Yaşlı kadınlar da genç erkeklerle olabilir!
Zuhal Olcay, 'Umut Yolcuları' dizisiyle yeniden televizyona döndü. Aylardır söyleşi yapmak için boş gününü yakalamaya çalıştığım oyuncuyla ancak dizi setinde bir araya gelebildik. Gece gündüz demeden çalışsa da bundan şikayetçi değil. Onun en çok şikayetçi olduğu konu kendi jenerasyonundaki oyuncular için film senaryoları yazabilecek yetkinlikte senaristlerin olmaması...
- İki yıl aradan sonra yeni diziye başladınız. Nasıl gidiyor?
Yorgunuz. Özellikle yazın en sıcak günlerine denk geldi çekimlerimiz. Çok çabuk alıştım bu ekibe. Her zaman bu kadar çabuk olmazdı. Gayet güzel ve neşeli gidiyor ama yorucu olduğu bir gerçek. Bunun için yapılacak bir şey yok. İlk bir ay çok yoğun çalıştık şimdi haftada bir gün dinleniyoruz. Bu yoğunluğun ilerleyen zamanlarda rayına gireceğini düşünüyorum.
- İlk kez polis rolündesiniz karşımızda nasıl bir polis göreceğiz, aksi, sert, tatlı-sert?
Çok idealist bir polis. Kızıyla yalnız yaşayan bir anne. Kafalardaki 'ideal'e çok uygun bir karakter. Çalışkan, güçlü, kararlı, gözü kara, ekibi içinde sevilen ve etrafındakileri kollayan iyi biri. Bir sürü macera içindeyiz. Bu kadar hareketli ve beden gücü de gerektiren bir rol olduğu için biraz yoruluyorum. Kaçma, kovalamaca, baskın, operasyon derken kaslarımız açıldı.
- Sizin için bu hikayenin ilginç olan kısmı neydi. Seyirci onca dizinin arasından neden bu diziyi seyretmeli?
Daha önce yapmadığım bir şeyi yaptığım için bana çok ilginç geldi. Benim için kendini sınama alanıydı. Sokak çocuklarının sorunlarını, ülkemizdeki kimsesiz çocukların istismarını, çektikleri acıları, yalnızlıkları ve ötelenmişliklerini gündeme getiren ve bu sorunların altını çizen, çözümler önerebilecek bir dizi olduğu için ilgimi çekti. Arabada giderken hangimiz rastlamıyoruz camımızı silen çocuklara? Çoğu zaman dikkatimizden kaçıyor aslında. Çok kanıksadık, bakıyoruz ama görmüyoruz. Tabii bu teklifin de inandığım, güvendiğim, sağlam bir yapım şirketinden gelmesi üçüncü neden. Proje ne kadar da iyi olsa yapım şartları iyi olmuyor. Yapımcının özverisi ve güven söz konusu olmayınca o işten de pek hayır gelmiyor.
BENİM DE ETEĞİMİN KİRİ...
- O kadar çok proje üreten firma türedi ki kim iyi kim kötü arada kaynıyor...
Evet, bir şey yapıp ortaya atıyorlar sonra da Nasreddin Hoca gibi 'Ya tutarsa' diyorlar... Öyle olmaz bu işler! Hakikaten onun tutması için biraz çaba sarf etmek gerekiyor. Bunu da yapacak olanlar iyi yapım şirketleridir. İyi de nedir? Para harcayan, deneyimli, bu işi bilendir. Kast yapmak bile bir iş. Artık güvenmediğim şirketlerle iş yapmam. Ne gerek var ki.
- Aç kalan çocuk çalmasın da ne yapsın diye düşünüyor bazen insan, devletin nasıl bir politikası olmalı size göre?
Dizinin hazırlık aşamasında polislerle bu konu hakkında konuştuğumuzda çok iç açıcı şeyler söylemediler. Gerçekten devletin politikasında çok ciddi açmazlar ve boşluklar var bu konuyla ilgili. Madde madde ne yapılması gerektiğini anlatamam ama dizi anlamında bile olsa işin içine girdiğinizde aslında toparlanmasının ve yoluna konulmasının ne kadar zor olduğunu görüyorsunuz. Çok zor! Çok umutsuz bir tablo çizmek istemiyorum ama burada her şey harika gibi bir tablo çizmenin de bir anlamı yok. Gerçekten bu konu üzerinde düşünülmesine ve emek sarf edilmesine çok ihtiyaç var. Kolay bir şey değil. Diziye de çok büyük misyonlar yüklememek lazım. Bir dizi ne yapabilir ki? Çorbada minicik bir tuz bile olsa değerlidir.
- Uzun zamandır sinema filmi yapmıyorsunuz, sizin yaşınızdaki kadınlar için daha mı az rol yazılıyor?
