Yıl: 1995, Mekan: Eşmekaya Barajı! "Biz Nasıl Mahlukuz?"

Yıl: 1995, Mekan: Eşmekaya Barajı! "Biz Nasıl Mahlukuz?"
Sunay Demircan/felsefetasi.org

Efendim, konumuz, hep aynı: “Biz nasıl bir mahlukatız?”
Yıl 1995…
O günlerde Doğal Hayatı Koruma Derneği’nde (Şimdi WWF-TR oldu) çalışıyorum.
Çalıştığım alan sulakalanlar ve su kaynaklarının korunması.
Bir haber geldi, Devlet Su İşleri (DSİ) Aksaray çevresinde bulunan Eskil Eşmekaya Sazlıklarını baraj gölüne çevirmek için proje başlatmış.
Amaç ne?
Eşmekaya’da sazlıkları besleyen birkaç pınarın suyunu baraj yapıp depolamak ve çevredeki tarım alanlarını o suyla sulamak. Bu arada da DSİ o sazlıklara “kurutulup ıslah edilecek bataklık” demiş raporunda.
Koştuk, gittik… baktık alan mera.
Resmi statü de mera (24.200 dekarlık mera), fiili kullanım da mera.
Ciddi bir yaban hayatı barındıran, önemli de bir sazlık (sulakalan)
Köylüye sorduk, burada otlayan hayvan var mı?
“Bütün köyün hayvanları burada, başka yeşillik mi var ki gitsinler?” dediler.
Yoktu gerçekten, tüm o bölgenin yegâne yeşilliği o on binlerce dönüm kaplayan sazlıklar ve çayırlıklardı.
DSİ burası için kendi kendine bir ÇED de yapmış, yine kendince bir ekolojik değerlendirme raporu hazırlamış ve binlerce hayvanın otladığı meraya “…son derece çorak olup, mera niteliği taşımamakta ve hiçbir amaç için kullanılamamaktadır” demiş.

Ne desin…?

Batak projeyi ekonomik olarak karlı göstermek için, “baraj bitince çevrede elma bahçeleri olacak, ağaç başına da 2 ton elma toplanacak, çok para kazanılacak” diye, ekonomik analiz de yapmışlar.
Daha ne olsun?

Onun ekmek parası da bu… Üstelik milletvekili gelmiş “biz baraj istiyoruz” demiş.
Hangi bürokrat buna “hayır” diyebilmiş ki?
Ama bak, hepsi vatanseverdi.
O konuda haklarını yemeyelim.
Hepsi aydınlık beyin, hepsinin yüreğinde vatan aşkı, yurt sevgisi… 10 nomero.
Bütün bunlar, bir vekilin “şu saçmalığı yapıverelim” talebi karşısında sönüyordu ama.

Sonra ne oldu?
Bir sürü uzmanla sahaya gittik, projeleri inceledik, zamanın DSİ Genel Müdürü’ne yazılar yazdık, “bu baraj projesi ekonomik, ekolojik ve teknik olarak olabilirliği yoktur” dedik.
“Haklısınız, proje saçma, ama vekilleri kim durduracak” dedi.
Anladık ki, kimse “olmaz” diyemiyor.
Rahmetli Şevket Çizmeli ağabeyim avukatımız oldu, gittik DSİ’ye dava açtık.
Alan SIT alanı olduğu için Kültür Bakanlığı da dava açtı (onlar da durumu bizden öğrendi).
Mahkeme üç kişilik bir bilirkişi heyeti saptadı.
Gazi Üniversitesi ve Süleyman Demirel Üniversitesi’nden üç değerli (?) pilum insanı.
(isimleri ve raporları bende)

Sevindik biz de, ne güzel, uzman biyologlar gelecek, sahaya bakacaklar ve diyecekler ki, bu sulakalan ekosistemi değerlidir, tahrip edilmesin.
Ne dediler?
1. ………Eşmekaya göl yatağında 5-6 adet Akkarın yesilbacak (Tringa hypoleucus), 8-10 adet büyük saz ardıcı (Acrocephalus arundinaceus), 8-10 adet Büyük saz bülbülü (Cetti cetti), 1 adet Beyaz Leylek (Ciconia ciconia), 3 adet (Merops apiaster), 10-15 adet ev serçesi (Passer domesticus), 1 adet Kerkenez (Falco Tinnunculus) ve 8-10 adet Tepeli tarla kuşu (Galerida cristata) kuş türlerine rastlanmış olup bunlardan sadece Akkarın yeşilbacak, Büyük saz ardıcı türleri göçmen kuşlar olup Bataklık bülbülü ile birlikte sulakalan ve benzeri yaşam alanlarına (habitat) doğrudan bağlıdır.
Diğer omurgalı ve omurgasız hayvan türlerinde de hem tür sayısı hem de fert sayısı dikkat çekici bir duruma rastlanmamıştır. Omurgasızlardan bazı böcek türlerine rastlanmıştır.
2. Eşmekaya bataklığı birinci dereceden sit alanı olmak özelliğini haiz değildir.
3. Eşmekaya bataklığında projede yeri ve özellikleri belirtilen barajın yapılması durumunda Aksaray-Konya karayolunun kuzeyinde yer alan alanda bütün bir yıl boyunca mevcut olacak bir gölün bulunmasıyla bataklık gerçek manada bir sulak alan özelliğine kavuşacak, sazlıklar genişleyecek ve böylece bölge bahar aylarında sahip olduğu fauna zenginliğine yaz aylarında da sahip olacaktır. Bölgedeki fauna elemanı zenginliği azalmayıp artacaktır.
4. ….Ayrıca bölgede bir barajın yapılması ile kısmen yapılmakta olan sulu tarım daha düzenli ve çok daha büyük bir alanda yapılarak yöre ve ülke ekonomisine katkıda bulunacak hem de yaklaşık %50 seviyesine ulaşan baraj yatırımı için harcanan ülke kaynağı ziyan edilmemiş olacaktır.

