Başbakan Davutoğlu’nun Açıklamaları
Başbakan Ahmet Davutoğlu, hükümetin AK Parti’den oluştuğuna yönelik iddialar üzerine yaptığı açıklamada, “Bu muhalefetin söz söyleme hakkı yok. Çünkü kendilerine bu hükümete katılın dedik. Bu hükümet AK Parti hükümeti değil. Bu hükümet anayasal zorunluluk hükümeti dedik. CHP ’katılmayız’ dedi. Şimdi ne hakla bu hükümeti sorgularlar” dedi.
Başbakan Davutoğlu, Konya’daki konutunun önünde gazetecilere açıklamalarda bulundu. Başbakan Ahmet Davutoğlu, hükümetin şu anda AK Parti’den oluştuğu iddialarına yönelik şunları söyledi:
“Bu muhalefetin söz söyleme hakkı yok. Çünkü kendilerine bu hükümete katılın dedik. Bu hükümet AK Parti hükümeti değil. Bu hükümet Anayasal zorunluluk hükümeti dedik. Cumhuriyet Halk Partisi katılmayız dedi. Şimdi ne hakla bu hükümeti sorgularlar. Yani biz de hükümet olmamış olsaydık, hükümetsiz mi kalacaktı Türkiye. Anayasa demiş ki şu şartlarda hükümet kurulmamış olsaydı, Cumhurbaşkanı yeni bir hükümet kurulması için görev verir bütün partililere çağrıda bulunur. Bütün partilere de çağrıda bulunduk. Bu çağrıya icabet edene sen kimsin niçin geldin demedik. Peki anayasal bir sorumluluk gerektiği gün Türkiye’yi yönetme sorumluğu söz konusu olduğu gün bu sorumluğu reddedenlerin, her şeye ’hayır’ diyen MHP’nin bu sorumluğu, ilk günden reddeden CHP’nin şimdi söz söyleme hakkı olabilir mi? Düşününüz terörle mücadele sürüyor. Her gün küresel ekonomide dalgalanmalar oluyor, bunlara tedbir alınması lazım. Tedbiriniz ne? Gelin beraber bu işi elimizin taşın altına koyalım dediğimizde, hayır biz elimizi değil tırnağımızı bile taşın altına koymayız dediler. Şimdide diyorlar ki siz niye elinizi taşın altına koydunuz, niye hükümet kurdunuz. HDP’nin arkasına saklanmasın kimse. Kendileri başta ’evet’ deyip yola çıksalardı bu mübarek gün siyaset yapmak, polemik yapmak istemem ama haksızlık yapıldığında da buna sessiz kalmayız. Gerçekten eğer bugün dedikleri gibi tablo varsa ki öyle değil, AK Parti hükümette sadece AK Parti üyesi olan ve AK Parti’nin hakkı olan sayıda milletvekili ile bakanlıkta temsil edilmektedir. Geriye kalan bütün bakanlarımız tamamıyla tarafsız bağımsız bakanlardır. Mesela dün atadığımız Sayın Beril Dedeoğlu, herkes bilir Beril hanımı. Türkiye çapında tanınmış Avrupa’da bilinmiş. Avrupa Birliği uzmanı olarak bilinmiş. Uluslar arası ilişkiler Bölüm Başkanlığı yapmış bir şahsiyet. Hangi partiye oy verdiğini bilmiyorum. Bilmek de istemem. Kimi desteklediği beni ilgilendirmiyor. Bu işin uzmanı olması beni ilgilendiriyor. Zaten istifalarını aldıktan sonra birkaç saat içinde istişare ettim. Cumhurbaşkanımıza da arz ettim, oda kabul buyurdular. Beril Hanım’ı tayin ettik. Yine Cüneyt Düzyol Bey. Yıllarca Kalkınma Bakanlığında müsteşarlık yapmış. Yani Kalkınma Bakanlığını bir ay içerisinde kritik bir bakanlığı yeni bir görevlendirme yerine işlerin aksamaması için müsteşara tevliğ ettik. Türkiye’de müsteşarlar siyasi kimlikler değildir.
AK Parti sadece hak ettiği veya sorumluluk üstlendiği sayı nispetinde temsil edilmektedir. Başkaca da bir temsil söz konusu değil. Diğerleri bağımsız arkadaşlardır. Sayın Tuğrul Türkeş’de MHP’den girdi, daha sonra AK Parti’ye geçti. Ama yine onunda hukuki değerlendirmelerini yaptık. O da hükümette görev aldığı gün itibariyle o aldığı pozisyon önemlidir. Dolayısıyla biz kim ne derse desin aziz milletimize de seslenerek ifade ediyorum. Türkiye’yi yönetim boşluğu içinde bırakmayız Kesinlikle herkes rahat ve huzur içinde bayramını idrak etsin. Sorumluluğunu müdrik, gücünü kudretini sorgulatmaya bir hükümet vardır. Ve bütün bakanlarımız bütün bürokrasi devlet mekanizması da görev başındadır. O bakımdan seçime de inşallah en iyi şartlarda gidip Türkiye’de kim, halkımız kimi iktidar yaparsa o iktidara görevi devrederiz ya da bizi iktidar yapmışsa görevi de bu sefer de seçilmiş hükümet olarak devam ettiririz. Bundan kimsenin tereddüdü olmasın.”
