Saçıp Savurmayalım
“İman edenler harcamalarında ne israf ne de cimrilik ederler. Onların harcamaları, bu ikisi arasında dengeli bir harcamadır.” Harcamaların bir ucunda israf, öbür ucunda cimrilik vardır. Bunların her ikisi de haramdır. İsraf, insanın bütün davranışlarında normal sınırları aşması demektir. Kur’ân-ı Kerim’de 17 yerde israftan bahsedilmiştir. Bunlardan üç tanesi yemek-içmek gibi tabiatın israfını önlemeye aittir. On dört tanesi insan israfının önlenmesine aittir.
Müslümanlar için israfa, aşırı tüketime esir olmaktan daha büyük bir felâket düşünemiyorum. Geçici bir düşman istilâsı bile israfın yanında ehven kalır. Zamanımız insanları imkânlarını iki şeye odaklandırmışlardır. Mutfak ve helâ. Öyle lüks, öyle ihtişamlı, öylesine pahalı mutfak ve helâlar yaptırılıyor ki, böyle bir çılgınlık geçmiş çağlarda ne Nemrud’un, ne Neron’un, ne de Firavun’un saraylarında mevcut olmuştu. Lükse, ihtişama, rahata tapanların ömürlerinin büyük kısmı sofra başında tıkınmakla, helâda ıkınmakla geçiyor. Ne felâket bir varoluş felsefesidir bu!
Bugünün Müslümanları olarak bizler iman ettiğimiz İslâm’ı kitaplara haps etmişiz, hayatta bildiğimizi okuyoruz. Aklımız fikrimiz para kazanmak. “Biz çok kazanamadık, bâri yavrularımız çok paralar kazanıp çok lüks yaşasınlar” düşüncesi bizi sersemletmiştir. Böylece hastalıklı bir toplum oluşturduk. Toplumumuz hastadır. Lüks hastası, gösteriş hastası, israf hastası. Memleketimizi mânevi bir veba gibi saran lüks, konfor, zevk-ü sefa ve aşırı tüketim hastalığı, Müslümanları köle ruhlu fertler hâline getirdi. Bizdeki mevcut israfı/tantanayı Neron görseydi şaşardı. Bu ne ıstırap verici bir manzaradır muhterem Müslümanlar!
Bazı Müslümanlar câmide ehl-i iman, süpermarkette ehl-i israf. Karpuz gibi; içi kızıl, dışı yeşil. Ne büyük belâdır bu tavır. Bizler ne âlemdeyiz, işin neresinde bulunuyoruz; kendimizi hesaba çekelim. İnsanlar çok kazanıp çok yiyeceğim hesabıyla didinirken strese giriyorlar. Evet, çok kazanıyorlar ama paralarını da ağrı kesici haplara yatırıyorlar. Kendini kontrol etme terbiyesi vermeyen eğitimin meyvesi israftır.
Hazret-i Ömer (r.a.)’in oğlu Abdullah diyor ki:
Rasûlüllah (s.a.v.) bizleri iki sofraya oturmaktan men etti:
1- İçki içilen sofra.
2- İsraf edilen sofra.
Bu tip sofralara, muttaki Müslüman oturamaz. Eskiden hastaneler gıdasızlıktan rahatsızlanmış kimselerle dolup taşardı. Şimdi ise fazla yemekten, kolesterolden, damar tıkanmasından, sirozdan, gut illetinden şikâyetçilerle dopdolu. Eskiden verem yaygındı, şimdi semizlikten/şişmanlıktan ileri gelen hastalıklar kasıp kavuruyor. Çarşı, pazar ve marketlerin sanki bir israf tapınağı hâline getirilmiş olmasının cezasını işte böyle ödüyoruz.
Şu ayetlerin meallerine dikkatinizi çekiyorum. Allah (c.c.) buyuruyor ki:
•“Yiyin, için; fakat israf etmeyin, Allah israf edenleri sevmez.” (Araf Suresi Ayet.:31)
• “İsraf edenler şeytanların dostlarıdır.” (İsra Suresi Ayet.:27)
•“ Kafirler dünyada sadece zevk-ü sefa ederler. Hayvanların yediği gibi yerler. Onların yeri ateştir.” (Muhammed Suresi Ayet.:12)
Mevlüt Özcan
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.