Medya patronunun dürüst gazeteciyle son konuşması!

Medya patronunun dürüst gazeteciyle son konuşması!
Uğur Dündar Sözcü gazetesindeki yazısında 1950'li yıllarda yaşanmış bir olayı ve cadı avını anlattı. İşte çok konuşulacak o yazı.

İYİ GECELER, İYİ ŞANSLAR!..

Aylardır ulaşmaya çalıştığı belge nihayet önünde duruyordu.

İçinden "Tamam!"diye geçirdi. "Artık bombayı patlatabiliriz!"

O sırada telefon çaldı. Arayan patronun sekreteriydi.

"Seni çağırıyor, hemen gel!" dedi.

Son dönemde patronun sık sık çağırmasına alışmıştı!

"Acaba yine ne oldu? Kimin kuyruğuna bastık?" diye düşündü.

Koridoru hızla geçip, görkemli yönetim odasına girdi.

Sekreter her zaman olduğu gibi, güler yüzle ve ayakta karşıladı.

Ülkenin en sevilen gazetecilerinden biriyle aynı ortamda çalışmaktan çok mutluydu.

"Annemin özel selamları var.Biliyorsun o da seni çok sever!" dedi.

"Senin gibi güzel ve akıllı birevlat yetiştiren annene, selam ve saygılarımı söyle lütfen! Patronun neden çağırdığını biliyor musun?"

"Hayır, ama bugün çokdüşünceli!"

İçeri girdi. Sekreterin dediği gibiydi.

Patronun suratı bir karış aşıktı.

"Hayrola patron, nedir buhalin? Yine bir sorun mu var?"

"Otur da anlatayım!"

Babacan görünümlü patron önce hal hatır sordu, sonra ekran başarılarınıkutladı.

"Reytingin çok iyi, bana kazandırıyorsun. Teşekkür ederim!" dedikten sonra konuya girdi.

"Ama haberlerin beni sıkıntıya sokuyor! Dün yine arayıp uyardılar!"

"Kim aradı?"

"Kim arayabilir?.. O!.. Daha doğrusu onun adına (.....) aradı!"

"Peki ne söyledi?"

"Senin üzerlerine çokgittiğini, buna bir çözüm bulmam gerektiğini söyledi!"

"Ne yapmışım, nasıl üzerlerine gitmişim!"

"Son programında, "Bu dava ülkenin kırılma noktasıdır. Zulümle soruşturma arasında ince bir çizgivardır. Soruşturmada bu çizgi aşılmıştır!" demişsin. Ona çok bozulmuş!"

"Peki öyle değil mi? Siz de bukanıda değil misiniz? Dava zulme dönüşmedi mi?"

Patron  hemen cevap vermedi. Önündeki kahveden bir yudum aldı. Hertarafı kaşınıyordu!.. Omuzlarını, kollarını, göğsünü durmaksızın kaşıyordu!..

"Halimi görüyorsun!..Beni iyi dinle!" dedi. Derin bir nefesle birlikte kahveden iri biryudum daha aldı.

"Söylediklerin doğru ama, bunlarıısrarla anlatmak zorunda mısın? Bu kadar ciddiyet  fazla değil mi? İnsanlarıneğlenmeye de ihtiyaçları var! Biraz da eğlendirsen fena mı olur?"

Ünlü televizyon habercisi, artık yol ayrımına geldiğinin farkındaydı.

"Bu davada herkes suçlu ilanediliyor. İnsanlar suçlu olmadıklarını ispat etmek zorunda bırakılıyor. Eğerbunun üzerine gitmezsek, perde arkasında kimler olduğunu, kimlerin bu oyunuoynadığını görmek için çok geç olacak! Bizim görevimiz kimseye iftira atmadan gerçeklerigözler önüne sermek, toplumu bilgilendirmek. Bizler, yani işi gücü tıkırında olanlar, rahatımızı kaçıracak her türlü bilgiden kaçarsak,  gelecek kuşaklara kendimizi affettiremeyiz!.."

