Türkiye'nin konuştuğu tecavüz

Türkiye'nin konuştuğu tecavüz
Aydınlık gazetesi yazarı Oktay Yıldırım, Yozgat’ın Çayıralan ilçesine bağlı Cürali köyünde tecavüze uğrayan engelli kadının acı hikayesini yazdı.

Oktay Yıldırım, “Aynı köyde yaşayan zanlı H, zanlı M,  zanlı D, zanlı S,zanlı Y ve zanlıB yapılan şikâyet sonucunda tecavüz suçlamasıyla savcı karşısına çıkarıldı.Yanlış anlaşılmasın, gözaltı değil, ifadeye çağırıldılar. Ve hepsi de serbest bırakıldılar” diyerek şöyle seslendi:

“Kamuoyu vicdanı, Aydınlık okuru ve bu memleketin vicdanlı hukukçuları bu iğrenç tecavüz olayının kapatılmasına izin vermeyecek.”

İşte Oktay Yıldırım’ın o yazısı:

Bu yazıya soruyla başlıyorum: Aynı büroda çalışan baba-oğul avukatlardan biri tecavüz mağduru zihinsel engelli bir kadının, diğeri de tecavüz zanlılarının avukatı olursa sonuç hukuken, ahlaken ve vicdanen ne olur?

Başka bir soru daha sorayım: Sağlık raporunda ”mentalretarde”, yani zekâ geriliği tanısı bulunan tecavüz mağduru bir kadının ifadesi uzmanlar yerine, bir okulun rehberlik öğretmeninin gözetiminde alınırsa hukuken, vicdanen ve ahlaken sonuç ne olur?

Son bir soru daha sorayım: Zavallı kızın ölüm tehdidi altında olduğu ve korunma/ sığınma talep ettiği, ağabeyi tarafından davaya bakan kadın savcıya söylendiği halde, “ben işin o kısmına bakmıyorum, davayı açıp bırakacağım” cevabı alınmışsa sonuç, hukuken, ahlaken ve vicdanen ne olur?

İsyanımı hangi kelimelerle dile getirsem bilemedim.

Ama yukarıdaki satırları okuyan herkesin vicdanının kanadığına eminim.

Artık başlayabiliriz.

HEM BABASINA BAKTI, HEM TECAVÜZE UĞRADI

Yozgat’ın Çayıralan ilçesine bağlı Cürali köyünde birkaç yıl süren tecavüz,kurbanın hamile olduğunun anlaşılmasıyla ortaya çıktı.

Zihinsel engellikurbanK, tıbben kendisine benzer durumda olan babası Ş.K ile birlikte yaşıyordu. Annelerini kaybetmişlerdi. Kız kardeşi Belçika’da iki erkek kardeşi ise İstanbul’da çalışıyordu. Geçim sıkıntısı içindeydiler. Tek gelirleri devletten bağlanan engelli maaşı ve diğer kardeşlerin arada bir yaptıkları katkılardı.

Bütün köy kurbanın zihinsel engelli olduğunu biliyordu. Ama neredeyse bütün köyün bildiği başka bir şey daha vardı. Köyden bazı kişiler sık sık kandırarak ve tehdit ederek onu iğfal ediyorlardı.

Bazı yakınları ve köyden bazı kişilerle yaptığım görüşmelerden öğrendiğime göre ilk olay bundan yaklaşık üç yıl kadar önce akrabası zanlı M’nin evinde yaşanmıştı. Zanlı M, kurbanın akrabasıydı. Annesi yatalaktı ve kurban K akrabalık bağı nedeniyle yaşlı kadının bakımına yardım ediyordu. İlk olarak bu evde zanlı M’nin tecavüzüne uğradı. Aile bunu duyduğunda hemen bir hastaneye gidip bekâret kontrolü yaptırdı ama ters ilişki kurulmuş ve olayın üzerinden bir hafta geçmişti. Bir bulguya ulaşmak mümkün değildi. Doktor, “Bu şekilde bir şey iddia edemezsiniz, rezil olduğunuzla kalırsınız” deyince şikâyet etmemişlerdi. İlk olay bu şekilde kapanmıştı.