SEÇİM GÜVENLİĞİ VE CİZRE’DE SEÇİM KURULU’NUN ALDIĞI KARARLAR
Başbakan Ahmet Davutoğlu, seçim güvenliği ve Cizre’de Yüksek Seçim Kurulu’nun aldığı kararların sorulması üzerine şöyle konuştu:
“Seçim güvenliğinin boyutu var. Yüksek Seçim Kurulu ve ona bağlı kurulların aldığı kararlar. Bunlar tamamen Türkiye’de bağımsız kurullardır. Kendi kararlarını alırlar. Herhangi bir şekilde hükümetten bir telkin olmaz. Orada da bütün partiler temsil edilir. Sadece hükümet olarak temsil söz konusu değil. Hatta hükümet temsili yoktur, partiler temsil edilir. Dolayısıyla Yüksek Seçim Kurulu’nun aldığı her kararlar hukuken tarafsız, bağımsız kararlardır ve kimse buna müdahil olamaz. Nihai karara da Yüksek Seçim Kurulu ulaşır.
İkinci boyutu ise hükümetin seçim güvenliği bağlamında alacağı tedbirlerdir. Yüksek Seçim Kurulu’nun kurallarını belirlediği şartlar içinden hükümet seçimin istikrarlı ve barış içerisinde gerçekleşmesi için güvenlik tedbirleri alır. Dün Bakanlar Kurulu’nda bu güvenlik tedbirlerini detayıyla gözden geçirdik. Takviyeler yapıldı tüm Türkiye’de huzur içinde bir seçim gerçekleşmesi için. Her türlü tedbir alındı bundan herkesin rahat olmasını rica ederim.
Yüksek Seçim Kurulu’nun aldığı kararlar bizim tarafımızdan tartışılacak kararlar değildir. Aynen yargı kararları gibi kendi kuralları içinde işleye kararlardır. Dolayısıyla Yüksek Seçim Kurulu uygun gördüğü yerde bu tür kararlar alabilir. Aslına bakarsanız 7 Haziran seçimleri özellikle birçok sandıkta söz konusu olan bazı baskılar, küçük mezralarda, köylerde yüzde yüz nispetinde çıkan oy oranlarında söz konusu olan baskıları da göz önüne aldıktan sonra biz eğer bir seçim hükümeti kurmamız mümkün olabilseydi Sayın Kılıçdaroğlu’yla da o zamanlar görüşmüştük, oyların şehir merkezinde de verilebilmesi ve seçim barajının kaldırılması da dahil olmak üzere seçim kanununda ve siyasi partiler kanununda değişiklikler yapmayı planlıyorduk. Bazı hususlarda da anlaşmıştık. O olabilmiş olsaydı zaten oyların daha karma sandıklarda; yani kimsenin kimseyi sorgulayamayacağı kimin hangi oyu verdiği şeklinde bir sonuca ulaşılamayacağı ve sonuçta da ya ‘sen şuna oy verdin’ diye tehdit altında olamayacağı şartlarda seçimin gerçekleşmesi için taşımalı oy denilen ve köylerde, mecralardaki sandıkların ilçe sandıklarıyla veya şehir merkezi sandıklarıyla birleştirilmesi yöntemini doğrusu benimsiyorduk. Ama bunun için yasa değişikliğine ihtiyaç vardı. Yasa değişikliği için de bir meclis toplanması mümkün olamadı. Dolayısıyla bir anlaşma mümkün olamadı. Dolayısıyla o çözüm yolu devreye sokulamadı. Şimdi alınan karar Yüksek Seçim Kurulu’nun kendi inisiyatifi ile ve kendi bağımsızlığı çerçevesinde seçim güvenliği bakımından aldığı karardır. Yüksek Seçim Kurulu ne karar alırsa hükümet olarak da biz o kararın sağlıklı bir şekilde uygulanması için gerekli tedbirleri alırız. Bunun tartışılmasını dahi doğru görmüyorum."
ORTAK DEKLARASYON ÇAĞRISI
Başbakan Ahmet Davutoğlu, şiddete karşı bir çağrıda bulunduğunu hatırlatarak, “Bütün partilerimizin genel başkanlarının çıkıp ortak bir deklarasyonla her türlü şiddete karşı seçim kampanyasında işbirliği ve ortak tavır deklarasyonda bulunmaları çok önemli. Geçtiğimiz seçimde AK Parti’ye yapılan saldırılar neredeyse meşru görüldü ve kimse kınamadı. HDP’ye yapılan saldırıları biz her aşamasında kınadık, yine kınıyoruz. Diğer partilere dönük saldırıları da kınadık. Buradan yapılması gereken şey dört partinin mümkünse bir arada gelerek bunu yapabilmesi. Bunu yapabiliriz. Ben buna açığım, hiç kimseyi dışlamıyorum. Değilse yazılı olarak bir araya gelelim ve diyelim ki ‘hangi şartlarda kim ne yaparsa yapsın şiddete kime karşı olursa olsun kimin tarafından yapılırsa yapılsın seçim kampanyası döneminde ve daha sonrasında tabi şiddete karşı ortak tavır benimsiyoruz ve milletimizi de ortak tavır almaya çağırıyoruz’ gibi bir çağrı eminin çok iyi etki yapacaktır. Ama şu ana kadar buna Sayın Kılıçdaroğlu olumlu cevap verdi. Sayın Bahçeli’den veya Demirtaş’tan öyle bir cevap gelmedi. Gelmiş olursa birlikte bütün kim olursa olsun ona karşı tavır alırız. Takviyeler bu tür riskleri ortadan kaldırmak için emniyet veya askeri birliklerimiz jandarmamız bağlamında yapılan kaydırmalardır” diye konuştu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.