"Ne yaptıysam Allah rızası için yaptım"

"Ne yaptıysam Allah rızası için yaptım"
'Bir çiçekle bahar olmaz ama her bahar bir çiçekle başlar' diyerek 1969'da Konya'dan başlattığı Milli Görüş hareketine ömrünü adayan ve cenazesinde milyonların uğurladığı Cennet mekan Erbakan'ısaygıyla, rahmetle anıyoruz

Prof.Dr. Necmettin Erbakan; 'Yaptığınız siyaseti İslam adına din adına yapılan savaşlarla bir mi tutuyorsunuz' sorusuna yalpalamadan, “Evet bir tutuyorum. Çünkü bu iş niyet meselesidir. O savaşların hepsi insanlığa saadet getirmek için yapılmıştır” diyen bir lider

1969 yılında Konya'dan başlattığı, ‘bir cihat hareketi’ olarak tanımladığı Milli Görüş hareketinin liderliğini yürüterek önündeki bütün engellemelere, zorluklara ve kınamalara rağmen son nefesine kadar cihad eden Prof.Dr.Necmettin Erbakan’ı vefatının sene-i devriyesinde rahmetle anıyoruz. ‘Keşke akademik çalışmalarda bulunsaydınız’ söylemine ‘Bataklıkta çiçek yetiştirmek yerine bataklığı kurutmak gerekir’ diyerek siyasete atılan Erbakan Hoca, mücadelesi ile bu millete çok şey öğretti. Siyonizm tabirini beyinlere kazıdı. Neden hep Siyonizmi anlattığı yönündeki tenkitlere ‘Önce mikrobu tanımamız gerekiyor. Mikrobu tanımadan hastalığı yok edemeyiz’ şeklinde cevap vererek işin önemini vurguluyordu.

Değeri sonradan anlaşıldı. Vefatından sonra günah çıkarmak için sıraya girenler, ‘Hocam seni yanlış tanımışız’ dediler. Sadece 11 ay süren Refah-Yol hükümeti döneminde çiftçi, emekli, memur, asker, polis en yüksek maaş zamlarını aldılar. Ülkeye bolluk, bereket ve refah geldi. Millete aktarılan paraların kaynağı ‘havuz sistemi’ Siyonizmi rahatsız etti. ‘Müslüman ülkelerin sömürüldüğü yeter’ deyip D-8 ülkelerini bir araya getirdi. Avrupa Birliği’ne gireceğim diyerek kapıda beklemedi. Erbakan hoca o kısa dönemde yapılan pek çok iyi işleri sadece refah günlerinin ‘kokusu’ olarak nitelendiriyordu. Vatandaşlara haykırıyordu; ‘Siz bize iktidar vermediniz, biz iktidarı ellerimizle kazıyarak aldık’ diye. Kıymeti sonradan anlaşıldı. Erbakan Hoca milletin saadet ve refahı için tek bir yol olduğunu haykırıyordu “İslamsız saadet olmaz!” Şahidiz Hocam…

'KEŞKE İKİ KİŞİ OLSAYDIM'

