Abdülkadir Selvi, "Erken seçime gidilirse AKP yüzde 45 alır"

Abdülkadir Selvi, "Erken seçime gidilirse AKP yüzde 45 alır"
Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, erken seçim olması halinde AKP'nin alacağı oy oranının yüzde 45'e yükseleceğini ileri sürdü.

Selvi’nin Yeni Şafak’ta “Seçim olsa AK Parti’nin oyu ne olur?”başlığıyla yayımlanan (29 Haziran 2015) yazısı şöyle:

Davutoğlu- Baykal görüşmesinin başında bir diyalog yaşanıyor:

Davutoğlu: Meclis'i yönetirken çok başarılıydınız ve konuşma yaparken ayaktaydınız. Bu hem Meclis'e saygınızı hem zindeliğinizi gösteriyor.

Baykal: Çok dikkatlisiniz. Bir tek siz tespit etmişsiniz. Basın bile fark etmedi.

Görüşmede Baykal, Meclis Başkanlığı seçiminde nezaketen destek istiyor ama Başbakan AK Parti'nin adayı olduğunu, onu destekleyeceklerini söylüyor.

AK Parti'nin Meclis Başkanlığı'na aday gösterdiği Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, bürokrasi ve siyasette deneyimli bir isim. Denizcilik Müsteşarlığı, Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı gibi görevler yaptı, seçim dönemi Ulaştırma Bakanlığı ve nihayet aktif siyasete adım attıktan sonra Milli Savunma Bakanlığı görevini üstlendi.

Bürokratlığından bu yana yakından tanıdığım ve siyaset için bir kazanç olacağını düşündüğüm isimlerden biriydi İsmet Yılmaz.

Milli Savunma Bakanlığı döneminde devlet adamlığı kumaşı ile ön plana çıktı.

Meclis Başkanlığı yarışında en şanslı isim.

AK Parti'nin iftarında milletvekilleri Başbakan'a, "Baykal koalisyonun adayı gibi hareket ediyor" diye soruluyor. Başbakan çok net konuşuyor, "Biz sonuna kadar kendi adayımızı destekleriz. Baykal'a geçici Meclis Başkanı sıfatıyla randevu verdim. O nedenle Genel Merkez'de değil, kendisini Çankaya'da başbakanlık makamında kabul edeceğim. Koalisyonu Baykal'la değil, Kılıçdaroğlu ile konuşurum"

Davutoğlu ile Baykal görüşmesi ilk defa gerçekleşiyor ama aslında bu Baykal'ın, Davutoğlu'ndan ikinci randevu talebi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinden sonra Baykal, Başbakan Davutoğlu ve 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'den de randevu talebinde bulunuyor. Ancak Davutoğlu, o sırada yanlış anlaşılmalara fırsat vermemek için Baykal'a randevu vermiyor.

7 Haziran'dan sonra adeta küllerinden yeniden doğan Deniz Baykal'la ilgili ilginç bir trafik yürüyor.

Baykal, seçimlerden hemen sonra Cumhurbaşkanı ile görüşmüştü. Görüşmenin Cumhurbaşkanı'nın daveti üzerine gerçekleştiği, Baykal'ın Saray'da görüşmeye itiraz ettiği söylenmişti. Farklı şeyler geldi kulağıma.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Deniz Baykal'ın ortak dostları araya girmiş. CHP eski Milletvekili Bülent Tanla bunlardan biri. O gece Cumhurbaşkanı ile Baykal'ın görüşmelerinin yararlı olacağı kulisi yapılmış. Bunun üzerine Cumhurbaşkanlığı'ndan aranarak Baykal'a randevu verilmiş. Hem Saray gibi bir şart koşulmamış ama sürecin hassasiyeti dikkate alınarak görüşme yeri olarak Dışişleri Konutu seçilmiş.

Koalisyona gelince;

Önce Başbakan Davutoğlu'na sunulan bir kamuoyu araştırmasından söz etmek istiyorum. Seçimlerden sonra yapılan araştırmada AK Parti tabanı MHP ile koalisyonu istiyor. MHP diyenlerin oranı, CHP diyenlere göre hayli yüksek. İşin ilginç tarafı MHP tabanında AK Parti ile koalisyon kurulmasını isteyenlerin oranı AK Partililere göre daha yüksek.