Patron kararlıydı.

"Ama sonuçta ben iş adamıyım. Haberlerin işlerime zarar veriyor!"

Anlaşılan bıçak kemiğe dayanmıştı.

"O halde bana müsaade patron!" dedi. "Mesleğimin ilkelerine ihanet etmeye, aynalara tükürmeye niyetim yok!"

El sıkışıp ayrıldılar.

 

Okuduğunuz konuşma, 1950"li yıllarda Amerika"da gerçekleşti.

Ülkenin önde gelen televizyonkanallarından CBS"in patronu Paley, kendisine saygın reyting ve para kazandıran,televizyon tarihinin en başarılı habercilerinden Edward (Ed) Murrow"a üçaşağı beş yukarı bunları söyledi.

Kendisini arayıp Murrow"uişten atmasını isteyen faşist Senatör Joseph (Joe)Mc Carthy"di.

Carthy"nin hedeflerine artık bir yenisi eklenmişti.

Komünistlik yaparak hükümeti yıkmayaçalışmakla suçlanan Albert Einstein, Orson Welles, Bertolt Brecht, CharlieChaplin, Arthur Miller ve  Paul Robson gibi aydınlar, sanatçılar vedüşünürlerin yer aldığı "hainler(!)"  listesine, Edward Murrow" un adı da eklenmişti.

Murrow"a atışserbestti. Uğramadığı iftira, yemediği küfür kalmadı.

Faşist Mc Carthy senatoda konuşuyor, televizyonlara çıkıyor, elini cebine götürerek 200 kişilik bir suçlular listesi olduğunuöne sürüyordu. Bu liste sonraları 50 kişiyeindi..
 
Cadı avına dönüşen dava 4 yıl sürdü.

Listedeki hiçbir kişinin suçluluğukanıtlanamadı.

Ama iftiraya uğrayanlar arasında intihar edenler, sefalete sürüklenenler ve Amerika"yı terk etmek zorundakalanlar oldu.

Örneğin Charlie Chaplin İsviçre"yeyerleşti.

Aydınlar ve sanatçılar arasında işini gücünü kaybetmemek için "muhbirliği" seçenler de vardı.

Zira 10 kişiyi ihbar eden "muhbir" hem soruşturmadankurtuluyor, hem de para içinde yüzüyordu.

En ünlü muhbir ise yönetmen EliaKazan"dı.

Kazan, "RıhtımlarÜstünde" gibi çok başarılı filmlere imza atmasına rağmen, cadı avınınacısını yaşayan meslektaşlarının lanetinden hiçbir zaman kurtulamadı!

Bir suçlu gibi öldü!..

 

Dava bittiğinde Senatör Mc Carthy tüm inandırıcılığını yitirmiş, üstelik bir yığın pisliği ortaya çıkmıştı. Birdaha seçilemedi. Sokağa çıktığında insanlar suratına tükürürcesine bakıyorlardı!..

Her zaman doğruları söylemekten yılmadığı için işsiz kalan, iftira yağmuruna tutulan, itibarsızlaştırılmaya çalışılan televizyon habercisi Edward Murrow  ise, Amerikan efsanelerinden birihaline geldi.

George Clooney,onun insanlık tarihine geçen mücadelesini 2005"de beyaz perdeye taşıdı.

Adını Murrow"un programını kapatırken söylediği  "İyi Geceler, İyiŞanslar" dan alan film, onun şu sözleriyle bitiyordu:

 "Televizyonun gerçek amacı insanları meşgul etmek,kandırmak, eğlendirmek ve izole etmektir! Bunun farkına varmazsak, perde arkasında kimler olduğunu, kimin hu oyunu oynadığını görmek için çok geç olacak!..İyi geceler, iyi şanslar!.."


Ben de yazımı, "İyi Pazarlar, iyi Uykular sayın Seyirciler!.." diyerek bitiriyorum.

Uğur Dündar/ Sözcü

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.