Büyük/küçük Küsmeler
Artık bir toplumun bir topluma, bir milletin bir millete küsmesini düşünün. Dehşet verici! Ve böyle yetişen bir neslin iç dünyasındaki oluşan yıkımı düşünün. Küsmeyi alışkanlık hâline getirmiş bir millet, küsmeyi sever hale gelmiş bir insan topluluğu, kolayca küsüveren insanlar, küsmeye yatkın insanlar iyiye alâmet değil elbet. İnsan bir küsmeye görsün, arkası kesilmiyor. Herkese küsmeye, her şeye küsmeye alışıyor. Sonra da ‘küstüüm küstüüüm’ diye türküler haykırmaya kadar varıyor iş.Bu bir hastalık kapmaya benziyor. Tedavi olmazsa, git gide büyüyor, hatta bulaşıyor. Onun için bir yerde bir ‘küs’ varsa, hemen bir operasyon başlatılmalıdır.Kimse kimseyle ‘küs’ kalmamalıdır. Küs kalmak, ‘kös-kös’ kalmak gibidir. Küs kalmak, insanın ışığının sönmesidir. Toplumda ne kadar ‘küs’ varsa, o kadar ışığı sönmüş insan var demektir.
Küsmek, günümüzde anne babaların, kardeşlerin, komşuların, akrabaların aralarını açmış, birlik ve beraberliği dağıtmıştır. Küsmek, bazen öyle bir sosyal problem oluyor ki, artık bireylerden çıkıp, ailelere, hatta akrabalara, aşirete, toplumun önemli bir insan grubuna kadar yaygınlaşabiliyor. On yıllarca süren aşiret küskünlükleri, kendi bireyleri arasında, kendi aileleri arasında ne büyük bir ‘kin dalgası’ oluşturuyor. On yıllarca o ailelerde yetişen çocuklar, gençler birbirleriyle küs şekilde büyüyorlar. Hep kin tohumları ekildi gönüllerine. Düşmanlıklar aşılandı. Neyse ki zaman zaman gün yüzüne çıkan akl-ı selimler ‘küs aşiretlerin barışı’ adıyla bu büyük kirlilik dalgasına son verebildiler. Nitekim kan dâvâları da bir ‘küskünlük dâvâsı’ değil midir? Tabiî küsmekte yaşanan sıkıntı ve zulümlerden birisi, birisine küs olunca sadece ona küs kalmıyorsunuz. Aileden birisine küs iseniz, ailenin diğer bireylerine de küs olmak bir zorunlulukmuş gibi oluyor.
Hatta bazen birilerine küsmeyene küsüyorlar. Bu ise, aslında tam bir zulümdür. Oysa dinimiz, “Birisinin hatası ile başkası mes’ul olmaz” diyor. Pek çok insan küskünleri, küskünlükleri arttırmaya çabalıyor. Birilerinin birilerine küs olmasından zevk duyuyor. Hasta ruhlar. Zavallılar. Oysa bir yerlerde küsler varsa, oralar bereketsizleşir. Oralardan rahmet çekilir. Bu, birey için de öyledir, devlet için de. O zaman küserek veya küstürerek rahmetten mahrum kalmayın. Olmaz mı?Var mı küs olduğunuz birileri? Ya da size küs olan birileri var mı? En önemli gündem bu değil mi? “Ne yaparsanız yapın beni küstüremezsiniz” direnci ne güzel bir direnç. Beni küstüremezsiniz! Beni küstüremezsiniz! Tabiî, “Üç gün ‘kat-ı mükâleme’, konuşmama hakkımı kullanabilirim” diyebilirsiniz!
On yıllarca birbiri ile küs, kırgın, dargın devletler, milletler oldu. Oysa bu ne zalimce bir siyaset propagandasıdır. Kardeşi kardeşe küstürme politikası ne kadar kahredici. Önce küstürme, sonra kırdırma politikası. Evet, küçük büyük fark etmez, kimse kimseye küs olmasın. Hele hele Müslümansa, hiç küs kalmasın. Ama bakın şöyle bir çevrenize, o kadar çok birbiri ile küs insan var ki! O zaman arabuluculara ne çok ihtiyaç var. Tabiî arabozucular da çalışıyorlar.Valiler, kaymakamlar bulundukları şehirde, ilçede aile küskünlüklerini, aşiret küskünlüklerini ortadan kaldırıyor.Âkil insanlar, kanaat önderleri toplumsal küskünlüğü yıkıp, toplumsal barışa çalışıyor.Küsmek, toplumsal bir gerçek olduğu gibi, barışmak da bir o kadar olması gereken gerçektir.Tâ ki hayat, sağlıklıca yaşanabilsin.
Değil mi?
Sebahattin Yaşar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.