Polisin kaderi, siyasetçinin iki dudağı arasında!
AKP"li milletvekilinin oğluyla, Dörtyol AKP Gençlik Kolları Başkanı"nın,
polisleri sıraya dizerek aşağılamalarını, büyük bir üzüntüyle okuduk.
Ama inanın hiç şaşırmadım.
Zira bu teşkilatın sahipsiz olduğunu, polislerin kaderinin siyasetçilerin
iki dudağı arasında durduğunu, herkesten iyi bilirim.
Çünkü ben polis çocuğuyum.
Siyasilerin buyruklarını yerine getirmek yerine, yasaların ve devletin, yani
halkın polisi olmakta direnen polislerin başlarına neler geldiğine, tanıklık
etmiş biriyim.
Sözü uzatmadan anlatayım:
Komiser rütbesindeki babam, Çanakkale Emniyet Müdürlüğü"nde görevliydi.
Vakit buldukça okur, yasaları bilir, halkın polisi olmaktan gurur duyardı.
Sicili parlaktı, sayısız takdirnamesi vardı.
İngiltere"nin ünlü polis teşkilatı Scotland Yard" dan gelen uzmanların ders
verdiği Yüksek Dedektiflik Kursu"nu, "Çok İyi" dereceyle bitirmişti.
O yıllarda çocuktum, ortaokulda okuyordum.
Babam bir akşam eve çok yorgun geldi. Her zaman gülümseyen güzel yüzü
gergindi. Rengi sapsarıydı. Durmadan terliyordu.
Çok geçmeden göğsünü tutmaya başladı.
Nefes almaya çalışırken, gömleğini yırtıyor, düğmeleri kopartıyordu.
Beti benzi atmış, gözleri kaymıştı. Sevgili babamız gözümüzün önünde gidiyor
ama bir şey yapamıyorduk.
Annem ve biz 5 kardeş, hepimiz ağlıyor, çaresizlik içinde "Babamızı
kurtarın!" diye feryat ediyorduk.
Allah"tan komşular imdadımıza yetiştiler, hastaneye götürdüler.
Doktorlar daha görür görmez teşhisi koydular:
Kalp krizi, enfarktüs.
Nedeni, yorgunluk ve aşırı stres.
Babam çok şükür kurtuldu ve o gün olup bitenleri anlattı.
Meğer büyük bir suç (!) işlemiş.
İktidardaki Demokrat Parti"nin önde gelenlerinden birini, suç işlediği için
karakola götürüp, yasal işlem yapmış! Adamı nezarethaneye koymuş.
Partililer durur mu? Hemen Ankara devreye girmiş.
Önüne gelen aramaya "Falancayı serbest bırak!"demeye başlamış.
Milletvekilinin biri de, tıpkı Dörtyol"da olduğu gibi "Seni sürüm sürüm
süründüreceğim. Sen kim, bir Demokrat Parti yöneticisi hakkında işlem yapmak
kim?"diye tehdit edince, babam da dayanamamış: "Peki sen kim, devletin
polisini tehdit etmek kim? Senin hakkında da işlem yapacağım!" demiş.
Kızılca kıyamet de böylece kopmuş!
Geceli gündüzlü çalışmanın yorgunluğuna bir de bu tartışmanın gerginliği
eklenince, kalbi teklemiş.
Peki babam, bu acı olaydan gereken dersi aldı mı?
Hayır. Başkomiser rütbesiyle emekli oluncaya kadar, iktidarın polisi
olmamakta direndi.
Bu nedenle iki kez daha kalp krizi geçirdi.
Yaşadıklarını, çektiği acıları yazsam, roman olur.
Aradan yarım asırdan fazla bir zaman geçti.
Dörtyol"daki olay gösterdi ki, Emniyet Teşkilatı"nda hiçbir şey değişmemiş.
Polisin kaderi, hep iktidardaki siyasetçinin iki dudağı arasında kalmış.
Bu nedenle Komiser Murat"la Polis Atilla"nın uğradıkları talihsizliğe
üzüldüm ama pek şaşırmadım.
Bu olay ne ilk ne de son olacak.
Nice meslektaşları benzer acıları yaşayacak.
Ne demiştik?
"Emniyet Teşkilatı sahipsizdir.
Siyasetçinin emir kulu polisler talihsizdir!.."
Uğur Dündar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.