Gazetecilerin ismi o suç duyurusundan nasıl çıktı?
Bugün tüm belgeleriyle anlatacağım olay, 32 yıllık gazetecilik yaşamımda benim bile ağzımı bir karış açık bırakan “ibretlik” bir olaydır...
Olayı tamamen yorumsuz vereceğim...
Çünkü yorumsuz hali skandalın ta kendisi...
Biliyorsunuz HAS Parti isminde AKP tabanına alternatif olarak kurulmuş bir parti var Türkiye’de...
Ankara Televizyon Gazetecileri Derneği’nin ödülünü almak üzere gittiğimizde Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’la tanışmıştım...
AKP’ye alternatif lider olmaya soyunmuştu...
Bir kısım televizyon ve gazetenin revaçtaki siyasetçisiydi...
Benim de bir rezervim yoktu doğrusu kendisine...
Sadece bir vicdanım vardır böyle olaylarda...
Herkese; arkasındaki kitle gücüne göre, habercilik büyütecini tutarım...
Babam bile parti kursa “beni diğerlerinden fazla destekle” dese durum değişmez...
Televizyonculuk hayatımda bu durum başıma hep bela açtı...
Zamanın nice Başbakanlar’ı “Bu adam bizi niye az gösteriyor” diye serzenişte bulunurlar, “arkasında bir neden var” sanırlardı...
Neyse...
***
HAS Parti Ankara İl Başkanlığı 28 Şubat süreciyle ilgili “sorumluları hakkında bir suç duyurusunda” bulunacağını açıkladı...
1 Ocak 2012 tarihindeki suç duyurusu o zamanlar Sabah, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde çalışan 7 üst düzey gazeteciyi kapsıyordu...
Dönemin askeri yetkilileri ve bazı sivil bürokratlarla birlikte anılan gazeteciler, duyuru belgesine göre “birlikte suç işlemişlerdi...”
HAS Parti’nin antetli kağıdına basılı belge, HAS Parti Ankara İl Başkanı Avukat Abdülhamit Gül imzası taşıyordu...
1 Ocak 2012 tarihiyle...
Böyle günler, aklına esenin suç duyurusunda bulunduğu günler olduğu için, elbette hiçbir meslektaşımla ilgili haber yapmadım, yazı yazmadım...
***
Ancak olay dönemin mağduru Akit gazetesi gibi gazetelerle, her türden internet sitesinde büyük puntolarla haberleştirildi...
İnternet siteleri haliyle haberi veriyor, yedi gazetecinin isimlerini ve resimlerini basıyorlardı...
Ben hiç oralı olmuyordum, ancak telefonla tanıdıklardan haber geliyordu...
1 Ocak tarihinde, HAS Parti’nin “28 Şubat’la ilgili suçu birlikte işlemişlerdir” diyerek ağır suç isnadında bulunduğu gazeteciler konusu; fısıltı halinde gazeteciler arasında oradan oraya dolaşmaya başladı...
Öyle basitinden birşey değildi bu...
“Gazeteciler 28 Şubat’a yardımcı olup zemin hazırlamışlardır” gibi bir bildirim de değildi...
Açıkça ismini verdiği yedi gazetecinin bu suçu birlikte işlediklerini iddia ediyordu HAS Parti’nin resmi antetli kağıdına basılı, gazetecilere de dağıttığı o belge...
Suç duyurusu belgesi, HAS Parti’nin Ankara İl Başkanı’nın imzasını ve kimlik numarasını taşıyordu...
***
Aradan 15 gün geçtikten sonra, inanması güç, insanın ağzını bir karış açıkta bırakacak acayip bir olay oldu...
Ne olmuştu kimler devreye girmişler, ya da “hangi yeni belgeler gelmiş!!!, veya hangi yeni belgeler!! de yok olmuştu” bilmiyorum...
Olaydan sadece 15 gün sonra 16 Ocak 2012’de, HAS Parti’nin, daha önce parasını ödemediği için davalık olduğum Genel Başkan Yardımcısı Şeref Malkoç, bu sefer Ankara değil, İstanbul İl Başkanı ve iki parti yöneticisiyle yeni bir suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı...
Artık eski duyurunun yerine mi yapıyordu, yoksa onu alıp bunu mu suç duyurusu olarak veriyorlardı o tarafına şimdilik girmeyelim...
Sonuçta olan şuydu:
Aynı parti aynı olayla ilgili sadece 15 gün arayla iki ayrı suç duyurusunda bulunduğunu söylüyordu...
Olabilir diyebilirsiniz...
Fakat olmayacak olan, daha doğrusu acayip derecede garip olan şuydu:
Birinci suç duyurusundaki “suça ortak olan gazeteciler” gitmiş, ikinci suç duyurusunda “suça ortak 6 gazetecinin yerine, tek bir gazetecinin” ismi yardımcı olarak girmişti...
“6 kişinin yerine gelen tek gazeteci de bendim!!! Birileri sağolsun merhamet!!! etmiş adım suça ortak değil, yardımcı kişi diye konmuştu...”
Bir anda gazeteci sayısı yedi’den ikiye inerken, altı kişinin ismi uçmuş, bendenizin ismi numune niyetine yazılmıştı...
***
Olayın bütün belgeleri bendeydi...
HAS parti antetli birinci belgede Ankara İl Başkanı’nın hüviyeti, kimlik numarası ve diğer bilgiler vardı...
İkincisinde ise, bu kez Şeref Malkoç, İstanbul İl Başkanı ve iki parti yöneticisinin...
Şimdi bir durup düşünelim...
“Altı gazeteciyi 28 Şubat sürecindeki suçları beraberce işlemekten, direkt iştirakten” sorumlu tutacaksınız 15 gün önce...
15 gün sonra bu isimler uçacak ve bir başka gazeteci bu kez suçu beraber işlemekten değil yardım etmekten oraya konacak...
***
Dikkat edin...
Bu olay bir savcılık olayı değil...
Bu olay bir partinin arka arkaya yaptığı iki duyurudaki “inanılmaz büyük çelişki...”
Niye bu çelişki var?..
Ne oldu kimler devreye girdi?..
Niye yapıldı?.. Ne amaçlanıyor?..
Soruların sonu yok elbette...
Hiçbir meslektaşımın 28 Şubat’taki suçların içinde olduğuna inanmak istemem...
Onun için onların adını yazmam...
Onları suç ortaya çıkmadan, aslı astarı belli olmayan suç duyurularıyla itibarsızlaştırmam...
Yayınladığım belgelerdeki isimlerin üzerlerine beyaz çekmelerini söyledim sayfa editörü arkadaşlara isimler görünmesin diye...
***
Kaderin garip tecellisi...
28 Şubat günlerinde meşhur bir andıç çıkmıştı...
PKK’nın bir üst düzey yöneticisinin “Mehmet Ali Birand’la, Cengiz Çandar’ın Apo’dan para aldığı” şeklindeki aslında varolmayan ifadesi gazetelerde sayfa sayfa yer almıştı...
Maslak’ta bir benzincinin asma katında penceresi olmayan bir odada çalışıyordum...
Arkadaşlar getirdiler haberi, gazetelerde yer almıştı, normali gazetelerden alıntılamaktı...
İçimden bir ses tuttu beni...
-”Girmeyelim arkadaşlar” demiştim; “Çok ağır bir iddia bu... O adamın doğru söylediğini bilemeyiz...”
Hatta bir arkadaşım “Abi haber iyi haberdi” gibisinden baktı yüzüme...
Beni izlenilirlikten etkilemeye çalışıyordu...
İçimden bir ses, tutmuştu beni...
“Yok vermeyelim” demiştim...
***
“SHOW haber merkezi o andıçı yayınlamayı” reddetmişti...
O günlerde bir tek SHOW bir de rahmetli kardeşim Ufuk Güldemir yayınlamamıştı o belgeyi...
Kimseyle ast-üst, emir-komuta, siyasi rant-para-ikbal-kariyer gibi ilişkilere girmeyen vicdanıyla baş başa bir durumdu benimkisi...
Genelde bununla hiç ilişkisi olmayanlar, “beni vicdansız gösterebilmek için acı var acı” sloganını vicdansız yayıncılığın sembolü olarak kullanmaya çalışmışlardı...
Bütün gazeteler ellerindeydi o günlerde...
İstedikleri algıyı istedikleri hakkında yaratabiliyorlardı elbette... Belki hala öyle olacağını zannediyorlardır kim bilir?..
Dün akşam HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’la konuştum...
Sonra, Şeref Malkoç’u arattırdı bana Numan Kurtulmuş... İlişkileri anlıyorum, üstelik işlerin içindeki bütün “ellerin” farkındayım...
Fakat bana yakışmaz o “elleri” anlatmak...
Bu işlerden hiçbir şey çıkmaz biliyorum...
Üzüntüm ona değil zaten...
Demokrasiye gönülden inanmış, insanlara gadrine ve zulmüne karşı olan, “rant ve ikbal” ilişkilerine hiç bulaşmamış Atatürkçü bir gazetecinin hayatta kendine yakın gözüken çevrelerin bile oyunlarına hedef olabilmesi...
Şeref Malkoç’a telefonda bir tek kelime söyledim:
“Günah” dedim...
Üzülmüştü, “Bir hata olduysa düzeltiriz” dedi...
Gerek yok...
Canları sağolsun...
Reha Muhtar/ Vatan
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.