Statü için tüketiyoruz

Statü için tüketiyoruz
Türkiye son 2 yılda tüketimde Avruya'yı geçti. Türkiye'nin tüketen bir ülke haline gelmesi ise tedirginlik oluşturdu.

Uzmanlar, bilinçsiz tüketimin önüne geçilmesi gerektiğini belirtirken, sosyologlar toplumdaki statü kaygısının bireyleri tüketime yönelttiğine dikkat çekiyor

Türkiye, perakende satış hacminde aylık yüzde 0,2'lik artışla Avro Bölgesi ve AB'yi geçti. Eurostat ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)'in derlediği verilere göre, perakende satış hacmi Türkiye'de eylül ayında bir önceki aya göre yüzde 0,2 artarken, Avro Bölgesi'nde yüzde 0,6, AB'de ise yüzde 0,3 azaldı. Türkiye'de gıda, içecek ve tütün satışları yüzde 1,6 , gıda dışı satışlar (otomotiv yakıtı hariç) ise yüzde 1,4 artarken, Avro Bölgesi'nde gıda içecek ve tütün satışlarında yüzde 0,6, AB'de ise yüzde 0,5 oranında azalma görüldü. Türkiye gıda dışı satışlarda yıllık bazda yüzde 14,3 artış sağlayarak hem Avro Bölgesi'ne hem de AB'ye açık ara fark attı. Bain & Company tarafından yapılan "Lüks Ürünler Dünya Pazarı Bahar 2013" araştırması kapsamında da Türkiye lüks tüketimde Avrupa'nın önüne geçmişti. Peki, Türkiye olarak neden çok fazla tüketiyoruz veya Türk insanını tüketmeye sevk eden faktörler ne? Tüketiciler Birliği'ne göre tüketimin artmasında en önemli faktör bilinçsizlik, sosyologlara göre ise bireylerin lüks ürünlerle statü kazanma duygusu.

AŞIRI TÜKETİMİN ÖNÜNE GEÇİLMELİ

Tüketiciler Birliği Konya Şube Başkanı Mustafa Dinç, toplumun bilinçli bir şekilde tüketime yönlendirildiğini belirterek, devletin tüketim olgusuna karşı vatandaşı koruması gerektine dikkat çekti. Her yıl 29 Kasım'da dünya genelinde tüketime karşı ürün satın almama protestosu yapmalarına rağmen medyada bu protestonun yer almadığını çünkü piyasayı kontrol eden üreticilerin, lobilerin, firmaların reklamlar ile medyayı kontrol ettiğini ifade eden Mustafa Dinç, şu değerlendirmelerde bulundu: “Bu nedenle ürünler medya aracılığı ile vatandaşa pazarlanmaktadır. Ayrıca tüketilmesi istenen ürünler kendi ürettiklerimiz değil ithaldir. Bu durum Türkiye'yi ithal ürünler noktasında pazar konumuna getirmiştir. Vatandaş cebinde parası olmasa bile bankaların verdiği kredi kartlarıyla, tüketmesi isteniyor. 3-5 ithalatçı para kazanacak diye ekonomik olarak zor durumda olan vatandaş, faiz lobileri tarafından kredi kartına boğulmakta ve 'paran yoksa da tüket' denmektedir. Kredi kartının fütursuzca kullanılması ileride krize yol açacaktır. 2001 krizinin çıkması bir anlamda aşırı tüketmemizin sonucudur. 2008-2009 küresel krizinden çok büyük kazaya uğramadan atlattık. Ancak bir sonraki krizi atlatma şansımız olmayabilir. Bu açıdan acilen kredi kartlarına karşı bir düzenleme yapılmalıdır. BDDK, Maliye Bakanlığı tüketici lehine devreye girmelidir. Hükümetin tüketiciyi koruması anayasal görevidir.”

TOPLUMSAL ÇÖKÜNTÜ OLUŞABILIR

“Bankalar kredi kartına yaptıkları taksitlerle vatandaşın 3-5 yılını ipotek altına alıyor” diyen Dinç, “Vatandaş son model bir cep telefonunu alamamasa bile kredi kartı ile ayda 50 lira ile telefonu alabiliyor. Çeşitli kampanyalar ile diğer ürünler noktasında da tüketime yönlendirme yapılıyor. Dolayısıyla birey aldığı ürünlerin taksitleri çoğalınca artık bankaya borcunu ödeyemez duruma geliyor ve belli bir süre sonra bunalıma girip intihar ediyor. Kredi kartları artık ciddi bir sorun olmuştur. Bu bakımdan devletin acil çözüm alması, ileride yaşanacak toplumsal çöküntünün önüne geçmesi için oldukça önemlidir. Diğer yandan vatandaşta bilinçlendirilmelidir. Bir telefonun 8-10 yıl kullanılması gerekirken heryıl telefon değiştiriliyor. Aşırı lükse yönelme de tüketimi arttırmakta. Onun için birey tüketim noktasında eğitilmelidir. Eğitim başta okullarda verilmek üzere medya tarafından da sağlanmalıdır” ifadelerini kullandı.

TÜKETIMIN TEMELINDE STATÜ KAYGISI VAR

Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bünyamin Ayhan ise sisteminde tüketim olan kapitalizmin, statü aracı olarak bireyleri tüketime yönlendirdiğini belirtti. “Ne kadar tüketebilirsiniz sistem o kadar ayakta durabilir. Tüketim alışkanlıkları bittiği anda kapitalizmde zayıflayacaktır” ifadesini kullanan Doç. Dr. Bünyamin Ayhan, “Kapitalist tüketim sürecinin oluştuğu bir noktada, tüketmek artık size bağlı değil, sizin dışınızdaki unsurlara bağlı olarak gelişiyor. Yani ihtiyaçtan ziyade statü için tüketim kalıplarını oluşturuluyor. Kullandığınız ürüne göre toplum içinde değeriniz belirleniyor. Örneğin cep telefonu ihtiyaçtan ziyade statü aracı olarak kullanılıyor. Bir cep telefonu bir kişinin ihtiyacını görecek yerde, bireyler statülerini yükseltme anlamında en lüksünü almayı tercih ediyor. Niye bu telefonu kullanıyorsun diye sorduğumuzda ise, 'bu benim statümü belirliyor' cevabını alıyoruz. Bu aslında modern dünyanın bir sorunu. Bundan kaçış yok, kaçtığınız zaman ötekileştiriyorsunuz. Birey de ötekileştirilmekten kaçmak için doğal olarak beraber yaşadığı insanların tükettiği kalıplara dönüşmek zorunda kalıyor. Toplumda bu anlamda yönlendirici. Toplumdaki roller vardır ve mesleğinize göre tüketim kalıpları belirleniyor” dedi.

DOĞU GİBİ ÜRETIP BATI GİBİ TÜKETİYORUZ

Türkiye'de tüketimin artmasının nedeninin, Doğu gibi üretip Batı gibi tüketimden kaynaklandığını ifade eden Ayhan, şöyle konuştu: “Batı son çıkan ürünleri kullanıyor, o zaman biz de kullanmalıyız. Komşum, arkadaşım, akrabam şu ürünü almış benim de almam lazım. Maalesef böyle bir anlayış var. Tüketimle statü sahibi olmaya çalışıyoruz. Gündelik hayatta üstün varlık özelliklerimiz gereği tüketen bir varlık iken simge ve sembollerle yaşamaya ve tüketmeye başladık. Bu bir anlamda kapitalizmin gereğidir çünkü bu bu sisteme entegre olmuşsanız herkes için tüketim kalıpları vardır. Çünkü bu sistemin temelinde din, milliyet, ırk, mezhep, ülke yoktur. Tek gerçeklik vardır o da tüketimdir. Bunu değiştirmenin yolu ise eğitimdir. Bireyleri küçük yaşta eğiterek, tüketimin statü kazanmadan ziyade ihtiyaçtan kaynaklanması gerektiğini zihinlere yerleştirmemiz gerekiyor. Bireyin eşyayla değil kendisi ile statü sahibi olabileceğini öğretmemiz önemli. Eşyanın anlamını, değerini yeniden tanımlamamız ve bireylerin de değerler dünyasını bu şekilde oluşturmalıyız. Kaynaklar sınırlı ama ihtiyaçlar sınırsızdır. Bu açıdan sınırsız ihtiyaçları sınırlı hale getirilmelidir. Bu yapılmadığı takdirde tüketimde Avrupa'yı sollamaya devam ederiz.”

HARUN YILMAZ merhaba

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.