Kuşların bir kısmının Türkçelerini uydurmuşlar, diyelim isimlerini unuttular; Latinceyi de uydurmuşlar.
Hadi diyelim onu da unuttular.
Göçmen kuşların göç ettiğini de unutmuşlar.
Hadi o sırada oldu ya, güneş tepede patladı, hocalarımızın akıllarına gelmedi leylek de göç eden bir kuştur.
Çevrede bunu soracak bir çoban veya çocuk da bulamadılar mı?
Olur, insanlık halidir, zaten bu yazının konusu da bu: “nasıl bir mahluktur bu insan?”
Dediler ki: “Burada baraj olursa, alan gerçek manada sulakalan olur”.
Unutmuşlar, geçici (mevsimsel) sulak alanların İç Anadolu gibi bölgelerin en karakteristik ekosistemleri olduğunu, bu alanlardaki tüm sistemin de buna uyum sağladıklarını.
İnsanlık hali işte, unutmuşlar.
Onlar için iyi sulak alan bir leğen suya eşdeğer.
Ne yapsınlar…?

Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı, Bülent Ecevit Başbakan.
Durumu ikisine de bildirdik.
Dedik, proje batak, burada zaten su yok, baraj olmaz, yazıktır bu sazlıklar da bitecek.
Ne yapsınlar…?
Onlar da insan.

Bilirkişinin raporuna dayanarak, yüce mahkeme bu projede kamu yararı gördü.
Kamu, “madem baraj olacak, olmayan su bir yerlerden bulunacak, vekilimiz de öyle buyurduysa, olsun” dedi.
Cumhurbaşkanımız “olacaksa olsun” dedi.
Bizim dava düştü.

İnsanlık tarihinin içinde su olmayan ilk barajı böylece oldu.

Sonra, vatandaş kaçak maçak yeraltı suyunu iyice bitirdi.
Sazlıkları zaten kurutmuşlardı, kalan organik madde cayır cayır yandı.
Eskiden olan otlak da gitti…

Baktım geçen ay gazetelerde bir haber.
Aksaray Ticaret Borsası Başkanı, Tarım ve Orman Bakanlığından ne istemiş?
Bil bakalım ne istemiş?
Su istemiş… Eşmekaya’ya su.
İyi de, çevrede su yok, olanın hepsini kuruttunuz, su nereden gelecek?
Bak şimdi, projeye bak.
Fırat’tan Kızılırmak’a su transfer edilecek.
Bir havzadan, diğerine.
Kızılırmak’tan Gülşehir Barajı’na gelecek.
Yine havzadan havzaya … Türkü gibi vallahi.
Gülşehir Barajı’ndan Eşmekaya Barajı’na.
Nasıl…?
Konu 2013 yılından beri Cumhurbaşkanı ve sayın vekiller tarafından takip ediliyormuş.
Bakan bey söz vermiş, bu proje olacakmış.

Konya Havzası 320 mm dolayında yağış alıyor.
Kapalı havza, tas gibi, dibindeki çukurda da Tuz Gölü var.
Havza içinde tatlı su kaynağı kalmadı, yeraltı suları da kalmadı.
Ne oldu…?
Anlattık ya, kullanıla kullanıla bitti.
İnsanlık hali gereği, tükettik…!

Bu yağışla iki yılda bir, o da dekara 150 kilo buğday alabilen çiftçi, suyu keşfedince, mısır da yaptı, pancar da, havuç da… İyi de verim aldı, bol bol da para kazandı.
Su sayesinde tabii.
Yaz günü, dışarıda 35 derece sıcaklık, yeraltından aldıkları suyu saldılar toprağa, suyun büyük bölümü buharlaştı, bir bölümünü bitki kuandı. Geriye buharlaşan suyun bıraktığı tuz da kaldı mı?
Bu şekilde kullana kullana, yeraltı su tablası derinlere doğru kaçtı, kuyuların büyük bölümü kurudu, pınarlar kurudu, dereler kurudu.
Konu komşunun suyu alındı, Göksu’dan, Beyşehir’den… Şimdi Fırat’tan, Kızılırmak’tan…
Onlar bitince ne olacak…?
İnsanlık hali, onu da o gün düşünürüz.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum