İntikamın sonu yoktur!
Ruhat Mengi-Vatan
28 Şubat soruşturmasının başladığı açıklandıktan sonra Hükümet üyeleri bu konuda “intikam mı alınıyor, bu bir rövanş mı” sorularına “Buna intikam denemez” karşılığını vermişti ama “kraldan çok kralcı” birileri “28 Şubat için intikam istediklerini” yazıp çiziyorlar. Evet “adalet” doğal olarak mağdurların “duygularını, çektiklerinin karşılığını vermeyi” gözetir, buna rağmen ve özellikle kendine “entelektüel” diyenlerin açıkça “intikam” çığlıkları atması normal bir durum değildir.
GERÇEK İNTİKAM
“Ben intikam istiyorum” diyen bir Prof-Yazar 28 Şubat’a “darbeler tarihimizin en pespaye darbesi” demiş mesela, oysa arkadaşın unuttuğu bir şey var; “en pespaye” tanımını; en ilkel vahşeti sergileyen, insanların idam edildiği, işkence gördüğü 27 Mayıs ve 12 Eylül ikilisinden almaya kimsenin hakkı yoktur. Ama bu darbelerin birebir mağdurları olan, en büyük sıkıntıyı çekmiş, kayıplar vermiş aileler bile (benim ailem dahil) intikam tamtamları çalmıyor. “Adalet yerini bulsun, darbe ve darbeciler tarih önünde işledikleri suçla mahkum edilsin” istiyor, o kadar..
Sağduyulu, demokrat, hukuka güvenen (veya hâlâ güvenmeye çalışan) vatandaşların yapması gereken budur. Darbeleri toplum katında, dünya kamuoyunun ve yargının önünde mahkum etmek, bir daha yapılmamasını sağlamak en iyi intikamdır. Siz intikam ister ve bunu topluma pompalarsanız diğer “adalet bekleyen” suçlarda yargının doğru karar vermediği durumlarda o suçlardan mağdur olmuş insanlara ne mesaj vermiş oluyorsunuz?
TAKİPÇİSİ OLURSAN..
Git intikam iste, intikamını alana kadar da peşini bırakma.. Bu isteğin ve aslında kışkırtmanın “intikamının takipçisi gençlik” istemekten farkı yok.. O zaman sizin alacağınız intikamın mağdurları da kendileri için intikam istemeye devam ederler ve bunun peşine düşerlerse intikamın sonu gelir mi?
Şu anda bile “yıllardır kanıtlanmamış iddialarla hücre hapsinde tutulan, orada ölen veya ölmekte olan ‘en yakınlarını’ son bir kez görmelerine izin verilmeyen” kaç insan var cezaevlerinde.. Bir gösteriye katıldıkları için hapis cezası verilen kaç öğrenci var.. Akıl almaz iftiralarla yıpratılan önemli sivil toplum kuruluşları ve yöneticileri var..
Öte yanda bir seferde serbest bırakılma kararı verilen ve aralarında “katiller, tecavüzcüler, hırsızlar, dolandırıcılar” olan tam 15 bin hükümlü var.. Bu “intikamcı”lar hükümlü olmadığı halde hücre hapsi yaşayan ve onurlarıyla oynanan insanlarla ailelerine ne önerecekler? Onlar da intikam peşine mi düşsün, yoksa haklılıklarını adalet önünde ispatlayarak, kendilerine yapılanların hesabını orada isteyerek yargının kararını mı beklesin..
YARGIYA GÜVENMEZSEN..
Zira “intikam” diye başladığınızda yukarda da belirttiğim gibi “yargının beklenen kararı vermediği” durumları da düşünmeniz lazım. Türkiye’de yargı kararları Batı demokrasilerinde, hukuk devletlerinde olduğu gibi “net ve herkese karşı eşit, evrensel ölçülerde” çıkmıyor, özellikle son yıllarda sık sık oluyor bu.. Bakıyorsun Deniz Feneri gibi bir davada tüm suçlar buharlaşıvermiş. Bakıyorsun “çocuk tecavüzcüleri, hatta bir okul çocuğuna toplu tecavüz eden sapıklar veya bir kadın katili” serbest bırakılıvermiş.
Bu intikamcılara göre o suçların mağdurları intikamlarını nasıl almalılar, bir açıklasalar da öğrensek.. Türkiye’de adalet duygusu o kadar zedelendi ki, yapılacak tek şey gerçekten yargının en kısa zamanda “hukukun üstünlüğü”nü hatırlaması ve bu hatalardan vazgeçmesidir. Yoksa gerçekten de “kendi intikamının peşine düşen” kuşaklar çıkacak ortaya!
Özel hayatın gizliliği!
TBMM Başkanı Cemil Çiçek Türkiye’de “özel hayatın gizliliğinin açıkça ihlal edildiğini ve yapılacak düzenlemenin anayasayı doğrudan ilgilendirdiğini” söyleyerek; “İki kişi oturup doğru dürüst konuşamıyoruz. Ertesi gün gazetelerde ortam dinlemesinden bilmem neye varıncaya kadar..” şeklinde tepki göstermiş. Çok güzel ve doğru bir tepki bu.. Öyle de, kimi kime şikayet ediyor Sayın Çiçek orası belli değil..
Bu ve benzeri öyle çok konu var ki “anayasaya koysanız ne yazar, koymasanız ne yazar” durumunda.. Kimsenin anayasa, babayasa taktığı yok, Türkiye’de güçlü olan her istediğini yapıyor, “ben istedim oldu” politikası açıkça yürüyor, siyaset yargıya bile müdahale ediyor. Bunu da Anayasa Mahkemesi Başkanı söylüyor. Bin anayasa yapsanız bu “güçler karmaşası”nda işe yaramaz.
Mesela “ortam dinleme, telefon dinleme” olayı.. Bu nedenle cezaevinde olan, “telefonda şunu dedin, bunu dedin” diye suçlanan gazeteciler ve başkaları var.. Aynı telefon ve ortam dinlemelerinin sürdüğü biliniyor.. Peki burada halka neyi veya kimi şikayet ediyoruz? Bu yüzlerce, binlerce dinlemeyi (mesela hakim ve savcılar “ortam dinlemesiyle dinlendiklerini, telefonlarının dinlendiğini, internette ne okuduklarının bile izlendiğini” söylüyorlar) kim istedi, kim yaptırdı, dinleyen kurumlar nereden emir aldı ? Bu soruların cevabı ortada yok mu ki TBMM Başkanı kızıyor?
Keşke bunları açıklasa..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.