Dehşete düşüren senaryo!

Dehşete düşüren senaryo!
Mustafa Yılmaz/Milli Gazete

Geçen gün bir dost meclisinde, üst düzey yabancı bir diplomatı dinleme imkanı buldum. Konuşmalar ‘off the record’ olduğu için ismini vermiyorum. Sadece Türkiye’de görev yapan ve halen aktif bir diplomat olduğunu söyleyeyim. Bu diplomatın dile getirdiği bir senaryo beni dehşete düşürdü.

Önceden olsa komplo deyip geçerdik. Ama düne kadar komplo dediğimiz her şey bugün adım adım gerçekleşiyor.

Büyük Ortadoğu Projesi denildiğinde birçok insan gülüp geçiyordu.

22 ülkenin sınırları değişecek denildiğinde “bırakın bu komploları artık” diyen çok insan tanıdık.

Peki bugün olanlar ne? Sudan, Mısır, Tunus, Libya, Suriye..

Sadece Liderler mi değişiyor. Hayır sınırlar da yeniden çiziliyor.

Tam da Condolezza Rice’ın 7.8.2003′de dediği gibi!

Daha üç ay olmadı Sudan resmen ikiye bölündü, bölgede ilk kez Hristiyan bir devlet kuruldu. Libya’da Kaddafi gitti. Şimdiden Libya üç parça. Üç bölgede üç ayrı aşiret hüküm sürüyor.

Dönelim dehşet senaryosuna…

Diplomata göre Amerika ve İsrail’in bundan sonra bölgeye ilişkin planında şii-sünni çatışması çıkarmak var. Pilot ülke bile belli; Bahreyn!

Şii Sünni çatışması için ilk kıvılcım Bahreyn’de çakılacak. Olur mu! İnşallah olmaz.

Ama bu “Arap Baharı” ismi bile endişelenmek için yeterli. …

Çünkü Batı, ne zaman Bahar’dan, özgürlükten, demokrasiden bahsetse, çok kanlı şeyler oluyor.

En son, “Irak’a Özgürlük” dediği günden bu yana 1.5 milyon insan öldü.

Varın “Arap Baharı”nın bilançosunu siz hesaplayın.

Erbakan ne demişti
Arap Baharı rüzgarı yeni yeni esmeye başlamıştı. Zeynel Abidin Tunus’tan yeni çıkmış, Hüsnü Mübarek’e karşı Tahrir Meydanı’nda eylemlerde yeni başlamıştı.

Aynı günlerde Erbakan Hoca Ankara Güven Hastanesi’nde tedavi görüyordu. Kendisine, Tunus’ta ve Mısır’daki eylemler sorulmuştu, yani Arap Baharı. Herkes ne diyeceğini merak ediyordu:

Erbakan Hoca kendine has üslubuyla tek bir cümle söylemiş ve şu cevabı vermişti:

“Siyonizm Kadro Değiştiriyor!”

Mogadişu’dan kısa mektup
Ya birinden duydum ya da bir yerde okudum, şimdi hatırlamıyorum. “Dünya’daki en güzel şey uykusundan yeni uyanmış çocuğun yüzüdür” diyordu.

Ne zaman Somali’li bir çocuğun yüzüne baksam işte bu söz geliyor aklıma.

Somali’deyim. Yani hüzün yüzlü çocukların ülkesinde.

İki gün oldu geleli. İnşallah Bayrama onlarla birlikte gireceğiz.

Cansuyu ekibiyle beraberiz. Heybeleri iyilik dolu…

İki tane aşevi kurmuşlar, Her gün 5 bin aileye yemek veriyor.

4 tanker sürekli su dağıtıyor. Şu ana kadar 12 bin aileye de yardım paketi ulaştırmışlar.

Nakdi yardımları saymıyorum.

‘Buradan ne alabilirizin’ hesabıyla değil,

Dedeleri Osmanoğulları gibi; ‘Buraya ne verebilirizin’ kaygısıyla durmadan koşturuyorlar.

Ne mutlu heybesinde iyilik taşıyanlara…

Ne mutlu bu iyilikte payı olanlara…

Gönlünüzden öpüyorum efendim.

Bayramınız şimdiden kutlu olsun.

Mail kutusu’ndan- Hayat bir fincan kahvedir
Bilge bir adam dostlarını kahve içmeye davet eder. Masada değişik boy, renk ve kalitede birçok fincan vardır. Davetlileri masanın başına davet eder ve fincanları kendilerinin almasını ister. Davetlilerin eli en gösterişli ve en desenli fincanlara yönelir. Herkes yerine oturunca bilge adam şu konuşmayı yapar:”Farkında mısınız, masadaki zarif görünümlü, pahalı fincanların hepsi alındı. Geriye sade, gösterişsiz, sıradan olanlar kaldı. İşte hayat bir fincan kahveye benzer. Hayat kahve, iş, para, makam, mevki ise fincandır. Bunlar yalnızca hayatı tutmaya yarayan araçlardır. Ama hayatın kalitesi bunlara göre değişmez. Lakin biz insanlar çoğu zaman yalnızca fincana odaklanıyor, içindeki kahvenin tadını almayı unutuyoruz. Oysa aslolan kahvedir, fincan değil.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.