TECAVÜZCÜLER ÇOĞALIYOR

Bundan sonra sadece bayramlarda köye gelen ağabey, yokluğunda başka isimlerin de bu iğrenç eyleme dâhil olduğunu ve bunun neredeyse bütün köy tarafından bilindiğini öğrenemeyecekti. Ta ki, Belçika’da yaşayan kız kardeş tatile geldiğinde “karın ağrısı” şikâyeti olan ablasını hastaneye götürünceye kadar. Kurban K, altı aylık hamileydi.

Hemen İstanbul’da yaşayan kardeşleri S. K’ya haber verildi ve bundan sonra adli süreç başladı.

“Adli süreç” dediysem sözün gelişi… Adli, adaletten gelir, adaletin sağlanması sürecidir. Sonunda ne olur bilmiyorum, ama sürecin başlangıcı tuhaflıklarla doluydu…

DARBE HABERİ DEĞİLSE YAPMAYIZ

Aynı köyde yaşayan zanlı H, zanlı M,  zanlı D, zanlı S,zanlı Y ve zanlıB yapılan şikâyet sonucunda tecavüz suçlamasıyla savcı karşısına çıkarıldı.Yanlış anlaşılmasın, gözaltı değil, ifadeye çağırıldılar. Ve hepsi de serbest bırakıldılar.

Mağdurun kardeşi S.K şaşkındı. O sırada hastanede bulunan ve olanları öğrenen vicdanlı bir vatandaş durumu bazı haber kanallarına da iletti ama ilgilenen olmadı. Hatta anlattığına göreTRT’de görüştüğü kadın darbe haberleri dışında bir haber yapmadıklarını, bu haberin kendi gündemleri olmadığını söyledi… Çaresizdi, kardeşine sosyal yardım talep etti, sığınma evlerine alınmasını sağlamaya çalıştı ama onu da kendi başına yapması gerektiğini söylediler. Üstelik bunu söyleyen savcı bir kadındı.

Kardeşinin can güvenliğinden endişe ettiği için Kayseri’de bir yakınlarının evine sığındılar. Çünkü zanlıD, kurbanı eğer konuşursa abisini ve babasını öldürmekle tehdit etmişti. Konuşmayanların da korkusu aynı olmalıydı. Kurban K babasına çok düşkündü, onlar tehdit edildiği için en son zanlı D’nin adını vermişti korkarak

Olayın bu kadarını öğrendiğimde kulaklarıma inanamadım, ama bunlardan daha feci ayrıntılar duyacağımı ben de bilmiyordum…

BABASINI İLAÇLA UYUTTUKTAN SONRA

Mağdurun şikâyetçi olduğu kişilerden biri eczacı kalfasıydı. Zihinsel engelli kadını kandırıp babasının yemeğine uyku ilacı koyduruyorlardı. Baba uyuduktan sonra da ya tecavüz için eve giriyorlar ya da kızı dışarı çıkarıp ormana götürüyorlardı.

Kimi evlerinin yakınlarındaki ahıra, kimi ormanın karanlık bir yerine götürüyor ve orada bazen tek bazen iki kişi sırayla tecavüz ediyorlardı. Kimi kendince tedbirliydi, korunuyordu, kimi de hamile bırakmamak için ters ilişki kuruyordu. Bu iğrenç detayları burada anlatmak istemiyorum ama ulaştığımız bilgiye göre bütün bu ayrıntılar hem savcılık ve mahkeme ifadesinde hem de Adli Tıp’ta yapılan muayenesinde yer almıştı. İsim isim, yer yer…

BABA-OĞUL KARŞI KARŞIYA

CMK gereği bu tür davalarda avukat zorunluluğu vardı ve devlet, imkânı olmayana avukat tayin ediyordu. Çayıralan küçük yerdi, toplam üç avukat vardı ve bunların ikisi aynı büroda çalışan baba-oğuldu. Baba zanlıları savunmakla görevlendirilirken, aynı büroda çalıştığı oğlu kurbanın savunmasını üstlenmişti. Üçüncü avukat da zanlılardan bazılarını savunuyordu.