Hayatının son yıllarında Ajans5 isimli bir haber sitesinde yaptığı röportajda “Ülkemizde ve dünyada birçok konularda değerlendirmeler yapıyorsunuz, tavsiyelerde bulunuyorsunuz. Yaptığınız çalışmaları kamuoyu mutlaka merak ediyor. Şu anda çalışmalarınız, hizmetleriniz ve günleriniz nasıl geçiyor?” şeklindeki soruya Erbakan Hoca, şu şekilde cevap vermişti: “Biz Elhamdülillah Müslüman’ız. Allah bizi dinimizden inancımızdan ayırmasın. Müslüman demek iyi insan demektir. İnsanların hayırlısı başkasına faydası dokunandır. İyi insan olmak için başkasına faydanız dokunacak. En büyük fayda, bütün insanların saadeti için yeryüzünde bir adil düzenin kurulması ve bir saadet dünyasının kurulmasıdır. Bu yolda yapılan çalışmalar en büyük ibadettir. Ve insanlığa yapılan en hayırlı hizmetlerdir. Her bir Müslüman olarak bu hususta hepimiz mükellefiz, elimizden gelen gayretle çalışmak mecburiyetindeyiz. Bundan dolayıdır ki bu çalışmaları yaparken hep daima şunu düşünüyorum. Başbakanken ben bir yandan masanın üzerinde günlük görevleri yapmak, heyetleri kabul etmek gibi faaliyetleri sürdürdüğüm bir çalışma masam vardı, bir de arkada hazırlık yapmaya mahsus bir çalışma odası. Hep heyetler gelip gittikçe onlar çok vakit alıyor. Daima düşünmüşümdür ki, ben keşke iki kişi olsaydım da birisi bu heyetlerle meşgul olsaydı, birisi de içeride asıl temel meseleleri düşünüp tanzim etseydi. Şimdi bu düşüncemizin ışığı altında Allah’a şükürler olsun temel meseleleri düşünüp tanzime temel bakımından Cenab-ı Allah lütfedip daha büyük fırsat vermiştir. Bundan dolayı Rabbimize şükrederiz. Ve şuanda yaptığımız çalışmaların da bütün insanlığın saadetine vesile olmasını dileriz. Dolayısı ile şu andaki çalışmalarımız, daha önceki çalışmalarımızdan herhangi bir şekilde daha önemsiz değil. Daha önemli ve daha yoğundur. O itibarla bu hususta zaten bir Müslüman olarak cihat etmeye elimizden gelen gayretle bütün insanların saadeti için çalışmaya mecburuz. Bu görevimizi yapmak için bu gayreti gösteriyoruz. Cenab-ı Allah hepimize kendi yolunda canla başla çalışmayı nasip buyursun.”

SAMAN DOLU BİR KUŞ GÖSTERİLİYOR

Erbakan Hoca Konya'da miting yaptıktan sonra Süleyman Demirel Konya'ya gelerek Erbakan Hoca'nın konuşmalarını öğrenip halkı topladı ve bir miting yaptı. Bu mitingde takriben şunları söyledi: “Ey Konyalılar bu Erbakan benim sınıf arkadaşımdır. Ben kendisini severim. Ama buraya gelmiş sizi aldatıyor. Size gelmiş ben dine hizmet edeceğim diye sizi aldatıyor. Dinin hizmet edilecek nesi var? Camileriniz açık değil mi, mevlit okuyorsunuz karışıyor muyuz, namaz kılıyorsunuz karışıyor muyuz? Dinin hizmet edilecek bir şeyi olsa biz yaparız. Sorun kendisine bakalım ne yapacakmış, ne istiyormuş?” Ne istediği sorun demiş gitmiş. Erbakan Hoca bu olaydan sonraki gelişmeleri şöyle anlatıyor, “Biz o gün miting yapmış dönüp gelirken; Geldi bunları bunları söyledi dediler. Ve birde el ilanı dağıtmışlar. ‘ Bu akşam Şeker Kahvesi’nin önünde Erbakan Demirel’e cevap verecek’ diye. Emri vaki ile karşılaştık. Geldik bir de baktık ki, ooo, Şeker kahvesinin önünde bir kalabalık var, iğne atsan yere düşmüyor. Gündüz ki kalabalığın üç misli toplanmış. Ne cevabı verecek diye. Geldik halkın önüne çıktık dedik ki, ey ahali siz buraya neden toplandınız? Size bir el ilanı verdiler. Ne dediler, Erbakan, Demirel’e cevap verecek. O halde benim vazifem bu cevabı vermek. Neyin cevabını vereceğim, sorduğu sualin. Ne sordu? Siz dinlediniz bana da yolda gelip anlattılar. Sorduğu şey ne istiyor diyor? Şimdi vereceğim cevabı dikkatle dinleyiniz. Bakınız Demirel’in dediği gibi, Demirel’i avucumun içi gibi bilirim. Her zamanki polemiklerinden bir tanesini yapıyor. Asıl sizi o aldatmaya çalışıyor. Neden mi? Çükü bugün geldi size ne dedi? ‘Namaz kılıyorsunuz karışıyor muyuz, oruç tutuyorsunuz karışıyor muyuz, camiler açık değil mi, daha ne istiyorsunuz’ dedi. Şimdi ben ne istediğimizi size bir misalle anlatacağım. Avcılar güzel bir kuş avladıkları vakit, onu muhafaza etmek isterler. Renkli güzel, kaybolmasın. Ne yaparlar? İçini temizlerler ve saman doldururlar. Misafir odasının başköşesine koyarlar. Okullarda, müzelerde vardır. Demirel bugün geldi bize saman dolu bir kuş gösterdi. Dedi ki camiler açık değil mi, bu kuşun gözü yok mu? Var. Gagası yok mu? Var. Kulağı yok mu? Var. Kuyruğu yok mu? Var Kanadı yok mu? Var. Ne istiyormuş? Tek kelime ile: Biz bunun canlısını istiyoruz. Saman dolusunu değil.”