Erken seçime ne deniliyor. Hükümet kurulamadığı ve 45 gün içinde tekrar seçime gidildiği taktirde AK Parti'nin aldığı oylarda bir değişiklik var mı? Var. Erken seçime gidildiği taktirde AK Parti'nin oyları yüzde 45'e ulaşıyor.

Araştırmayı yapanlar bu konuda ihtiyatlılar. Seçimlerin sıcak etkisi nedeniyle sahada, "Dalgaya yakalanma" olabileceği gibi anlık ya da kalıcı bir yükseliş olabileceğini ancak kesin kanaat belirtmek için erken olduğu görüşündeler. O nedenle seçmenlerin verdiği mesaja uygun olarak koalisyonun denenmesi kanaatindeler. Başbakan Davutoğlu milletvekilleriyle yaptığı iftarda, bir projeksiyon ortaya koyuyor. “Her şeyi milletle beraber yapacağız. Öncelikle koalisyonu zorlayacağız. Koalisyon çıkmazsa millet, bunlar samimi olarak uğraştı ama muhalefetin uzlaşmaz tutumu nedeniyle seçime gitmek zorunda kaldı diye düşünmeli. Seçime gideceksek de milletle beraber gitmeliyiz"

Koalisyonda ibre nereye doğru sorusuna gelince.

AK Parti'de MHP ile koalisyon öncelikli konumunu koruyor.

Ancak bu tek taraflı istekle olmuyor.

Devlet Bahçeli, seçim gecesinden itibaren, AK Parti ile koalisyona açılan tüm kapıları kapatmakla meşgul.

Rakamlara olan düşkünlüğü ile bilinen MHP lideri, koalisyon formüllerini birbiri ardına sıralıyor. AK Parti ile CHP'yi bir araya getiriyor. HDP'yi onlara ekliyor. Sonra CHP'yi çıkarıp AK Parti ile HDP koalisyonu kuruyor. Formülde her şey var ama bir tek AK Parti-MHP koalisyonu yok. Bahçeli, “Bize ana muhalefet görevi verildi" diyor. AK Parti'nin koalisyonda yıpranacağını, milliyetçi-muhafazakar oyların kendisine geleceğini düşünüyor. MHP lideri, "Zor şartlar dayatırım" diyor.

“AKP şartlarımızı kabul ettikten sonra Erdoğan'ın AKP'si mi kalır?" sözü yine ona ait.

“MHP ile koalisyon kurmak zor ama yürütmek kolay" yorumu yapılıyor. MHP'nin disiplinli bir parti olması, Devlet Bahçeli'nin partisine olan hakimiyeti öncelikli tercih nedeni. “Tek MHP" ile koalisyon kurmayı, “Parçalı CHP" ile koalisyona tercih ediyorlar. MHP'ye rağmen CHP koalisyona daha istekli duruyor. Kılıçdaroğlu, "Rövanşist olmayacağız" diyerek kapıyı iyice araladı. “CHP ile koalisyon için, CHP ile kurmak kolay, yürütmek zor" yorumu yapılıyor. Ama Kılıçdaroğlu'nun pozitif yaklaşımı CHP'nin şansını artırıyor.

Koalisyon görüşmelerinde eğer AK Parti'ye, “Erdoğan kumpası" kurulmaya kalkışılırsa, bu iş baştan suya düşer.

Çünkü Erdoğan AK Parti'nin kırmızı çizgisi.

1989'dan sonra ANAP'ı Özal'dan koparma projesi yürütüldü. Yerel seçimlerde alınan yüzde 21.75 oyun faturası Özal'a kesildi. Önce Akbulut'a, sonra Yılmaz'a, Özal'la bağlarını koparma telkini yapıldı. Başarılı da oldu. Kurucu lideri olan Özal'la bağları kopan ANAP uzun süre yaşayamadı. AK Parti bu tehlikenin farkında. Ve bu konuda hassas. Başbakan Davutoğlu'nun, Erdoğan'ı pazarlık masasına getirecek girişimlere geçit vermeyeceğinden kuşku yok. Başbakan bu konuda çok kararlı.

Çünkü Erdoğan AK Parti'nin, “Olmazsa olmazı."

Elbette ki Cumhurbaşkanı- Başbakan dengesi çok önemli. AK Parti döneminde hem Ahmet Necdet Sezer'le hem Abdullah Gül'le bu ilişki başarılı bir şekilde yürütüldü. Buradaki sorun denge değil, bir kumpasın söz konusu olması.

haberfark.net

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.