Bu sadece Türkiye'ye özgü değil, dünyada da böyle. Gerçi benim konumumdaki bir oyuncu Hollywood'da olsa daha güzel rolleri en azından iki yılda bir çeker. Hatta iki film çeker. Ülkemizde hem sektör kısır hem de bu yaştaki kadınlar için doyurucu roller gelmediği için oynamıyorum. Kendi jenerasyonumu tatmin edecek roller yazacak adam yok çünkü. Orta yaşlı bir kadınının dünyasını anlatacak etkinlikte, yetkinlikte senaryo üretecek beyinler olmadığı için istediğimiz rollerde oynayamıyoruz maalesef. Bütün akıllarının çalıştığı; genç erkek genç kadına aşık oldu, o onu aldattı. Oysa bu mudur hayat? Merly Streep'in oynadığı 'Şüphe' (Doubt) diye bir film vardı. Neden bir kişi çıkıp da ülkemizde öyle bir film yapmıyor? Hani neredeler?
İNSAN BAZEN KENDİNİ AYIPLARKEN BULUYOR
- Sizin yaşlarınızdaki adamlara daha karizmatik, daha aşık olunası roller verilirken kadınlara ikinci sınıf roller düşüyor...
Niye orta yaşlı bir kadın genç bir erkekle birlikte olmasın? Tam tersi yaşlı kadınlar da genç erkeklerle birlikte olacaktır. Diğerini kabul ediyoruz da bunu niye kabul etmiyoruz? 'Kadın onu yapmaz, kadın bunu yapmaz, kadın çocuklarının başında oturur. Kadının sevgilisi olmaz, kadın aldatmaz!' derler. Niye? Bunlarla büyütülüyoruz, dayatılmış şeyler ve değişecek tabii ki. Bunu kabul etmemiz lazım. Bugün gazetede kimliğine cinsiyetsiz yazdıran birinin haberi vardı. Millet nerelerde? Ne kadınım ne de erkek diyor. Bakar mısınız şu noktaya. Burada da kadının aldatması söz konusu olunca 'Aa ne ayıp', erkek aldatınca da 'Elinin kiri' diyoruz. Benim de eteğimin kiri o zaman.
- Bir de tanınmış birçok kişinin görüntüleri, ses kayıtları yakalanınca bir şey olmuyor ama kadının başına geldiğinde hemen aforoz ediliyor...
Haklısınız, bu dedikleriniz bir kadının başına gelince ne olacağı belli. Erkek yaptığında tam tersi bir de yıldızlar takılıyor omuzlarına.
- 20 yaşlarındaki genç kızların 60 yaşındaki bir erkekle birlikte olmasının altında para ve mevki mi yatıyor yoksa adamın kendisi mi ?
Yok canım. O genç kızların derdi o adamlar değil ki, kendine kapaklanacak bir yer, sigorta arıyorlar.
- Sizin için 'Elini attığı her şeyi mükemmelleştiriyor, dünyaya gelmiş bir hediye' diyenler var. Bunların sizdeki karşılığı nedir?
Sağ olsunlar, ne kadar güzel... Zaman zaman duygular değişiyor. Hepimiz öyle değil miyiz? Bir sabah kalkarsınız kendinizi güzel bulur, takdir eder ve çok beğenirsiniz. Bazen de kendinizi çok iyi hissetmez ve kendinize ceza bile verirsiniz. İnsanoğlu değişken ama bir tek şey için hayatımda çok memnunum ve göğsümü gere gere söylüyorum ki çok sevdiğim bir işi yapıyorum. Hatta sevdiğim üç işi yapabiliyorum. Şarkı söylüyorum, tiyatroda, sinemada, televizyonda oynuyorum. Sevdiğim işleri yapıp üzerine bir de para kazanabiliyorum. Bunun için çok şanslıyım ama onun dışındaki her şey çok değişken. Gün içinde bile insanın kendine sorduğu sorular değişiyor. Bazen kendinizi ayıplarken yakalıyorsunuz bazen kendinizle gurur duyuyorsunuz, bazen bütün bu evrende bir hiç olduğunuzu düşünüyorsunuz. Bazen Tanrım hediye gibi ne güzel şeyler vermişsin diyebiliyorsunuz.
- Bu duyguları dengeli mi yaşarsınız yoksa daha çok kendinizi eleştirmeye yönelik mi davranırsınız?
Ben aktristim onun için benim dengem olmaz. İyi ki de öyle. Düşünsenize çok dengeli, nerede ne diyeceğini bilen birinden aktör olur mu? Allah korusun iyi ki öyle biri değilim. Alınmasınlar ama çok sıkıcı buluyorum öyle insanları. Çocuk tarafımı çok seviyorum mesela. İyi ki var. Yaşam dediğin nedir ki?
- Size asla sormayacağım bir soru var...
Hüzünlü kadın mı? Bundan sonra gazeteci dostlarıma hüzünlü olup olmamamla ilgili sorularınızı (ben yanıtlayamıyorum çünkü) bana değil, beni tanıyanlara sorun diyeceğim. Bu kadar basit.
- Kimilerine göre hüzünlü kimilerine göre kırılması zor bir kabuğunuz varmış gibi gelse de Zuhal Olcay kendini nasıl tanımlar?
