Dengir Mir Mehmet Fırat: PKK'ya artık terör örgütü diyemezsiniz
AK Parti’nin kurucularından biriydi, yaklaşık 7 yıl genel başkan yardımcılığını yürüttü. Partiden kopuşunun ilk aşaması 2008 Kasım’ındaki kritik bir MYK toplantısıydı.
Kürtçe eğitim konusundaki çıkışına zamanın Başbakanı Erdoğan’ın gösterdiği tepki üzerine genel başkan yardımcılığını bırakmak durumunda kaldı.
2011’de yeniden milletvekili adayı olmadı ancak parti üyeliği devam etti. Partiden istifası geçen yıl Cumhurbaşkanlığı seçiminden kısa bir süre önce geldi. Hem istifa etti hem de Selahattin Demirtaş’ı destekleyeceğini açıkladı. Yine de HDP’de siyaset düşünmediğini belirtiyordu. Ancak sürpriz yaptı ve geçen hafta HDP’den milletvekilliği için aday adayı oldu. AK Parti’nin ikinci adamlığından buraya gelişinin öyküsünü ve önümüzdeki kritik sürece dair öngörülerini konuştuk.
- Ak Parti’den istifanızın hemen ardından verdiğiniz mülakatta Cumhurbaşkanlığı için Demirtaş’ı destekleyeceğinizi belirtirken şöyle demişsiniz; ‘Ben BDP’li değilim, olmak gibi bir niyetim de pek yok. Çünkü ideolojik olarak Marksist-Leninist, sosyalist bir düşünceye sahip değilim, şiddete de şiddetle karşıyım’. Yedi ayda ne değişti? Neden kökeni sizin paylaşmadığınız bir felsefeye dayanan bir siyasi hareketin adayı olarak seçime girme kararı aldınız?
Doğru, ben Marksist ve Leninist birisi değilim. Daha çok liberal denebilecek bir düşünceye sahibim. Ama eğer siyasi yelpazede bir yer belirlemek icap ederse Avrupa tipi bir sosyal demokrat olmayı daha çok kendime yakıştırırım. Dolayısıyla bende bir paradigma değişikliği olmadı. Aslında 2011 seçimlerinde ben siyaseti noktalamıştım. Bunu 2014’te partiden istifa edip Selahattin Demirtaş’a oy vereceğimi açıkladığımda da söylemiştim. Hakikaten de bunda samimiydim. Çünkü yaş itibariyle artık sokaklarda siyaset yapmanın güçlüğünün farkındaydım, hem de sağlık sorunlarının başlama dönemine giriyordum. Ama Türkiye demokrasi, özgürlükler ve hukuk devleti olma konusunda çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya gelmeye başladı. 2011’den beri tehlikede olan Kürtler değil, tehlikede olan Türk demokrasisi ve Türkiye devletinin bir hukuk devleti istikametinden uzaklaşması. Bunlar ve Türkiye’nin dünyada giderek yalnızlaşması sonucunu doğuran dış politika, beni yeniden siyasete mecbur kıldı.
- Başkanlık tartışmasıyla da ilgisi var mı siyasete dönme kararınızın?
Sayın Cumhurbaşkanı mı, Sayın Başbakan mı hangisini diyeceğimi bilemiyorum çünkü iki görev birden üstlenmiş durumda. Kendisi Bursa’da yaptığı bir konuşmada halktan 400 milletvekili istedi. Bu niyeti ben 2011 sonrasındaki davranışlarında gördüm ama ‘400 milletvekili istiyorum’ söylemi bunun açığa vurulmasıydı. Tabii kendisiyle uzun seneler bir arada kaldığımız için birbirimizin siyasi lisanını da tercüme edecek kadar birbirimizi tanıyoruz. Dolayısıyla o 400 rakamı belki pek çok kişi için bir şey ifade etmedi ama benim için çok önemli bir ifadeydi. Böyle bir tehdidin ancak HDP’nin barajı aşmasıyla önlenebileceği kanısı bende hasıl oldu. Bunun HDP’nin barajı aşmasının Kürtlerle ilgili değil, Türkiye’de yaşayan 77 milyon insanın geleceğinin burada olduğunu düşünerek orayı desteklemeye başladım. Ama yine milletvekili olmak istemedim.
- Kim ikna etti sizi?
Eş genel başkan Sayın Demirtaş’la yaptığımız görüşmede bir yerde bunun mecburiyetini ifade ettiler. Ben de bir süre düşündükten sonra faydam olacağı kanısıyla bir görev olarak kabullendim. Çünkü milletvekilliği benim için cazip ya da beklediğim bir makam değil, onlar çok geride kaldı siyasi hayatımın içinde.
MUTABAKAT HER ŞEYİ KAPSIYOR ÖCALAN SERBEST DE BIRAKILABİLİR
- Hükümet ile HDP’nin cumartesi günü ortak bir açıklamayla kamuoyuna duyurdukları Öcalan’ın PKK’ya ‘Kongreyi toplayıp silah bırakma’ çağrısını nasıl karşıladınız?