'Şuur, kuşun canlısı demek'

Vefatından önce 'Biz kuşun canlısını istiyoruz sözünün' daha da anlamlı hale geldiğini ifade eden Erbakan, şöyle konuşmuştu: “Neden? Efendim Suriye ile vizeleri kaldırdık. Ticareti arttırıyoruz. Ne bunlar ya? Bunlar saman dolu bir kuş. ABD, Türkiye’de halk Müslümanlık istiyor. Saadet Partisi’ne kaymasın, AKP’ye oy versin istediği için bunlara müsaade ediyor. Sen Suriye’de vizeleri kaldırdın, gerçekten İslam kardeşliğine dayanan bir birlik kurma aşkında mısın? Yoo. Bunlar ne bunlar, saman dolu kuş. Şimdi, halkın bu gerçeği anlaması lazım. Ne konuşuyoruz biz? İşte Konya’da başlayan bu mücadele bugün devam ediyor. Yani halk aldatılmayacak. Halk İsrail’e vilayet olmayacak, bağımsız olacak, vatan millet bütün olacak, dış güçlerin oyununa gelmeyeceğiz ve aynı zamanda Türkiye önder bir ülke olacak, Yeni Bir Dünya’yı kuracak. AB’ye girmeyecek, İslam birliği kuracak. Yeni bir dünya kuracak. Çünkü AB bir Hristiyan medeniyetidir. İslam medeniyeti ile mukayese bile edilemez. Bunların, AKP’nin, CHP’den bir farkı yoktur temelde.”

'CİHADA GEÇ KALMAMAK LAZIM'

Erbakan Hoca'nın uzun yıllar şoförlüğünü yapan İbrahim Erdoğan anlatıyor: Ramazan ayı münasebetiyle Konya’da iftar vardı bu arada da Karaman’da da bir mitingimiz vardı. Oraya ben biraz süratli gidince Konya Belediye Başkanı Halil Ürün Bey beni ikaz etmek zorunda kaldı; “İbrahim Bey biraz yavaş önümüzde virajlar filan var biraz tedbirli gidelim” dedi. O zaman Hocam dedi ki; “Bir insan cihada giderken arabanın kadranı ne gösteriyorsa o sürati yapmak mecburiyetindedir, çünkü cihada gidiyor bir an evvel varıp tebligatını yapması lazım, eğer evine dönüyorsa tedbirli gelmesi lazım” dedi. Orada Halil Ürün Beyi ikaz etmişti bize söylememişti ama biz Hocamın ne demek istediğini anladığımız için o süratı yapıyorduk. Yine Altınekin ilçesinde bir mitingimiz vardı mitingden sonra hocam Cihanbeyli’ye helikopterle geçecekti, helikopterde yer kalmadı. Ondan sonra Halil Ürün Bey’le Zülfikar Gazi Abiye dedi ki “Bizim İbrahim’in arabasına binin o inşallah bizden önce sizi miting meydanına yetiştirir orada biz gelene kadar bir selamlama konuşması yaparsınız” demişti ve biz elhamdülillah Hocamızın söyledikleri boşa çıkmasın O ne biliyorsa doğrusunu biliyordur diye biz Zülfikar Gazi Abi ve Halil Ürün Abi’yi helikopterden önce yetiştirmiştik. Ondan sonra da Hocamı alıp gelmiştik helikopterden. Buna benzer çok şeyler yaşadık.

'SİYASİ MÜDAHALE ZORUNLU OLDU'

Biz biliyorsunuz ki sanayileşmiş bir ülke olmak için, toplu iğne dahi yapılmayan bir dönemde ilk motor fabrikasını kurduk. Gümüş Motor Fabrikası bütün parçaları, yüzde yüz parçaları Türkiye’de yapılan, projesi Türkiye’de çizilmiş olan bir üretim yapmaktadır bugün hala. 40 seneden beri. Şimdi tabi bunun Türkiye’nin her yerinde teşvik edilmesi lazım gelir. Onun için biz Gümüş Motor Fabrikası’ndan tüm sanayici arkadaşlarımızın ricası üzerine odalar birliğine geçtik. Odalar birliğinde bir baktık ki; dövizlerin dağıtımı olsun, kredilerin dağıtımı olsun hep İstanbul’da bir işbirlikçi zümreye veriliyor. Zavallı Anadolu hep sömürülüyor. Bu böyle olmaz dedik ve Demirel’le böylece aramızda fikir ayrılığı oldu. O bu adamlara verilmesini istiyor, biz ise Anadolu’nun kalkınmasını istiyoruz. Bu mücadele millet tarafından bilinmektedir. Bu mücadelede sonunda seçim yapmayacaksınız dedi, biz kanuni emir olarak seçim yaparak genel başkan olduk. Milletimizin desteği ile. Çünkü millet bizim ne istediğimizi biliyor. Ve Türkiye bir kalkınma hamlesi içine girmişken, çok çok kıymetli tesisleri teşvik ettik, bu sefer dövizlerin dağıtımı görevini odalar birliğinden aldı. O zaman biz de siyasi sahada mücadele etmek mecburiyetinde kaldık. Ve Konya’ya gittik. Konya’da bir hafta on gün çalıştık. Bakınız o gün gazetelerde bir manşet; “Şu gün Demirel Van’a gidecek.” Dediği gün Demirel Van’a gitmedi, Konya’ya geldi. Neden? Dediler ki, “Sen Van’ı Man’ı bırak Türkiye yanıyor. Bu Erbakan gitti Konya’yı aldı. Buralar bir bir elinden çıkacak yangını söndür.”

NEDEN KONYA'YI TERCİH ETTİ?

Erbakan Hoca Konya'ya ayrı bir değer verirdi. 'Milli Görüş çadırının orta direği' olarak nitelendirdiği Konya'ya her gelişinde mutlaka 'Belde-i muhayyere'den bahsederdi. Konya'nın Belde-i muhayyere oluşu Erbakan'ın siyasete buradan başlamasında etkili olmuştu. Necmettin Erbakan, siyasete Konya'dan başlamasının nedenini şöyle açıklıyor: “Çünkü Konya Anadolu’daki ilk merkezdir. Selçuklu merkezidir. Bizim davamızın sembolüdür. Belde-i muhayyere’dir. Yani Efendimiz (s.a.v)’e teklif edilen üç şehirden biridir. Habibim hangi şehri istersin, Medine mi, Şam mı, Konya mı dediği zaman, Efendimiz (s.a.v) fakiri çok olduğundan Medine’yi seçmiştir. Ama hangisini istersin teklifi arasında Konya’nın bulunmuş olması tabiî ki çok büyük bir şereftir. Büyük Selçuklu payitahtıdır. Haçlı seferlerini püskürten merkezdir. Yani işbirlikçileri püskürtmüş. Konya’nın manası çok büyük. Mevlânâ’nın şehri. Bu itibarla Besmeleyi Konya’dan çektik. Muhyiddin’i Arabî Hazretleri 1000 sene önce Fütuhatı Mekkiye kitabında, ‘İnsanlık fetret dönemine girecek ve kurtuluş Konya’dan başlayacaktır’ buyuruyor. Bu itibarla Konya’nın özelliği vardır. Bu özelliğe dayanarak çalışmalara oradan başladık.”

