Referansı ‘İslam’dı

Referansı ‘İslam’dı
“Bir çiçekle bahar olmaz ama her bahar bir çiçekle başlar” diyerek Konya’dan başlattığı Milli Görüş Hareketi’nde cihad ruhundan ayrılmadan ömrünü adayan rahmetli Prof.Dr.Necmettin Erbakan, vefatının 5.yıldönümünde anılıyor

BİR MİLLETİ YENİDEN İNŞA ETTİ

Millî Görüş Lideri ve 54. Hükümetin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan vefat yıldönümünde dualarla anılıyor. Hayatını cihada, ölümünü şehadete ayarlamış bir dava adamı... Ömrü boyunca sürgünde yaşadığı dünyadan; aşkını kalbinde yaşattığı Allah ve Resulüne gidişinin üzerinden 5 yıl geçti. Siyonizm mikrobunun ne olduğunu ümmetin bileklerine kazıdı. Sadece slogan üretmedi, bir milleti yeniden inşa etti. Allah demekten hızla uzaklaşan nesillere "Bismillahirrahmanirrahim" diyerek yeniden Hakk yola yönelmesini öğretti. O kısaca bir asrı değiştirdi.

DR. IŞIL ARPACI

(“Türk Siyasal Yaşamına Etkileri Bakımından İslamcılık ve Necmettin Erbakan” konulu ile tezi doktor oldu. 600 sayfadan oluşan tez 4 yılda tamamlandı.)

Arpacı, Necmettin Erbakan hakkında şu ifadelere yer verdi:

O’NU BATILI KAVRAMLAR ANLATAMAZ

Erbakan’ı diğer siyasilerden ayıran pek çok özelliği var. Öncelikle o İslam’ı referans alıyordu. İkinci bir özelliği ise onun tasavvufi yönüdür. En önemli siyasi argümanı Hak-Batıl mücadelesidir. Bir diğer ayırıcı noktaları cihad ve milli kavramlarıdır. Erbakan’ı iyi anlamak için İslam’ı iyi okumak lazım. Erbakan Hoca ile ilgili tezimi hazırlarken hangi kurama dayandırdığımı sordu hocalarım. İslam’a dayandırdığımı söyledim. Bunu beğenmediler, bilimsel değil ki dediler. Tezimi bilimsel olmamakla suçladılar. Siyasal İslam tabiri ile Erbakan’ı anlayamayız bu kavram Batı uydurmasıdır. Erbakan’ı Batılı kavramlarla anlayamayız.

HER SÖYLEMİ KUR’AN’A DAYANIYORDU

Erbakan Hoca’nın sürekli kullandığı bir tabir vardır; ‘Kuş dili ile konuşmak’. Kendisinin de kuş dili ile konuştuğunu söyler. Necmettin Erbakan’ın bize bir şeyler anlatmaya çalıştığını düşündüm. Konuşmalarını, söylemlerini incelemeye başladım. Fark ettim ki kullandığı her cümle, siyasete aktardığı her cümle, her mottosu, her siyasal söylemi aslında doğrudan Kur’an’a dayanıyor. Kur’an’i bir söylemi Necmettin Erbakan siyasal alana ‘kabul edilebilir söylemlerle’, kuşdiliyle aktarıyordu. Bunu mecburiyetten yapılıyordu. Erbakan pragmatist olarak tanımlanıyor fakat değil, Erbakan’ın yaptığı şey şuydu; kamusal alanda ben Müslüman olarak var olabilirim mesajını veriyordu. Eğer Türk siyasetinde Erbakan olmasaydı Müslüman kimlik diye bir kimlik olmazdı. İnsanlar Müslüman iradesini ortaya koyamazdı. 1923-1950 arasındaki katı dönem devam ederdi. Türkiye’de demokrasi asla yerleşmezdi. Al-i İmran Suresinde, “Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun” deniliyor. Erbakan’ın siyasete ilişkin tanımlaması ise şöyle; “Müslüman hakkın hâkimiyeti için motor, şerrin yok olması için fren olma görevini yapar.”

ŞEVKET KAZAN

(Eski Adalet Bakanı, Necmettin Erbakan’ın dava arkadaşı)

Kazan, Necmettin Erbakan hakkında şu ifadelere yer verdi:

KULLUĞUN EN OLDUĞUNU ÖĞRETTİ

Erbakan Hocamızdan çok şeyler öğrendik. Her şeyden önce kulluğun ne olduğunu öğrendik. Çünkü o kendisini tanıdığım günden vefat ettiği güne kadar hiçbir konuda yaptığı hizmetleri “Ben yaptım, ben ettim, ben konuştum” dememiştir. “Ben” kelimesini kullanmamıştır. “Ben” kelimesin lügatinden adeta silmiştir. Hasbelkader bazı zaman kendisine bir olayı naklederken “Ben şöyle yaptım, böyle yaptım” diyecek olsak, hemen bizi ikaz ederdi. Başbakan’ken hiçbir işe besmelesiz başlamazdı. Yakınında olanlar çok iyi bilirler, mutlaka besmeleyle başlardı. Bakanlar Kurulu Kararnamesini imzalarken bile, o resmi belgenin baş tarafına mutlaka “Bismihi” diye yazardı. İstişareye fevkalade önem verirdi. İstişaresiz hiçbir zaman karar vermezdi. En ufak meselelerde bile mutlaka hepimizi çağırır, “Konu budur, mesele budur, sizin görüşünüz nedir?” Hepimize teker teker sorardı. Sonunda da kararı kendisi verirdi.

İNANCI ÖNÜNDE HİÇBİR ENGEL DURAMAZDI

Bizim çalışmalarımızda parmak hesabı yoktur, derdi. Çünkü parmak hesabı kararının İslam’da yeri yoktur, derdi. Doğru, parmak hesabıyla karar almaya kalktın mı, o zaman insanlar birbiriyle kulis yaparlar ve hiç beklemediğin bir netice olur. Çünkü Cenab-ı  Allah kararda müslüman kula yakışanın istişare olduğunu bildirir. Müthiş bir inancın sahibiydi. Onun inancının önüne hiçbir engel durmazdı. Bir konuda karar verdiği zaman yürür giderdi. Hocam tam bir hedef adamıydı. Mutlaka bir hedef tayin eder, o hedefe yürürdü. Bu konuda çok güzel sözleri vardır. Mesela “Bizim arabanın geri vitesi yoktur” gibi. Bir fotoğraf karesi vardı; tek başına Konya’nın kurumuş bir deresinin içerisinde lastiği patlamış bir arabanın lastiklerinin tamirini ceketini omzuna atarak seyreden bir lider, bir adam ve bir de dünyaya veda ederken gidişinde sanki Cenab-ı Haktan “Ey kulum, ahitlerinin hepsini harfiyyen yerine getirdin. Buna millet şahit, ben de şahidim” der gibi bir muhteşem manzara! Cenab-ı Allah bizlere onun bıraktığı bu emaneti en mükemmel şekilde bizden sonra geleceklere tevdi etmeyi nasip etsin. Bizi hakkın yolundan ayırmasın.

DAĞ: KONYA ONUN İÇİN ÖNEMLİ BİR ÜSTÜ

Necmettin Erbakan’ın dava arkadaşlarından Halil İbrahim Dağ: “Konya Erbakan Hocam için önemli bir üstü. Manevi olarak bir bağı vardı, Konya'yı çok seviyordu. Milli Görüş çadırının orta direğinin Konya olduğunu söylerdi. Hocamın bir önemli özelliği de çok çalışkan olmasıydı. Sürekli olarak dahasını isterdi. Elde edilen başarı yeterli olmayıp hep ileri hep hep ileri derdi. Erbakan Hocamız Başbakan olduğunda da Konya'ya olan bağlarını koparmadı. Çok büyük bir vefa örneğiydi kendisi. Her yıl Ramazan ayında buraya gelir bizimle birlikte iftar açardı. 69'daki harekette yakınlık gösteren kişilerden bazılarının hocamızın tasvip etmediği hallerle karşılaştık. Hocam özellikle onları çağırır, onlarla aynı sofrada oturup yemek isterdi.”

AYAKTA DURAMAYACAK KADAR ÇALIŞMAK

Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan: “Kendisi RP döneminde -bendeniz o zamanlar bir çocukken her zaman hatırlarım- dönem dönem, bir ay, bir buçuk ay boyunca Ankara’ya gelmeden, evine gelmeden, bizleri görmeden seçim çalışmalarını yürüttü. Köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dolaşarak bütün bir milletimize davayı anlattı. O zamanlar 70 yaşında olmasına rağmen bir günde 5 tane, 6 tane miting yaptığı günler oldu. Merhum liderimiz bir şey söylerken laf olsun diye söyleyen bir kimse değildi. Hepinizin bildiği gibi her zaman için bütün Milli Görüşçülere derdi ki, “Bu dava uğrunda bir çalışma olduğu zaman takatimizin sonuna kadar koşmak zorundayız.” Ve öncelikle bu söylediği sözün en güzel örneğini de kendi hayatında bizlere veriyordu.”

“Siyonizm bir timsaha benzer. Timsahın üst çenesi Amerika ise alt çenesi AB’dir. Beyni Siyonizm, gövdesi ise işbirlikçilerdir…” Müslümanlar için en büyük tehlikelerden bir “Batı taklitçiliği”dir, bundan ve buna bağlı diğer etkenlerden kurtulmalıdır…”

 “Maddî ve manevî buhranlarla karşı karşıya kalmış olmamızın kabahati millet değil, milletin fıtratına aykırı yollara gitmek isteyen fikir, sistem ve politikacılarda­dır. Bugün bir kısım gençliğimiz millî değerlerimizden uzaklaşarak çeşitli "izm"lerin peşinden gidiyorsa, ma­teryalist, anarşist oluyorsa, hippiliğe ve gayriciddi yaşa­yışa özeniyorsa, anaya, babaya asi oluyorsa, bütün bun­ların sebebi körü körüne yürütülen Batı taklitçiliğidir.”

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.