Şaşkınlıktan dilimi yutacaktım. Sayı az olabilirdi, savcı da kimin baba kimin oğul olduğunu bilmeyebilirdi, hatta bunun yasal sakıncası da olmayabilirdi, ama avukatlar bu durumu nasıl olur da kabul ederdi? Meslek etiği nerede kalmıştı?

REHBER ÖĞRETMEN NEZARETİNDE İFADE

Henüz meslek hayatının başındaki genç savcı şikâyetleri dinledi. Bu ifadenin alınması için bir uzman bulunması gerekiyordu, ama onun yerine bir okulun rehber öğretmenlerinden biri hazır edildi. Tuhaftı… Genellikle bu durumdaki kurbanlara bazı psikolojik testler yapılır, olayın resmini çizmesi istenirdi. Elde edilen bu bulgular, uzmanların raporlarıyla birlikte kanıt olarak soruşturmaya eklenirdi.

Tecavüz kurbanı K için sadece bir rehber öğretmen bulunabilmişti. Bu koşullar altında ifade verdi. Zanlıların kan örnekleri alındı ve DNA testi için doğumun beklenmesine karar verildi. Oysa buna gerek var mıydı? Test hemen yapılamaz mıydı?

TEŞHİS DE YAPTIRILMADI

Zanlıların kimler olduğunun tespiti için bir teşhis de yaptırılmamıştı.Serbest bırakılanların bazıları kendilerini rahat hissediyordu. Çünkü mağdur kızın ifadesine göre bazıları prezervatif kullanmıştı, bazıları ters ilişki kurmuştu.

Biliyorum bu iğrenç ayrıntılar midenizi bulandırıyor, ama ne yazık ki, bu okuduklarınız Türkiye’nin gerçekleri. Ulaştığım bilgilere göre tecavüz kurbanı K ifadesini verirken bile bazı zanlılardan “abi” diye söz ediyordu.

DİĞER TECAVÜZCÜLER SAKLANIYOR

Bazı yakınlarının ve bazı köylülerin ifadesine göre kurbanın henüz söyleyemediği başka isimler de vardı ve bunların bazıları isimleri verilmesinden korkulan kişilerdi. Konuştuğumuz kişilerin ortak kanaatine göre bu iğrençliğe bulaşan herkes birbirini biliyordu.

Kamuoyu vicdanı, Aydınlık okuru ve bu memleketin vicdanlı hukukçuları bu iğrenç tecavüz olayının kapatılmasına izin vermeyecek.

VİCDANLI HUKUKÇULAR BUNA SESSİZ KALMASIN

Beni en çok rahatsız eden ortada bir mazlumu temsil edecek gerçek bir savunma tarafı olmamasıydı. Karşı taraf avukatının oğluyla bu iş ne kadar olabilirdi?

Olayı öğrenir öğrenmez TBB Yönetim Kurulu Üyesi Av. Kürşat Karacabey’i aradım. Hemen kolları sıvadı. TBB yönetim kurulu üyesi Av Yurdagül Gündoğan ile görüşmemizi sağladı. Olayı derhal Baronun ilgili yönetim kuruluna sunacağını ve gereken her şeyin yapılacağını söyledi. İstanbul Barosu’na kayıtlı Av Gülşah Işık Akbaş yardıma hazır olduğunu söyledi. CKD Kayseri Şube Başkanı Zeliha Parkan hemen Kayseri Kadın Platformu üyesi avukat Burçin Akbulut ile görüşüp irtibatımı sağladı.

Bir kez daha anladım.

Mazlumlar yalnız değildi. Savcı ya da mahkeme ne karar verirse versin, bu ülkenin vicdanı onları yalnız bırakmayacaktı…

Haydi, ses verin bu mazlumun sesine…

Ses verin, el verin ki, bu rezaletler bir daha yaşanmasın… odatv.com

haberfark.net

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum