Altun: “Dijital dünyada da hakikati savunuyoruz”
Sosyal medya, bugün hem hız olarak hem de güç olarak en önemli iletişim araçlarından biri haline geldi. Bu mecra ne kadar doğru kullanılıyor?
Dijital iletişimde ne söylediğiniz kadar bunu hangi sosyal medya platformunda hangi içerikle ve hangi tasarımla söylediğiniz de önemlidir. Sosyal medya içeriğinin kalitesi ve tasarımın etkinliği söyleminizin gücünde, başarısında ve geniş kitlelere erişmesinde rol oynar. Bu perspektifle sosyal medya paylaşımları arasında kaybolmamak ve sosyal medyanın hızına yenik düşmemek için İletişim Başkanlığı olarak güvenilir, geleceğe kalabilecek düzeyde nitelikli ve bilgilendirici içerikler üretiyoruz. Bu içerikleri milletimize ve uluslararası kamuoyuna sunuyoruz.
Sosyal medyanın doğasında etkileşim var. Bu doğrultuda vatandaşlarımızdan aldığımız geri bildirim bizim için çok değerli. Vatandaşlarımızın talep, öneri ve şikayetlerini alıyor, değerlendiriyor, ilgili kurumlara yönlendiriyor ve bu sürecin koordinasyonunu sağlıyoruz. Türkiye’deki 54 milyon sosyal medya kullanıcısı bu platformların sunduğu etkileşim imkanıyla yetkili kurumlara, kuruluşlara ve kişilere hızlı ve kolay şekilde erişebiliyor. Türkiye’de internet penetrasyonunun artmasıyla Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER) başvuran vatandaşlarımızın sayısında da çok ciddi bir artış kaydedildiğini görüyoruz. Aynı şekilde İletişim Başkanlığımızın sosyal medya hesaplarından da vatandaşlarımız görüş, öneri ve şikayetlerini yoğun şekilde bildirebiliyorlar.
Madalyonun öteki yüzünde ise bazı art niyetli odaklar sosyal medyayı zihin kontrolü, asparagas haberlerin yayılması, itibar suikastı, propaganda, psikolojik savaş ve algı yönetimi amacıyla kullanarak dezenformasyon peşinde. Asıl amaçları siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik açından kaos oluşturmak ve bu kaos üzerinden istikrarsız bir Türkiye ortamı oluşturmak.
Bu noktada “Djjital farkındalık” çağrınızda “Hakikate ulaşmak için dikkatli olmalıyız” dediniz. Hakikate ulaşmak artık daha da mı zorlaşıyor, özellikle nelere dikkat etmeliyiz?
Türkiye’de 62 milyon internet kullanıcısı var ve bu kitle günde ortalama 2 saat 51 dakika internet kullanıyor. Bu sayılar dünya ortalamasının üstünde olduğu için bizim en önem verdiğimiz konuların başında “dijital farkındalık” geliyor. Sosyal medyada da geçtiğimiz günlerde dijital farkındalık konusunda gündem oluşturarak milletimizin dikkatini bu kritik meseleye çektik.
Sosyal medya kullanıcıları gündelik yaşantılarında enformasyon bombardımanıyla karşı karşıya kalıyor. Çok çeşitli kaynaklardan gelen bilgiler arasından doğru bilgiyi seçmek en zor eylemlerden biri haline geldi. Sosyal medya merkezli enformasyonun kısa sürede içinde çok geniş kitlelere yayılması ve sosyal medyanın anında geri bildirim alma imkânı sunması “dijital kuşatma”yı beraberinde getiriyor. Bu bağlamda sosyal medya merkezli gündem doğru da olsa dezenformasyon amaçlı da olsa sosyo-politik gerçekliği hem etkiliyor hem de bundan etkileniyor.
Günümüzde gerçek ve kurgu arasındaki sınırlar ortadan kalkmaya başladı. Algılar gerçeklerden baskın hale gelirken, sosyal medyanın manipülasyon amacıyla kullanılmasıyla birlikte insanlar hakikatle yalan arasındaki farkı göremeyecek noktaya sürüklendi. Tam bu noktada sosyal medyanın bilinçli şekilde kullanılması gerektiğini düşünüyoruz.
Medya okuryazarlığının ötesinde artık “dijital medya okuryazarlığı” konusuna ciddi şekilde eğilmeliyiz. Çocuklardan ve gençlerden önce ebeveynlerin dijital farkındalığı artırılmalı ve dijital medya okuryazarlığı konusunda bilinçli olmalılar.
Kapsamlı bir Sosyal Medya Kullanım Kılavuzu da yayınladınız. Bu konuda okullarda eğitimlerden başlamak üzere sosyal medya okuryazarlığı, sosyal medyayı doğru ve etkili kullanma konularında projeyi daha genelleştirme ve toplumsallaştırma adımları atmayı düşünüyor musunuz?
İletişim Başkanlığı olarak bir yandan devletimizin stratejik iletişimini gerçekleştirirken diğer yandan milletimizi sosyal medya kullanımı konusunda bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Sosyal Medya Kullanım Kılavuzu bu çabamızın kıymetli bir çıktısıdır. Devlet olarak sosyal medyanın olumlu ve olumsuz açıdan gücünün farkında olduğumuz için milletimizi bu alanda bilinçlendirmek için yoğun çaba sarf ediyoruz. Kılavuzumuzun tanıtımını #YaşasınHakikat etiketi ve sloganıyla yaptık. Milletimizin sosyal medya kullanımındaki farkındalığını artırmak üzere kılavuzun sonuna bir de “Sosyal Medya Terimleri Sözlüğü” ekledik.
Ülkemizde medya okuryazarlığı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından seçmeli ders olarak 2006 yılından itibaren okutulmaya başlandı. Devletimiz bu alanda vizyoner bir tutum sergiliyor. Sosyal medya okuryazarlığı alanında yeni ve bütüncül çalışmalar gerçekleştireceğiz. Sosyal medyanın doğru ve etkin şekilde kullanılması için sivil girişimleri de önemsiyoruz. “Dijital zorbalık” meselesi bir diğer önemli konu başlığımız. Çocuklarımızı ve gençlerimizi dijital zorbalıktan korumak için yeni teknolojilerin ve sosyal medyanın kullanımı konularında toplumu bilgilendirmeye devam edeceğiz.
Yakın zamanda İletişim Başkanlığımızın sosyal medya hesaplarından gündelik hayatın parçası haline gelen dijital iletişimin bütününü kapsayan kavramların ve terimlerin anlamlarını paylaşarak yeni bir adım daha atacağız. Böylece dijital bilincin gelişmesine katkı sunmaya çalışacağız.
Sosyal medya ile ilgili yasal düzenlemelere ihtiyaç var mı?
Sosyal medyada en büyük problem, kaynağın güvenilirliğidir. Ayrıca yalan, yanlış ve eksik bilgiler sosyal medya platformlarında doğru bilgiden daha hızlı yayılıyor. Her kullanıcının birer içerik üreticisine dönüştüğü günümüzde bilginin doğruluğu tartışmalı hale geldi. Bu durum da manipülasyona ve dezenformasyona neden oluyor. Bilgi kirliliğinin önüne geçmek, doğru bilginin itibarını iade etmek için sadece Türkiye’de değil küresel ölçekte yasal düzenlemeler mutlaka geliştirilmelidir.
Yeni mezun hukukçularımızın dijital hukuk alanında uzmanlaşmalarını öneririm. Bilişim hukuku konusundaki çalışmalara ağırlık verileceği ve bu yönde ciddi insan kaynağına ihtiyaç duyulacağı bir döneme giriyoruz.
Yasal düzenlemelerin yanı sıra sosyal medya kullanıcıları, paylaşımlarının yasal sorumluluğunun farkında olmalılar. Bireyler sosyal medyadaki iletilerinden mesul olduklarını unutmamalı.
Twitter, Türkiye’de 7 bini aşkın hesabı “Hükümetin ve AK Parti’nin yönlendirdiği” iddiasıyla kapattı. Twitter şirketi sizce Türkiye’ye neden böyle yaklaşım gösterdi? Şirketin özel bir hamlesi olarak mı yorumluyorsunuz?
Öncelikle ifade etmeliyim ki Twitter tarafından kapatılan hesapların Sayın Cumhurbaşkanımıza ve AK Parti’ye destek amacıyla açılan “sahte hesaplar” olduğu iddiası tamamıyla gerçek dışıdır. Bu karara, taraflı ve siyasi saiklerle oluşturulan dokümanların dayanak yapılması da skandalın başka bir boyutudur. Birbiriyle alakasız sosyal medya hesaplarının faraziye bir yaklaşımla bir potada bir araya getirilerek ülkemizin, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve AK Parti hareketinin zan altında bırakılmasına karşı çıkıyoruz, itiraz ediyoruz. Siyasi ve ideolojik olduğu her haliyle belli olan bu kararın, şeffaflık kisvesine büründürülmeye çalışması ise trajikomiktir. Türkiye’ye karşı bu adımı atan Twitter’ın, PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerine destek veren hesaplarla ilgili hiçbir düzenleme yapmaması, bunların kara propagandasına imkan sunması elbette Türkiye kamuoyunun dikkatinden kaçmıyor.
Bu süreçte şahsımla ilgili de CHP-HDP medyasında üretilen yalanları da hayretle karşılıyorum. Biz hiçbir mecrada sahteciliğe, manipülasyona ve dezenformasyona geçit vermeyiz. Siyasette, dış politikada, uluslararası düzende ve diğer bütün alanlarda olduğu gibi, dijital dünyada da hakikati savunuyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde birçok aşamada adaletsizliği, vesayeti kaldırdık. Kaygımız medya politikalarına şekilde verirken, sosyopolitik gerçekliğin sosyal medyada da yansıma bulmasıdır. Dijital dünyada da sosyo-politik gerçekliğin birebir karşılık bulmasını istiyoruz. Son dönemde yoğunlaştığımız dijital farkındalık çalışmalarımızın arkasında da bu düşünce yatıyor.
