İşte size Seyit Rıza

İşte size Seyit Rıza
Bugün hem siyasetçilerimeze hem de Dersim’i tartıştığı halde Koç Uşağı aşireti ile Koç Kırı’nı aynı sanan yandaş profesörlere bir özet yapacağız:

1937 yılında Tunceli’nin iç kesiminde Türkiye Cumhuriyeti’ni karşı isyan eden Seyit Rıza hakkındaki bilgiler bölük pörçüktür. İlk defa biz, Seyit Rıza’nın genel tanıtımını “Dersim İsyanları ve Seyit Rıza Gerçeği” isimli kitabımızda çok ayrıntılı olarak ortaya koyduk.
Bugün hem siyasetçilerimeze hem de Dersim’i tartıştığı halde Koç Uşağı aşireti ile Koç Kırı’nı aynı sanan yandaş profesörlere bir özet yapacağız:
Tunceli’yi gezenler; buradaki mezarlıklarda koyun biçiminde mezar taşları olduğunu görürler. Ta Hun Türklerinden (MÖ 1500’ler’den) başlayarak Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türklerince sürdürülen koyun/koç tamgası Dersim’deki Şeyh Hasanlı mezarlıklarında daha belirgindir. Şeyh Hasanlı mezar taşlarında en eski Türk damgası olan “Güneş ve Ay” damgası yer almaktadır. Seyit Rıza işte bu Şeyh Hasanlıların Yukarı Abbaslılar kolundandır.
Seyyid Rıza ile aynı boydan olan İsmail Onarlı diyor ki: “Bizim Şeyh Hasan’ın yerleşim bölgelerinden ta Bulgaristan’a kadar giden başlıca oymaklar vardır. Bunlar Türkçe konuşuyorlar. Bunlar Toroslar’da da vardır. Balıkesir’de vardır. 9 köy Şeyh Hasanlı.”
ŞEYH HASAN KİM?
Osmanlı Devleti; Yavuz Sultan Selim döneminde Kızılbaş Türkleri kitleler halinde katledince bunların bir bölümü Dersim dağlarına sığındılar. Ve burada iki büyük aşiret ortaya çıktı. İşte bu Dersimli ve Şeyh Hasanlı aşiretleri; silahlı güçler oluşturup çevreyi yağmalayarak ayakta kalmaya çalışmışlardır. Ki bu yağma; eski bir Türk geleneğidir. (Türk Kimliği isimli kitabımızda ayrıntısı yer alır)
1860’ta doğduğu sanılan Seyyid Rıza da bu geleneği devam ettirmiştir. Bu yüzden de 1912’de idama mahkum edilmiştir. İşte belgesi: “(28/Z /1330 Hicri) (08.12.1912) Pazartesi:
Dersim’in Yukarı Abbasi (Abbas Uşağı) Aşireti Reisi olub gıyaben idam cezasına mahkum olan Seyid Rıza’nın hukuk-ı şahsiye davası baki olmak üzere afvı.” (Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, Dosya No 156, Gömlek No 1330/Z-04, Fon Kodu İ, MMS)
Seyit Rıza’nın 1920’lerde ve 30’larda başında bulunduğu Şeyh Hasanlılar, Kızılbaş Türkmenlerin Çemişkezek’teki başbuğlarından Şeyh Hasan’dan ad almışlardır. Şeyh Hasan’ın torunu Hacı Rüstem, 1514’te Çaldıran’da Yavuz Sultan Selim’e karşı Şah İsmail’in yanında yer almış, savaştan sonra af dilemesine karşın 40 yakını ile birlikte öldürtülmüştür. (Merak edenler, Şerefname’nin ilgili bölümlerini incelesinler)
Türkmen soylu olan Seyit Rıza; 1920’lerde; bölgedeki tek adamlık konumunu korumak için Kürtçülere sırtını dayamış ve o tarafın adamı gibi de görüntü vermiştir. 1920’de patlatılan Koç Kırı isyanını düzenlerden Alişir ile Baytar Nuri, Seyit Rıza’yı böyle yönlendirmişlerdir.
NASIL BİRİ?
Naşit Hakkı Uluğ 1920’lerin sonlarındaki Seyit Rıza’yı şöyle anlatıyor:
