Economist'ten AKP-Gülen yorumu
Erdoğan'ı mı kastetti?
Dergi, Türkiye'nin ''en güçlü din adamı'' olarak nitelediği Fethullah Gülen'in kısa bir süre önce verdiği vaazda kibirden söz ettiğini ve bu ifadenin Türkiye'de ciddi bir etki yarattığını ve ''Acaba Türkiye'nin giderek sert bir yönetim sergileyen başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'dan mı bahsediyordu'' sorusunun gündeme geldiğini aktarıyor.
Gülen'in Selefiliğin tersine ''barışsever, modern zihniyetli İslam anlayışını'' savunduğunu, bu anlayışın da Gülen'in ''ruhani lideri'' olduğu hareketin çatısı altındaki basın kuruluşları, okullar ve yardım kurumları ağı sayesinde yayıldığını aktaran Economist, ''Bu ağın büyük bir bölümünün maddî geliri 'Anadolu Kaplanları' olarak bilinen işadamları tarafından sağlanıyor'' diyor.
En büyük etki Türkiye'de
Economist, New Jersey mahreçli haberinde, Gülen hareketinin, ya da tercih ettikleri isimle ''Hizmet''in bir etkinliğinden şu gözlemini aktarıyor:
''Bir akşamüstü, Balkan ülkelerinden gelen bir grup Müslüman, New Jersey'nin ormanlık bir bölgesinde çevrilen kuzuyla karınlarını doyurdular. Hizmet tarafından düzenlenen bu etkinlikte ezan okunduğunda pantolon paçaları sıvandı, abdest alındı ve ibadet başladı. Hizmet, benzer etkinlikleri Asya ve Afrika'da da düzenliyor ancak en büyük etkileri Türkiye'de.''
Dergi'ye göre, laik generaller tarafından yıllarca bastırılan Hizmet, Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) 2002'de iktidarda gelmesiyle rahatladı. Erdoğan siyasete, 1997'de ordu tarafından başbakanlıktan indirilen Necmettin Erbakan'ın daha muhafazakâr çizgideki Millî Görüş teşkilatı içinde başlamıştı.
Economist, ''görüş ayrılıklarına rağmen AKP ve Gülen teşkilatı ordu komutanlarına karşı birlik olduklarının'' altını çizerken, AKP'nin ikinci döneminde, 2007'den sonra, başlatılan Balyoz ve Ergenekon operasyonlarını hatırlatarak, ''Yüzlerce komutan darbe suçlamasıyla Ergenekon davalarının sanığı oldu. Gülen'e yakın olduğu söylenen savcıların da bunda yardımcı olduğu söyleniyor'' diyor.
İttifak zayıfladı
Economist ''ittifakta zayıflama yaşandığı'' iddialarını da aktarırken, bu gelişmede ''Gülen teşkilatının yargıya ve polise sızdığı yolundaki savların'' rol oynadığını kaydediyor.
Bundan Gülen'in imajı da zarar gördü Economist'e göre ve özellikle de Ergenekon davasının bir kan davasına dönüştüğü suçlamaları nedeniyle.
Adını vermediği bir gözlemcinin gelinen noktayı değerlendirirken dile getirdiği "AKP'yle iktidarı paylaşıyorlardı ama hep daha fazlasını istediler" görüşünü de aktaran Economist şöyle devam ediyor:
''2010 Mavi Marmara baskını sırasında taraflar arasındaki görüş ayrılıkları daha açık görülmeye başlandı. Gazze'ye giden gemide İsrail komandolarının 9 Türk'ü öldürmeleri ardından Gülen, bu konvoyun yola çıkmasına izin verilmemesi gerektiğini söylemişti. İlişkilerin gerildiği bir başka olay da, İstanbul'da bir savcının, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı, PKK'yla ilişkiler konusunda ifade vermeye çağırması oldu. Öfkelenen Erdoğan, istihbarat görevlilerinin ifade vermesini hükümet onayına bağladı ve Gülen'e ait okulları kapatma tehdidinde bulundu.''
Husumet yok
Ancak bu gerilim nedeniyle ''şimdi ellerini ovuşturan Türkiye'nin laiklerinin keyfi çok uzun sürmeyebilir'' uyarısında bulunuyor Economist ve yorumunu şöyle sonlandırıyor:
''Erdoğan ve Gülen, pişkin bir çıkar ilişkisinin tarafları. Birbirlerine yumruk sallıyor olmalarının bir pazarlığın başlangıcı olduğuna inananlar var. Erdoğan'ın taraftarlarının büyük bölümü Gülen'e sıcak bakıyor. Gülen'in taraftarları da Erdoğan'a öyle. Birbirlerine hasım olduklarını söyleyecek haklı sebepleri yok. Çünkü bu her iki tarafın da zararına olur.''
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.