Çeşitli sosyal medya platformları üzerinden siyasi kamplaşmalar çok hızlı yayılıyor. Bilginin doğru olup olmadığına bakılmaksızın insanlar birbirine düşman oluyor. Bunun önlenmesi için tavsiyeniz ne olur?
Cemil Meriç “Bütünü bilmediğimizden ya sloganlara esir olduk ya ideolojilere köle” der. Bu tespit tam manasıyla sosyal medya üzerinden yaşanan ayrışmaları ifade ediyor aslında.
Sosyo-politik gelişmelere bağlı olarak siyasal aktörler de diğer kullanıcılar da sosyal medyadaki söylemlerinde rakiplerine karşı retorik üstünlük sağlamayı hedefliyor. Sosyo-politik gerçeklikle sosyal medya gündemi arasındaki güçlü ilişkide eklektik bir yaklaşım söz konusu. Dijitalleşmenin etkisiyle sosyal medyanın siyasal kamplaşmanın mütemmim cüzü haline geldiğini söyleyebiliriz.
Siyaset ve sosyal medya ilişkisinde psikolojik bir tatmin olarak bireylerin inandıkları görüşleri savunmaları, fikirlerini beyan etmeleri ve doğrudan ya da dolaylı olarak siyasetin şekillenmesinde rol oynamaları onları mutlu ediyor, vicdani bir rahatlama sağlıyor. Bu durumu dijital aktivizm olarak adlandırıyoruz. Sosyal medyanın neden olduğu paradigma değişiminin sosyolojik çıktıları, siyasetteki teamüllerin de farklılaşmasını beraberinde getirdi ve sosyal medyadaki siyasi mücadele ve kamplaşma derinleşmeye başladı.
Sosyal medya farklı siyasal ve sosyal aktörlerin mücadele alanına dönüştü. Bu açıdan dijital platformlar ‘dijital demokrasi’ kavramını üretti ve demokrasinin güçlenmesini katkı sağladı. Toplumsal talep demokratik siyasetin esasıdır. Toplumsal talebe, beklentilere ve dip akıntılara duyarsız kalmak siyasal alanı daraltır. Sosyal medya kullanıcıları da bunun farkında olarak görüşlerini ileterek, gündem oluşturarak ve toplumsal, siyasal gelişmelere reaksiyon göstererek sosyal medyada siyasi mücadele veriyor.
Bu doğrultuda sosyal medyada da ahlaki ilkelerden asla ödün verilmemeli. Karşıt görüşlere hakaret edilmemeli. Doğru bilginin peşinden gidilmeli. Hakikat araştırmalı. Özel hayatın mahremiyetine dikkat edilmeli. Farklı görüşler dinlenmeli ve idrak edilmeye çalışılmalı. Paylaşımların hukuki sorumluluğunun bilincinde olunmalı. Ötekileştirici ve ayrıştırıcı dilden uzak durulmalı. Nefret söylemi terk edilmeli ve ırkçılıkla mücadele edilmeli. Milli, manevi ve kültürel değerlerimiz korunmalı.
Geçtiğimiz günlerde bir siyasi partinin iletişim sisteminde şahsınıza ve ailenize yönelik itibar suikastı planlanması ve bu yönde detaylı bir strateji kurulması iddialarına ne diyorsunuz?
Sosyal medyanın siyasetin kötücül kullanımı için bir araç haline gelmesine üzüldüğümü söyleyerek başlamak isterim. Zira bir siyasi parti topluma bir umut vaat eder, insanların huzuru, güvenliği, ekonomik şartları ve geleceği için ortaya bir perspektif sunar. Karşılığında da insanlardan destek ister. Ancak geçtiğimiz günlerde ana muhalefet partisinin toplum için çalışmak yerine, planlar ortaya koymak yerine, Cumhurbaşkanımızın yakın çevresinde bulunduğum için şahsıma ve eşime itibar suikastı yapmak için strateji geliştirdiğini üzülerek okudum. Ülkemiz, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde inanılmaz bir noktaya taşındı ve bugün bu partilerin vizyonlarının bu kadar sığ ve ideallerinin kötücül olmasına bu ülkenin bir bireyi olarak üzüldüm. Hele sosyal medyanın daha temiz, daha yapıcı, daha faydalı olması için çalışan bir kurumun başkanı olarak, sosyal medyanın ana muhalefet partisi tarafından itibar suikastları için kullanılmasını da çok yanlış buluyorum. Şahsıma ve aileme yapılan tüm saldırılar, evime yönelik tacizler, sosyal medyada itibar suikastlarının tek bir merkezden yönetildiğini de bu anlamda görmüş olduk. Ülkeyi yönetmeye talip siyasilerin ülkenin vatandaşlarına sistematik ve organize bir şekilde saldırmalarını da ürkütücü bulduğumu bu vesileyle ifade etmek isterim. haberfark.net
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.