KIBRIS HARBİ ÖNCESİ PİLOTLARI HEYECANLANDIRAN KONUŞMA

Ecevit’in Londra görüşmelerine gittiği sırada 17 Temmuz 1974’te başkentte yaşanır. Kıbrıs konusunda Rum kesimi ile üç garantör devletten biri olan İngiltere’nin siyasilerini ve kamuoyunu ikna etmek için Londra’ya uçan Ecevit, Ankara’da Başbakan Vekili olarak Necmettin Erbakan’ı bırakır. Alarm durumundaki Türk Silahlı Kuvvetleri o gün Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar ile birlikte Erbakan’ı konuk eder. Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı pilotların bulunduğu birlik teftiş edilirken ilginç bir hadise yaşanır.

Sancar’ın askeri selamlama konuşmasından sonra sözü alan Başbakan Vekili Erbakan, o günlerde Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesini istemeyen ABD’nin uçak gemilerine atıfla pilotlara sorar: “Aranızda Japon pilotların yaptığı gibi uçağını kamikaze ile bu gemilerin bacasından sokacak askerler bir adım öne çıksın.” Beklenmedik soru başta Genelkurmay Başkanı ve heyetteki diğer devlet adamlarınca şaşkınlıkla karşılanmıştır. Ancak komutanların ve başbakan vekilinin önünde duran birlikteki pilotların tamamı bir adım öne çıkar. Sancar, o zaman Erbakan’ın kulağına eğilerek, “Efendim sizden böyle bir konuşma beklemiyorduk.” diye şaşkınlığını ifade eder. Erbakan’ın da cevabı gecikmez. Kastının Türk ordusunun ABD ordusuyla savaşması olmadığını anlatır. “Şimdi benim bu söylediğim bir gün sonra ABD’ye ulaşır. Bilsinler ki Türk askeri Kıbrıs konusunda her şeyi göze alabilecek kararlılıkta ve cesarettedir. Bize müdahale etmezler, hem de az gemi gönderirler.”

20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı başladı. Ecevit İngiltere’den döndüğünde harekât başlamıştı. Kabullenmekten başka yapacak bir şey yoktu. Üç gün süren harekât sonucu Girne, Lefkoşe, Gazimagosa gibi yerleri içine alan Kıbrıs’ın yüzde 33’ü ele geçirildi. Erbakan Hoca, Hala Sultan’ın (r.a) medfun olduğu Larnaka’yı da almak istiyordu. Fakat, BM’nin ateşkes ilân etmesi ile bu engellendi. Türkiye, 1683’ten 1974’e kadar geçen zaman diliminde ilk defa bir toprak kazanımı elde etti.

CENAZESİNE RESMİ TÖREN İSTEMEDİ

Vasiyetine uygun olarak resmi devlet töreni tertip edilmemiş ve 1 Mart 2011 Salı günü önce Ankara'da Hacı Bayram Camii'nde sabah namazına müteakip cenaze namazı kılındıktan sonra, cenazesi İstanbul'a getirilerek öğlen namazını müteakip Fatih Camii'nde kılınan cenaze namazı sonrasında Zeytinburnu Merkezefendi Mezarlığı'na defnedilmiştir. Mezarına, sevenleri tarafından Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden getirilen topraklarla birlikte Kudüs, KKTC ve Boşnak lider Aliya İzzetbegoviç'in mezarından getirilen topraklar serpilmiştir. Cenaze merasimine Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, Genel Başkanlar, Bakanlar, Milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri Mensupları, Büyükelçiler, Belediye Başkanları, partililerin yanı sıra 60 ülkeden cemaat ve hareket liderleri ile temsilcileri katılmış, cenaze namazı üç milyona yakın kişi tarafından kılınarak, naaşı aile kabristanın da bulunduğu Merkez Efendi Mezarlığı'na defnedildi.

AÇILIM SÜRECİNE NE DİYORDU?

Türkiye’deki kürt açılımı, demokratik açılım şeklindeki açılımların dış kaynaklı olduğunu vurgulayan Erbakan Hoca, 2010 yılında verdiği röportajda konuyu şöyle özetlemişti: “Hiç şüphesiz ki bunlar tamamen dışarının empoze ettiği olaylardır. Yani dış güçler Türkiye’yi bölmek, parçalamak için, bu hususta bir şey yapmadınız deyip, hükümeti sıkıştırıp bunlara alet ediyor. Türkiye’yi bölüp parçalamaya ait emperyalizmin planlarının uygulaması olarak ortaya çıkmaktadır. Bu hususta hemen ifade edeyim ki. Türkiye’nin aslında herhangi bir ırkçılık, kürtçülük diye bir meselesi yoktur. Çünkü biz Müslüman’ız. Ve Müslümanlıkta ırkçılık olmaz. 72.5 milyon birbirimizin kardeşiyiz. Bütün müminler birbirinin kardeşidir. Irk ayrımı dinimizde yasaklanmıştır. Dinimizin temel esaslarına göre ne Arab’ın Acem’e, ne de Acem’in Arab’a üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece itikaddadır. Allah’tan korkudadır. Biz insanları ayrı ayrı kabileler halinde yarattık ki, aralarında farklılık olsun, yardımlaşsınlar, dostlukları kuvvetlensin diye buyurulmuştur. Yoksa birbirlerine karşı böbürlensin diye değil. Onun için bizim inancımızda ırkçılık yoktur. Dolayısı ile bir Tük Kürt ayrımı söz konusu değildir. Hepsi Müslüman’dır ve birbirinin kardeşidir.”

ÖMRÜNÜ ALLAH'A ADADI

Elif Erbakan Altınöz anlatıyor: Bütün ömrünü, Allah'ın rızasını kazanmaya ve insanlığın kurtuluşuna adamış bir insandı. Yaptığı tüm işlerde, attığı her adımda, hep Rıza-i İlahiye'ye uygunluğu esas almış, çalışmaları, ideali ve hedefi "Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünya" üzerine olmuştur. Böylesine İslam'a ve millete adanmış bir ömür süren kişi baba olarak da, bize hep bu hassasiyetleri hissettirmiştir. Bizlere, evlatları olarak asla dünyalık bir yönlendirme yapmaz, nefsani hedefler koymazdı. Ömrümüz boyunca, yaşayacağımız her şeyde ahireti esas almamızı öğütlerdi. Ne kadar yaşanırsa yaşansın, dünyada kim olunursa olunsun, sonuçta elde kalacak olanın sadece "amel defteri" olduğunu her fırsatta vurgulardı. Geriye dönüp baktığımızda, O'nunla yaşanan her anın, söylediği her sözün, kişide ömrünün sonuna kadar iz bırakacak önemde olduğunu görüyorum."

'Hayat İman Ve Cihattır'

Lüzumsuz ve malayani söylenmiş, tek bir cümlesini hatırlamıyorum. Beni en çok etkileyen olay ise, son rahatsızlığından kısa bir süre önce, çalışmalarının çok yoğun olduğunu, temposunu biraz yavaşlatması gerektiğini tavsiye eden doktorlara; "hayat iman ve cihattır" diye cevap vermesiydi. Bütün bunların yanı sıra, bir insan olarak da son derece nazik, kibar ve sakindi. Asla evde sesi yükseltmez, fevri davranmaz, dışarıda yaşadığı olumsuzlukları evine ve ailesine yansıtmazdı.

Yaşananların hepsinin, Allah'ın takdiri olduğuna inandığından, şahısları suçlamaz ve kimseye kırılmazdı.