PKK’ya yapılan ‘silah bırak’ çağrısı aslında beklenenin ötesinde. Ben 1999’daki gibi PKK’nın Türkiye hudutları dışına çıkmasına yönelik bir çağrı olacağını düşünüyordum. Bu silahlara veda, bu çok ileri bir aşamadır. Çok müspet bir adım. Ancak umarım o 10 maddenin altı doldurulur.
- Kürt siyasi hareketi ‘Öcalan’a özgürlük’ talebini hiçbir zaman gündemden indirmediyse de Dolmabahçe’ye giden süreçte işin bu boyutunu seslendirmemeye gayret etti. Ancak perde arkasında artık ev hapsinin sadece zamanlamasının konuşulduğunu biliyoruz. Bu mesele açıklanan mutabakatın neresinde?
10 maddeye bakın, her şeyi kapsıyor.
- Mutabakat metni evrensel bir dille kaleme alınmış, spesifik konulara girilmemiş. Mesela Öcalan’a ev hapsi mutabakatın kaçıncı maddesinde gizli?
Evet, hiçbir şey açıkça ifade edilmemiş. Hepsi muğlak. Kesin çizgilerle ne olacağı söylenmiyor. Hemen hemen toplumun tüm siyasi hayatını kapsayan bir genişlikte. O maddelerin altının doldurulması gerekiyor derken onu kastediyorum. Ancak o zaman eski tabirle mücessem hale gelecek, ete kemiğe bürünecek.
- Size göre Öcalan’ın seçimden önce şu anda bulunduğu cezaevinden çıkarılıp İmralı’da başka bir mekâna ev hapsine çıkarılması mümkün mü?
Alınmaması için bir sebep yok ki. Zaten hapishane de özel. Hükümlülerin istifade ettiği haklardan istifade etmesi lazım. Ama tabii bunların çoğu zamana bağlı. Toplumun bu konularda mantıklı düşünebilmesine bağlı. O olduğu takdirde serbest de bırakılabilir.
- Bu süreç Öcalan’ın serbest bırakılmasına doğru gidiyor diye düşünenler size göre de yanılmıyor o halde.
E gidiyor yani barış deniyorsa bu şekilde olur. Güney Afrika’da böyle olmadı mı? Mandela benzer bir süreçte serbest kalmadı mı?
LİDER-PARTİLİ İLİŞKİSİ BİR YERE KADAR SEÇİMDEN SONRA AK PARTİ İÇİNDEKİ GÜRÜLTÜYÜ DUYMAYA BAŞLARIZ
- Yüce Divan oylamasıyla birlikte artık AK Parti içindeki farklı sesler daha belirgin hale geldi. Milletvekili adaylık listeleriyle ilgili de Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve Başbakanlık arasındaki derin görüş ayrılıkları olduğunu biliyoruz. AK Parti yakın zamana kadar ne olursa olsun yekpare görüntü verdi. Artık içeriden farklı sesler çıkmaya başlayacak mı sizce?
AK Parti’nin temel paradigması değişti. 2001’de kurucuların kabul ettiği parti programına ben bugün de imzamı atarım. Ben yine aynı yerde duruyorum ama AK Parti aynı yerde değil, bugün bambaşka bir noktada. Bunu içselleştirebilmek çok da mümkün değil. Samimi olan AK Partililerin bunu sorguladıkları kanısındayım. Ancak öylesine bir rant ekonomisi hayata geçirilmiş, bu rant dağıtımı halka halka genişleyerek öylesine yaygınlaşmış ki birçok kişi bu saadet zincirinin kırılmasından korkuyor. AK Partililerin yeniden milletvekili olup olmayacağı da Sayın Cumhurbaşkanı’nın iki dudağı arasında. Milletvekilliğinden ya da bakanlıktan kalkmak pek kabul edilir bir şey değil herhalde. Asıl gürültüyü herhalde seçim sonrasında duyacağız. Adaylar belirlenince de bazı sesler duymaya başlarız diye tahmin ediyorum.
- Hakan Fidan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a rağmen siyasete girmeyi tercih etmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Ben bunun danışıklı dövüş olduğu kanısındayım. Birileri iyi polis, birileri kötü polisi oynuyor. Ama seçim sonrasında hükümet içi ve parti içi bazı güç çatışmaları meydana gelebileceğine dair benim de şüphelerim var. Bir kişi kendisine verilmiş olan yetki alanının devamlı ihlal edilmesini kabul edemez. Bunu siyasi hayatımızda gördük. Sayın Özal’da gördük, Sayın Demirel’de gördük. Ağabey-kardeş ilişkisi veya lider-partili ilişkilerinin belli bir noktaya kadar bu müdahaleleri kabullendiği biliyoruz. Belli bir noktadan sonra da çatışma ve ayrılış dönemine girildiğini hep gördük. Dolayısıyla bunu beklemek çok abes olmaz. haberfark.net
TAMAMI İÇİN TIKLAYIN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.