Yavuz Arslan'dan Bomba İddia!
O kadar istihbarat ne oldu?
İddiaya göre Fransız Haber Ajansı'nın (AFP) foto muhabiriMustafa Özer, 2003 yılından bu yana MİT'e çalışıyorduve örgütle ilgili elde ettiği bilgileri istihbarata aktardı.
İfadenin satır aralarında çok çarpıcı detaylar var. Fakat önce haberin kendisiyle ilgili birkaç kelam etmek şart.
Bir gazeteci neden James Bond işlerine merak sarar, istihbaratçılık oynar anlamış değilim. Gazeteci haber yazmak/yayınlamak için bilgi belge toplar. Götürüp MİT'e, polise ya da askere vermez.
Hatta bu kurumlardan talep gelirse bile muhatap olmaz. Çünküaradaki çizgiyi aştığınız zaman mesleğin namusu kirlenmiş olur.
Gerçi medyamız için bu yeni bir durum değil.
Çift meslekli 'çakma gazeteciler'
Halihazırda da çok sayıda çift meslekli 'çakma gazeteci' var piyasada. Kim olduklarıyla ilgili çok kafa yormanıza gerek de yok.
Sadece Mustafa Özer'in karıştığı skandalla ilgili çıkan haberleri kıyaslasanız 'çakma gazetecileri'görürsünüz.
Peki haber yayınlanmalı mı?
Orası biraz tartışmalı. Çünkü bir grup 'gazetecinin can güvenliğinin tehlikeye atıldığı' iddiasında. Başka bir grup da 'konunun haber değeri taşıdığı' görüşünde.
Bu durumda Nasrettin Hoca olsa 'Sen de haklısın' derdi.
Fakat bu olayda en büyük yanlış gazetecinin istihbaratçılığa soyunmasında.
Çünkü bu kapıyı açarsanız başınıza ne geleceğini öngöremezsiniz. Yani bugün olmazsa yarın bir yerde yayınlanırdı.
Bu arada Özer'in ilişkilerini deşifre ettiği akşam yurtdışına çıkarıldığı ve izini kaybettirdiğini de not etmekte fayda var.
Tabii bir de bu operasyon olunca 'yok artık, AFP muhabiri bile alınıyorsa bu işin çivisi çıktı' diyerek operasyonlara saydıranlar şimdi ne diyecek merak ediyorum.
Demek ki kimse kara kaşı kara gözü için sabah evinden alınmıyormuş.
İçeriğe gelirsek.
Aslında 'turpun büyüğü' orada. Çünkü baştan sona skandal bir ifade Özer'inki. Mesleki kaygıları bir kenara bırakalım. İstihbarat dünyası, siyaset, Kürt sorunu ve PKK ile mücadelede esaslı soru işaretleri var.
Çünkü 'MİT'çi Gazeteci' 'kendince başarılı bir iş' yapmış ve örgüte ait bilgileri vermiş. Hatta örgütün lider kadrosundan Karayılan'ın evini nokta tespiti yapıp MİT'e bildirmiş.
Yine ifadeye göre 'MİT'in, Karayılan'ın 2007-2009 arasındaki Levje'de kaldığı evin tahmini noktasını bildiğini' de öğreniyoruz.
Şimdi esaslı iki soru var.
İstihbarat örgütleri PKK'ya sızar. Sızmalıdır da. Hatta bunun için her türlü yöntemi kullanır. Fakat sızdıktan sonra ne oldu?
Aldığınız bilgileri ne yaptınız? İki yıl boyunca Karayılan'ın yerini bilip neden nokta operasyonlara girişilmedi? Madem, örgütün Avrupa'daki beynine girildi oradan alınan bilgilerle PKK'nın para trafiği mi kesildi, nokta operasyonla lider kadro mu yakalandı?
Ya da alınan bilgiler siyasilerle ne kadar paylaşıldı? İstihbaratı değerlendirmesi gerekenler mi harekete geçmedi?
Eğer siyasi iktidar, Karayılan'ın ya da diğer yönetici kadronun yerini bilse emin olun orada taş üstüne taş bırakmaz.
Erdoğan'ın tutumu bu konuda sır değil.
Kaldı ki geçtiğimiz yılın son günlerinde bu konuda radikal kararlar alındığı da dikkatlerden kaçmamalı.
Bu aşamada 'kitabın ortasından' konuşmakta fayda var.
Hakan Fidan'ı tanımamız, güvenmemiz, bilerek yanlış yapmayacağına iman etmemiz şüpheci yaklaşmamızı engellememeli.
Çünkü hepimiz biliyoruz ki bu coğrafyada bir terör örgütü istihbarat örgütleriyle içli dışlı olmadan ayakta kalamaz. Kaldı ki sorgulanan dönemler Fidan'ın göreve başlamasının öncesine ait.
Bu aşamada 'MİT'i yıpratmayalım' söyleminin ötesine geçmekte fayda var. Sahi orada neler oluyor?
ADEM YAVUZ ARSLAN - BUGÜN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.