“65 yaşlarında, uzun boylu, uyumlu endamlı, kır sakallı, siyah ve gür kaşlı, cazibeli gözlü, büyük ve gagamsı burunlu bir dağlıdır. Başına giydiği külahın üzerine yeşil ve siyah karışık sarık sarar, ayağına şalvar ve sırtına bir palto giyer. Bu dinç görünüşle Dersim’in en tipik adamıdır. Hilekar, oynak, elastik, politik Seyit’in iç hayatı bir sırdır. Esrar içer derler ve fakat sıhhatine çok itina ettiği de bilinir. (...) Bunun girdiği bir evin halkı artık cehennemlik değildir. Bir ev onu getirmeye muvaffak olduktan sonra yarın ahrette cennettin en yüksek katında bir köşk temin etmiş demektir. (...)
Bu seyitin kendisini saydırmak için politikası bakın nedir: O öyle her valinin, her kumandanın ayağına kolay kolay gitmez. Bir mutasarrıf, bir vali geldi mi, diğer aşiret ağaları sürülerle önüne akarken Seyit’ten haber çıkmaz, bu Dersim’e yayılır. “Seyit Rıza, valiyi hiçe saydı, gelmedi” denir.
Seyit Rıza menfaati için her şeyi yapabilecek bir tıynette idi. Meşrutiyetten evvel Ermeni komiteleriyle de birlikte çalışmış, Taşnaksütyun komitesine yazılarak, onların gayelerine and içmiş derlerdi.
Üstelik milli mücadelenin başlarında Zara ve Ümraniye havalisinde karışıklıklar çıkaran aşiret reislerinden Alişan Bey’in katibi, akıl hocası olan Alişer ve Koçkiri aşiretinden elini kana bulayan birçok katiller, senelerden beri Seyit Rıza’ya sığınmıştı.”
ALEVİLİK DİYE DERDİ YOKTU
1926 yılında Atatürk; Diyarbakır Valisi Ali Cemal’i (Bardakçı), Dersim aşiretlerine yolladı. Vali Ali Cemal; onlarla Munzur çayı kıyısındaki Karaca Köyü’nde yemek yedi. Sonrasını, Seyit Rıza’nın akıl hocalarından Baytar Nuri anlatsın: “Ağalar, ben de sizinle sadakatle konuşup, sadakatle hareket edeceğime dair bu mukaddes Munzur suyundan bir bardak su içmek sureti ile yemin ediyorum.” dedi ve cebinden çıkardığı bir bardakla menbadan su içtikten sonra, “Ağalarım, Gazi paşanın sizlere hassatan selamı var, beni size o gönderdi, içtiğim su ile yemin ederim ki, o Alevidir; dünyadaki bütün Alevileri ihya edecektir. Ben dahi Aleviyim, bu sıfatla size söz veriyorum: Yollarınız yapılacak, mektepler açılacak, toprağı olmayanlara Erzincan’da ve Elaziz’de toprak verilecek.”
Atatürk’ün bu sıcak teklifini Seyit Rıza ve diğer büyük reisler reddetmişlerdir. Çünkü onlar için Alevilik değil kendi otoritelerinin bölgede devam etmesi önemliydi.
Zaten Dersim’deki gerçek ocakzadeler (seyyidler) Seyid Rıza’yı dikme dede (yani sonradan olma dede) sayıyorlar. Onu pir yapmaya kalkışanlar bilmeliler ki Alevi pirleri tek eşlidir. Seyyid Rıza’nın 75 yaşında iken; eşi Elif Hatun’un üstüne 35 yaşındaki Besi hatunu alması; pirlik yapmadığının en açık kanıtıdır..
SEYİT RIZA İNGİLTERE’DEN YARDIM İSTİYOR
Türkiye Cumhuriyeti; başlattığı devrimlerle bütün gerici kurumları ortadan kaldırıyordu. Bu arada şeyhlik, seyyitlik, dedelik gibi eski dinsel unvanlar da sona erdirilmişti. Başlatılan laik ve akılcı eğitimle yeni ve çağdaş bir toplum yaratılıyordu. İşte bu yeni hayat biçimine Dersim ağaları, reisleri, seyyidleri karşı idiler.
2. Dünya Savaşı’nın patlayacağı belli olmuştu. Türkiye; Hatay yüzünden Fransa ile savaşa girmek üzere idi. Bunu bilen Dersim derebeyleri; devletin reformcu girişimlerini püskürtmek için 1937 nevruzunda silaha sarıldılar.
Seyit Rıza; yenileceğini anlayınca İngiltere’ye başvurdu. Yanında bulunan Baytar Nuri’ye yazdırdığını tahmin ettiğimiz o mektup bugün İngiltere arşivinde bulunmaktadır. Bir bölümünü verelim:
“Dışişleri Bakanlığı
Dersim-Kürdistan
30 Temmuz 1937

Sayın Bakan,
Yıllardan beri, Türk Hükümeti Kürt halkını asimile etmeye çalışmakta ve (...) bu halka zulmetmektedir.
Son olarak Türk Hükümeti, (...) Dersim bölgesine de girmeye kalkmıştır. Bu olay karşısında, Kürtler (...) silahlara sarıldılar. Üç aydan beri ülkemde, tüyler ürpertici bir savaş sürüyor. (...) ben ve yurttaşlarım, Türk ordusunu başarısızlığa uğrattık. (Ö.) üç milyon Kürt, benim sesimden Ekselanslarına sesleniyor ve bu hükümetinizin yüksek manevi etkisinden Kürt halkını yararlandırmanızı sizden istirham ediyor.
Sayın Bakan, en derin saygılarımın kabulünü rica ederim.
Dersim Generali Seyit Rıza”
Bir zamanlar bölge valisine “Dersim’de her taşın altında bir Seyit Rıza var, sen hangisini arıyorsun?” diye kafa tutan, mahkemede ise “Ben tek kurşun bile atmadım, uçağa kurşun atan uşağımı tokatladım.” diyen Seyit Rıza’nın bu tavrından günümüzün Tunceli insanı gereken dersi çıkarmış ve Mustafa Kemal’e gönülden bağlanmıştır.
SABİHA GÖKÇEN’E İFTİRA
1937’deki harekâta uçağı ile Sabiha Gökçen de katılmıştı. Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı belgeden anlıyoruz ki bu operasyonda ölen isyancı sayısı 262 kişiden ibarettir. Demekki; uçağı ile mağaralarda insanları fareler gibi zehirledi diyenler Sabiha Gökçen’e iftira atılmaktadır.
1938 operasyonunda ise 13 bin 160 isyancı öldürülmüştür. Burada ciddi bir sivil kayıp olduğu görülmektedir. Daha önce de yazdığım gibi 1937 harekatını Atatürk emretmiş; Başbakan İnönü yürütmüştür. 1937’de hedef tamamen Dersim’deki derebeyleridir; o yüzden sivil kayıp yoktur.
1938 yazında yapılan operasyonda ise Atatürk ağır hastadır ve başbakanlık koltuğunda Celal Bayar bulunmaktadır.
Artık; Dersim’deki Alevileri koruyan Atatürk olmadığı için Osmanlı zihniyetli subaylar, orada bildiklerini yapmışlardır.
Bu bilgileri öncelikle havaalanından Sabiha Gökçen’in adını sildirip yerine Muhsin Yazıcıoğlu’nun adını öneren ve bu haliyle de Maraş katliamına sahip çıkmış olan Mehmet Metiner’in öğrenmesini istiyorum.

Rıza Zelyut* GÜNEŞ

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.