Genelde uyumlu bir insan olduğumu söyleyebilirim. Bazen coşarım çabuk sinirlenirim. Temel olarak insanlara karşı saygılı ve sevgili olduğumu söyleyebilirim. Hayvanlara daha da çok. Gerçek hayvanlara yani insan hayvanlara değil. (Kahkahalar)... Onlara da çok saygı duyuyorum. Yeryüzündeki bütün canlıların aynı oranda bu yaşamda var olma haklarının olduğuna inandığım için bu konuda dikkatli olmaya özen gösteriyorum. Tüm canlıları seviyorum.
- Zuhal Olcay'ın ev hali nasıldır, hangi dizinin ya da filmin tutkunudur?
Zaman zaman televizyon izlerim. İki aydır çok fazla çalışıyorum, eve gittiğimde ancak bir şeyler yemeye ve uyumaya vakit kalıyor. Kalan zamanlarda kendimi iyi hissettiğimde spor yapıyorum. Özlediğim ve görmem gereken filmlerin DVD'lerini alıp mutlaka izliyorum. Geri kalan zamanda uyuyorum ve setteyim. Geçenlerde bu yaşamı sevip sevmediğimi sordum kendime. Evet ben çalışmayı seviyorum. Çalışmadan gezmeyi ve elde edilmiş bir tatili sevmiyorum.
- Sizin için 'Şarkılarıyla pek çok kişinin ilişkisini etkilemiş biri' diyorlar. Sizi etkileyen, hüzünlendiren şarkılar var mı?
O kadar çok şarkı var ki. Duruma göre değişiyor. An geliyor neşeleniyor, an geliyor hüzünlenebiliyorsun bir şarkıda.
- Nelere üzülür ve nelere dertlenirsiniz?
Son zamanlarda en çok üzüldüğüm şey; ülkemizin hali ve yollarda gördüğüm ölü hayvanlar. Onlara hakikaten çok üzülüyorum.
EVLENEBİLİRİM DE EVLENMEYEBİLİRİM DE
- Aşk öyle bir duygu ki o bazen devleşen koca koca adamlar, koca koca kadınlar aşkı yaşarken bir anda cüceleşip karıncaya dönüyorlar ne dersiniz?
Aşkla ilgili çok fazla şeyi konuşmak mümkün değil. Bence yaşanılası bir şey aşk. Onu çok fazla anlatmanın anlamı yok. Çok abartmanın da bir anlamı yok. Güzel bir şeydir, yaşanmalıdır, geçicidir. İzi kalır mı? Bazen...
- Peki, yeniden evlenir misiniz?
Tabii. Evlenebilirim de, evlenmeyebilirim de... Yaşamda uzun vadeli planlar yapmıyorum. Yaşam ve gelecek hakkında çok kesin yargılarla konuşmayı çok gülünç buluyorum.
- Büyük konuşmak istemem ama ben bir daha evlenmeyi istemezdim...
'Ay bir daha asla evlenmem!' Ya da 'mutlaka evlenirim' demiyorum. Kesin konuşmamayı tercih ediyorum. Yaşam her gün sürprizlerle dolu. Belki de yaşamı en güzel kılan, tek katlanır yapan bu sürprizler... Neyin ne olacağı hiç belli olmaz. Düşünsenize önümüzdeki on yıl ne olacağını bilsek ve yaşamak zorunda olsak ne feci olurdu.
- Bir ilişkiniz var mı?
Var ama sizinle paylaşmak istediğim bir ilişkim yok. (Kahkahalar)...
HAYATIMDAN MEMNUNUM
- Can Dündar'ın yıllar önce sizinle ilgili bir tespiti vardı ki o da; her boşanmanızın ardından başarılı işlerde yer aldığınız ve aldığınız ödüllerdi. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nedir? Başarının yolu yalnızlıktan mı geçer?
Çok yersiz bir saptama değil. Doğru. Bazen kendinizi o evlilik hayatına kaptırıyorsunuz. Özgürleştiğiniz anda kariyerinizde de özgür hissediyorsunuz. Yalnızlık bizim işlerde çok gerekli. Yalnızlık üzerine methiye düzmeyeyim ama yalnızlık güzel bir şey. İşimi çok seven biriyim ve bir dönem fazlasıyla tiyatroya gömülmüştüm. İyi oldu böylesi. Daha güzel oldu. Özetle hayatımdan çok memnunum. Fazlasıyla memnunum hatta. Bu belki de birçok şeyin yanıtı olur.
- Sizin için 'Ankara aşığı' diye duydum, Ankara'nın sizin için büyüsü nedir?
Aşığı değilim ama Ankara'nın hayatımdaki yeri çok özel. Çünkü Ankara Devlet Konservatuarı'nda beş yıl okudum, üç yıl da Devlet Tiyatrosu'nda çalıştım. Ve sekiz çok önemli yılım... O dönem, o yaşlar, 70'li yıllar... Çok önemli dönemlerdi. Ülkenin politik ortamı, önemli geçiş süreçleri, MC hükümet dönemi... Neler yaşadı bu ülke, ne süreçlerden geçti.
- Ankara'nın meşhur Siyah-Beyaz Bar'ına gider miydiniz?
Siyah Beyaz, Appele ay nereler vardı... Acısıyla tatlısıyla çok özel zamanlardı...
Akşam
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.