YILLARLA ERBAKAN

1926 / EKİM 29 Ekim 1926 yılında Sinop’ta doğdu. Babası kadı ve ağır ceza reisi Mehmet Sabri Bey.

1930 / “Sinop’tan sonra Kayseri’ye geldik, Kayseri’de 5 sene oturduk. Çocukluğumuzun ilk dönemiyle ilgili hatıraların mekânı Kayseri’dir. Kayseri’de 6 yaşına kadar kaldım”

1943 / 1937'de orta tahsile başladığı İstanbul Erkek Lisesi'ni 1943'te birincilikle bitirdi. Üniversiteye sınavsız giriş hak kazanmış olmasına rağmen sınava girmeyi tercih etti. Sınavlarda gösterdiği üstün başarı nedeniyle üniversiteye 2. sınıftan, kendisinden önce okula başlayan öğrencilerle birlikte başladı. Teknik üniversitedeki dönem öğrencileri arasında Süleyman Demirel ve Turgut Özal da vardı.

1948 / Üniversiteyi bitirdi. "Motorlar Kürsüsü"nde asistan olarak başladı.

1951 / Gönderildiği Almanya'da (Aachen Teknik Üniversitesi) doktorasını yaptı. Klockner Humboldt Deutz (KHD) AG motor fabrikasına davet edildi. Alman Ordusu için araştırma yapan DVL Araştırma Merkezi'nde Prof. Dr. Schmidt ile çalışmalar yaptı ve Alman üniversitelerinde doktorasını verdi. Batının en gelişmiş tankı “Leopard”ların ateşleme sistemini yeniden programladı.

1954 / Askere gitti. Vatani görevini İstanbul’da Kâğıthane’deki İstihkâm Okulu’nda motor hocası olarak yaptı. 27 yaşındayken İTÜ'de doçent oldu

1956 / 1963 yılına kadar yaptığı çalışmalarla 200 ortaklı ilk yerli motoru üretecek olan Gümüş Motor'u kurdu ve motor üretimini gerçekleştirdi.

1965 / Profesör ünvanını aldı.

1967 / Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Genel Sekreterliği'ne seçildi. TOBB'da sekreteri olarak görev yapan Nermin (Saatçioğlu) Erbakan'la evlendi. Bu evliliğinden üç çocuğu (Zeynep (d. 1968), Elif (d. 1974) ve Fatih (d. 1978)) oldu.

1969 / TOBB genel başkanlığına seçildi. Ama Adalet Partisi (AP) hükümetinin seçimleri iptal etmesiyle 8 Ağustos 1969'da başkanlıktan ayrılmak zorunda kaldı. Adalet Partisi'nden (AP) milletvekili aday adaylığı Süleyman Demirel tarafından veto edildiği için Konya'dan bağımsız aday oldu ve iki milletvekili seçtirecek oy alarak milletvekili seçildi.

1970 / 17 arkadaşıyla Milli Nizam Partisi'ni (MNP) kurdu. Ancak parti 1971 Askeri Müdahalesi'nden kısa süre sonra, "laikliğe aykırı çalışmalar yürüttüğü" iddiasıyla kapatıldı.

1972 / MNP kadrolarıyla Milli Selamet Partisi'ni (MSP) kurdu.

1973 / 14 Ekim seçimlerinde Milli Selamet Partisi yüzde 12 oy oranıyla 48 milletvekilliği kazandı. Seçimlerden hemen sonra Bülent Ecevit'in liderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi'yle (CHP) ile MSP arasında kurulan koalisyon hükümetinde devlet bakanı ve başbakan yardımcısı oldu.

1974 / Kıbrıs Harekâtı'nın yapılmasını savundu. Ecevit'in yurdışı gezisinde taarruz emrini vererek harbi başladı ve Kıbrıs toprakları alındı. Harekâttan sonra adanın tamamının ele geçirilmesini konusunda Ecevit ile görüş ayrılığına düştü. Kasım 1974'de hükümet dağıldı.

1975 / MART Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) arasında kurulan I. Milliyetçi Cephe Hükümeti'inde devlet bakanı ve başbakan yardımcısı oldu.

1977 / TEMMUZ AP, MSP ve MHP koalisyonuyla kurulan II. Milliyetçi Cephe Hükümeti'nde yine devlet bakanı ve başbakan yardımcısı oldu.

1980 / Konya'da Kudüs mitingi düzenlendi. 12 Eylül Askeri müdahalesi'nin sebeplerinden birisi olduğu söylenmiştir. 12 Eylül'de bir süre İzmir Uzunada'da gözaltında tutuldu. 15 Ekim 1980'de 21 MSP yöneticisiyle birlikte 'MSP'yi illegal bir cemiyete dönüştürmek ve laikliğe aykırı davranmak' suçlamasıyla tutuklandı.

1982 / '1982 Anayasası' gereğince 10 yıl siyaset yapma yasağı aldı.

1987 / 6 Eylül halk oylamasıyla tekrar siyasete döndü. 11 Ekim 1987'de Refah Partisi genel başkanı seçildi.

1991 / Konya'dan milletvekili seçildi.

1995 / 1995 seçimlerinde Refah Partisi, aldığı yüzde 21,37 oy oranı ve kazandığı 158 milletvekili ile birinci parti oldu.

1996 / Doğru Yol Partisi (DYP) ile Anavatan Partisi (ANAP) arasında kurulan kısa ömürlü koalisyon hükümetinin istifasından sonra DYP ile kurduğu REFAHYOL hükümetinde, 28 Haziran'da başbakan olarak göreve başladı. Görev aldığı 11 aylık süreçte pek çok başarılara imza attı.

1997 / Laiklik ve Atatürkçülük tartışmaları sonucunda, "post-modern darbe" olarak adlandırılan 28 Şubat Süreci ile istifa etmeye zorlandı. 17 Aralık tarihinde Fazilet Partisi (FP) kuruldu.

1998 / Anayasa Mahkemesi, 16 Ocak'ta Refah Partisi'nin kapatılmasına ve aralarında Erbakan'ın da olduğu 6 kişiye 5 yıl süreyle siyaset yasağı getirilmesine karar verdi.

2000 / 1. FP kongresinde "yenilikçiler"in adayı Abdullah Gül 521, Recai Kutan 633 oy aldı.

2001 / FP kapatıldı. Erbakan'ın desteklediği Milli Görüş'çü kanat Recai Kutan başkanlığında Saadet Partisi'ni kurarken, "yenilikçiler" ise Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Adalet ve Kalkınma Partisi'nde örgütlendiler.

2002 / Genel Seçimler'de Konya'dan bağımsız milletvekilliği adaylığı başvurusu Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından reddedildi.

2003 / 5 yıllık siyasi yasağı Şubat’ta sona eren Erbakan, 11 Mayıta Saadet Partisi Genel Başkanlığına seçildi. Hakkında iftiralarla hazırlanan sözde 'Kayıp trilyon davası' Yargıtay tarafından onandı. Cezası 2008'de ev hapsine çevrildi.

2010 / Saadet Partisi'nin tekrar genel başkanlığına seçildi. Sağlık durumu giderek kötüleştiği halde vefat ettiği güne dek, hastanedeki odasında kurmaylarıyla parti ve ülke meseleleri hakkında görüşmelerine devam etti.

2011 / 19 Ocak'ta ayağında nükseden damar iltihabı rahatsızlığı sebebiyle hastanede yoğun bakım altına alınarak bir süre tedavi görerek taburcu edilmesinin ardından, kısa süre sonra solunum ve kalp yetmezliği rahatsızlığı sebebiyle kaldırıldığı Ankara'daki Güven Hastanesi'nde yoğun bakım altında uygulanan tüm tedavilere rağmen solunum yetmezliğine bağlı, kalp ve çoklu organ yetmezliği sebebiyle 27 Şubat sabahı saat 8:50'de doktorlarının muayenesi esnasında koroner arter rahatsızlığı sonucu aynı sabahın 11:40'ını gösterirken yaşamını yitirmiştir.

haberfark.net

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.