Su yoksa Konya Ovası biter
Yayınlanma:
Ziraat Mühendisleri Odası Konya Şube Başkanı Özkan Taşpınar, Konya Ovasının Türkiyenin tahıl ambarı değil tarım şehri olması gerektiğini söyledi.
HASAN AYHAN
ZMO Konya Şube Başkanı Özkan Taşpınar, DSİ’nin tarımsal sulamada kısıtlamaya gitmesini eleştirerek, “Su yoksa Konya Ovası’nda tarım biter” dedi
KONYA TAHIL DEĞİL TARIM ŞEHRİ OLMALI
Konya tarımının durumunu konuştuğumuz Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Konya Şube Başkanı Özkan Taşpınar, Konya Ovası’nın Türkiye’nin tahıl ambarı değil tarım şehri olması gerektiğini söyledi. Yanlış politikalar neticesinde Konya’nın hububata mahkum edildiğini aktaran Taşpınar, “Artık tarımın hükümet ya da bakan politikası değil devlet politikası haline getirilmesi gerekiyor” dedi.
ÇEŞİTLİLİĞİN ARTMASI SUYA BAĞLI
Konya’da tarım çeşitliliğin artmasında suya ihtiyaç olduğunu belirten Taşpınar, KOP’un da soruna çare olmayacağını kaydetti. Bu noktada alternatif eylem planlarının geliştirilmesi gerektiğini ifade eden Taşpınar, “Bu noktada Erzincan’dan çıkan Karasu Nehrini Kızılırmak vasıtasıyla Hirfanlı Barajı’na aktarılabilinir. Böylece Hirfanlı Barajı’ndan Konya Ovası suya kavuşacaktır” diye konuştu.
BUĞDAY İTHAL ETMEK UTANILACAK BİR DURUM
“Bir zamanlar tarım konusunda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye, yanlış hesaplar yapılması sebebiyle buğdayını bile yurtdışından ithal etmesi utanılacak bir durumdur” diyen Taşpınar, şunları kaydetti: “Biran önce tarımsal destekler arttırılmalı. Böylece GDO’lu GDO’suz dışarıdan hiçbir zaman ithalata ihtiyaç duymayacak hale geliriz.”
KONYA TAHIL DEĞİL TARIM ŞEHRİ OLMALI
Konya tarımının durumunu konuştuğumuz Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Konya Şube Başkanı Özkan Taşpınar, Konya Ovası’nın Türkiye’nin tahıl ambarı değil tarım şehri olması gerektiğini söyledi. Yanlış politikalar neticesinde Konya’nın hububata mahkum edildiğini aktaran Taşpınar, “Artık tarımın hükümet ya da bakan politikası değil devlet politikası haline getirilmesi gerekiyor” dedi.
ÇEŞİTLİLİĞİN ARTMASI SUYA BAĞLI
Konya’da tarım çeşitliliğin artmasında suya ihtiyaç olduğunu belirten Taşpınar, KOP’un da soruna çare olmayacağını kaydetti. Bu noktada alternatif eylem planlarının geliştirilmesi gerektiğini ifade eden Taşpınar, “Bu noktada Erzincan’dan çıkan Karasu Nehrini Kızılırmak vasıtasıyla Hirfanlı Barajı’na aktarılabilinir. Böylece Hirfanlı Barajı’ndan Konya Ovası suya kavuşacaktır” diye konuştu.
BUĞDAY İTHAL ETMEK UTANILACAK BİR DURUM
“Bir zamanlar tarım konusunda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye, yanlış hesaplar yapılması sebebiyle buğdayını bile yurtdışından ithal etmesi utanılacak bir durumdur” diyen Taşpınar, şunları kaydetti: “Biran önce tarımsal destekler arttırılmalı. Böylece GDO’lu GDO’suz dışarıdan hiçbir zaman ithalata ihtiyaç duymayacak hale geliriz.”
DSİ’nin tarımsal sulamada kısıtlamaya gitmesinin tarımı bitireceğine dikkat çeken Ziraat Mühendisleri Odası Konya Şube Başkanı Özkan Taşpınar, Konya Ovası’nın Türkiye’nin tahıl ambarı değil tarım şehri olması gerektiğini söyledi.
Özkan
Taşpınar kimdir?
1968 Konya Cihanbeyli Taşpınar Doğumlu. İlköğreniminin Altınekin Oğuzeli’nden sonra Mümtaz Koru İlkokulu’nda tamamladı. Ortaokulu Mevlana Ortaokulu’nda, liseyi Konya Lisesi’nde okudu. Erzurum Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü’nü kazandı. 1990 yılında Atatürk Üniversitesi’nden Ziraat Mühendisi olarak mezun oldu. Askeriliğini Tuzla ve Sinop Ayancık Hava Radar Mevzi Komutanlığı’nda bölük komutanı vekili olarak tamamladı. 1993 yılında zirai ilaç bayiliği işine başladı. İç Anadolu Bölgesi’ne toptan dağıtıcılık yapıyor. 1994 yılından 2007 yılına kadar siyaset içinde de yer aldı. Bir siyasi partide ilçe başkan yardımcılığı, ilçe başkanlığı görevlerinde bulundu. Ziraat Mühendisleri Odası Konya Şubesi’nde 3 dönem ikinci başkanlık görevim devam etti. Aralık 2009 seçimlerinde Ziraat Mühendisleri Odası Konya Şubesi başkanlığına getirildi. Taşpınar, bu görevine halen devam etmektedir. Baba mesleği olan çiftçiliği de Cihanbeyli ve Altınekin bölgesinde yapmaya devam ediyor. Evli ve 3 çocuk babasıdır.
SUNUŞ:
Son yıllarda tartışılan en önemli konuyu tarım oluşturmaktadır. Türkiye’de tarım bitiyor mu bitmiyor mu tartışmaları gündemde yerini korumaya devam ederken toplum içinde farklı sesler yükselmeye başlıyor. Çiftçiler ise tarım politikalarının yanlışlığını dile getirmekte ve girdi maliyetlerinin yüksekliğinden dert yanıyor. Bu kapsamda Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Konya Şubesi Başkanı Özkan Taşpınar ile Konya tarımının durumunu konuştuk. Konya tarımının en büyük sorununun su olduğuna dikkat çeken Taşpınar, suyun olmadığı Konya Ovası’nda tarımın bitme noktasına geleceğini kaydetti. Bu noktada alternatif eylem planlarının geliştirilmesi gerektiğini ifade eden Taşpınar, “Erzincan’dan çıkan Karasu Nehrini Kızılırmak vasıtasıyla İrfanlı Barajı’na aktarılarak, böylece Kulu, Cihanbeyli, Altınekin, Yunak, Çeltik, Sarayönü, gibi sulamayan bölgelerin sulanması sağlanabilinir. Bu şekilde su isteyen çeşitli ürünlerinde ekilmesi yapılabilecektir. Çünkü KOP’dan gelen suyu arttırma şansımız yok. 414 milyon metreküp suyun yarısından fazlası Konya’da içme suyunda ve bununla birlikte sanayi de kullanılacak” dedi. Vatandaşa ucuz ekmek, şeker, nohut, mercimek, fasulye, soğan yedirilmek isteniyorsa tarımsal desteklerinin arttırılmasının şart olduğunu aktaran Taşpınar, Avrupa’da çiftçinin aldığı gübreye de, tohumu da, ilaca da destek verildiğini hatta dekar başına da 20 Euro ek destek verildiğini dile getirdi. “Artık tarım politikalarının hiçbir zaman hükümet ya da bakan politikası değil devlet politikası haline getirilmesi gerekiyor” değerlendirmesinde bulunan Taşpınar, “Bir zamanlar tarım konusunda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olmasına rağmen yanlış hesaplar yapılması sebebiyle buğdayın bile yurtdışından ithal etmesi aynı zamanda utanılacak bir durumdur” dedi.
“Artık tarımın hükümet ya da bakan politikası değil devlet politikası haline getirilmesi gerekiyor. Bir zamanlar tarım konusunda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye, yanlış hesaplar yapılması sebebiyle buğdayını bile yurtdışından ithal etmesi utanılacak bir durumdur.”
* Sayın Taşpınar, Konya Türkiye’nin tahıl ambarıdır sözü devamlı olarak dile getirilmektedir. Bu çerçeveden bakarsak Konya’da tarımın durumunu nasıl görüyorsunuz?
— Ülkemiz bir tarım ülkesi ve Konyamız da tarımın başkenti olan bir pozisyondadır. 2. 2 milyon hektarlık tarım arazisine sahip olan Konya sadece 500 bin hektarlık kısmını sulamayabiliyor. 500 bin hektarlık bir kısmı yağmur sularının ve yeraltı su potansiyelimizle sulanıyor. Konya Ovası bir çanak şeklinde olup dışarıdan herhangi bir su kaynağı Konya Ovası’na gelmemekte. Sadece yeraltı su potansiyelimizi kullanıyoruz ve yerüstünde de göletlerimizde birleşen suları ancak değerlendirebiliyoruz. Konya’nın tarım arazilerinin Hollanda’nın üç katına sahip olmasına rağmen dünyada tarım söz sahibi olan Hollanda’nın yerini değil Konya Türkiye olarak bile alamıyoruz. Bir yıl içerisinde Hollanda 50–60 milyar dolar bir tarım ihracatı yaparken Türkiye 5–6 milyar dolarlarda tarım ihracatı yapıyor. Bu nedenle Türkiye’nin tarım politikalarında yeniliklere ihtiyaç var. Çok zor olan işler de değil. Biraz Türkiye’nin şunu diyebilmesi lazım, biz kalkınmamızı tarımdan sağlayıp daha sonra diğer sektörlerde kalkınmayı sağlamak yoluna gitmeliyiz. Sanayileşme her sektörde çok önemlidir. Konya’da tarım ne kadar gelişirse tarımsal sanayi de o oranda gelişecektir. Bu alanda gelişmeler hızla devam ediyor bunu tamamlamamız halinde sanayi devi bir ülke oluruz. Tarım politikaları devlet politikaları haline getirilememiş. Onun için tarım yavaş gelişiyor. 2 adım ileri 1 adım geri gidiyoruz. Bu durumda başta Konya olmak üzere tarımda büyük oranda geri de kalıyoruz, yenilikler gerçekleştiremiyoruz.
* Konya Ovası’nda tarımı gelişmesi noktasında neler yapılmalıdır? Konya sadece buğday ve arpaya mı mahkum edilmeli?
–Konya’daki tarımın yeterince gelişmemesi sulu alanın çok azlığından kaynaklanıyor. Bu sulu alanların arttırılması şarttır. 2. 2 milyon hektarlık tarım arazisine sahip olan Konya Ovası’nın 500 bin hektarlık tarım alanı ancak sulanabiliyor. Tarım arazisinin 1.7, 1.8 milyon hektarlık kısmı sulanabilecek özeliliğe sahip değildir. Bu alanları sularsak o kadar fazla çiftçinin gelir seviyesini yükseltir ülkeye o kadar katma değer sağlarız. GDO’lu GDO’suz dışarıdan hiçbir zaman ithalata ihtiyaç duymayacak hale geliriz. İthalata gerek kalmayıp yurt dışına ihraç edecek pozisyonlara gelebiliriz.
* Bu noktada Devlet Su İşleri (DSİ)’nin tarımsal sulama noktasında kısıtlamaya gitmesini nasıl karşılıyorsunuz?
– DSİ düşüncesi su kuyularındaki pompalara sayaç bağlayıp bu sayaçla sadece 2 kez sulayabilme imkânını sağlamak. Dekara 200 ton civarında su vermek istiyor. Fakat verilen bu 200 ton su ile buğday bitkisi eğer düzenli yağmur ve kar yağmazsa kıt kanaat yetişir ya da istenilen verim alınamaz. Şeker pancarı, mısır, ayçiçeği, kuru fasulye, sebze bitkilerini ekecek olursanız ekeceğiniz alanın yüz dekarlık tarlaysa bunun ancak yarısını sulayabiliyorsunuz. Geri kalan kısmı boşta kalsın, nadasa bırakın gibi bir düşünce ortaya çıkıyor. DSİ bu projeyi gündeme getirebiliyor. Bu proje Konya Ovasının bitişi demektir. Konya’da tarım biterse sanayi de biter çünkü sanayin yüzde 65’ini tarımsal kısım oluşturuyor. Diğer yandan un fabrikaları, tarımsal ürünleri işleyen fabrikalar, bu işten ekmek yiyen nakliyat şirketleri kapanma tehlikesiyle baş başa kalır. En önemlisi ise çiftçiler ekonomik olarak bitme noktasına gelir ki bu durum doğrudan vatandaşa da yansıyacaktır. Onun için bu uygulamaya sokulmamalı. DSİ bu noktada böyle bir projeden geri adım atmalıdır.
* Konya Ovası’nda diğer taraftan önemli oranda bir su azlığı var. Şuanda çiftçilerin önemli bir kısmı yeraltı sularını kullanıyor. Ovanın su potansiyelini arttırmak için neler yapılmalıdır?
– Öncelikle çiftçileri su konusunda yeterince bilinçlendirmek gerekiyor. Çiftçileri salma sulama sisteminden vazgeçirtebilirsek 1 milyar küplük bir su tasarrufu sağlamış oluyoruz. Konya Ovası Projesi (KOP)’dan 414 milyon metreküp su verilecek fakat damla sulama veya yağmurlama sulamaya geçersek 1 milyar metreküp gibi bir su tasarrufu sağlamış olacağız. Diğer yandan Erzincan’dan çıkan Karasu Nehrini Kızılırmak vasıtasıyla Hirfanlı Barajı’na aktarılarak, böylece Kulu, Cihanbeyli, Altınekin, Yunak, Çeltik, Sarayönü, gibi sulamayan bölgelerin sulanması sağlanabilinir. Bu şekilde su isteyen çeşitli ürünlerinde ekilmesi yapılabilecektir. Çünkü KOP’dan gelen suyu arttırma şansımız yok. 414 milyon metreküp suyun yarısından fazlası Konya’da içme suyunda ve bununla birlikte sanayi de kullanılacak. Geriye kalan su ile sadece 50–60 bin hektarlık bir alanı ancak sulayabiliyoruz. KOP sadece sulama bilen aranı yüzde 10–15 arasında arttırmış olacaktır. Onun haricinde çok fazla katkısı olmayacaktır. Sadece KOP’la birlikte barajların yapılmasıyla iklimde bir kısım değişiklikler yaratacaktır. Ağaçlandırma olayı fazlaşacaktır. İklimde ılımanlaştırma meydana gelecek. Çeşit farklıları artacak. Kıraç alanda nadasa bırakıldığı için iki yılda bir verim alıyor. Bu durumda bile en iyi derecede 100 kilogram verim alıyor bir dekarda. Fakat sulak alanda neredeyse 1 ton civarında verim alma şansınız var. Mısır ekip 1,5 tona yakın mısır alıyorsunuz. 10–15 ton civarında şeker pancarı alabilirsiniz. Mısır ve soya fasulyesini ithal ediyoruz ve onlar da GDO’lu geliyor. İthal ürün almamamız için Konya Ovası’nın sulanabilir pozisyona getirilmesi şarttır.
* Bugüne kadar neden Konya Ovası sulanabilir hale getirilmemiş? Büyük çoğunlukla neden buğday ve arpa gibi hububat ekiminin yapılması sağlanmış?
– Tarımın bu hale gelmesinde yurtdışı bağlantılı şirketler ve siyasetçiler aklıma geliyor. Avrupalılar, “İnsanınız yetiştiremesin biz size ihraç edelim” diyor bu işe alet olacak insanlar da onların dediklerini uyum sağlıyorlar. İster istemez bu pozisyona da geliniyor. Bu nedenle Konya’yı buğday ve arpaya mahkûm etmek istiyorlar. İki yılda bir hububat elde edin size yeter havası var. Konya tarımı Avrupa ve Amerika için de önemli. Uydudan yukarıdan bakıyorlar ne kadardık bir buğday ekilmiş ona göre Avrupa ve Amerika ülkeleri buğday ekimi yapıyor. Konya ülkemizin yüzde 25 şeker pancarını yüzde 11 buğdayını, yüzde 14 arpasını yetiştiren bir şehirdir. Eğer sulak alanlar artarsa bu oranlar değişecek ve ürün çeşitliliği ile Konya gerçekten Türkiye’nin tahıl ambarı değil tarım şehri olma kapasitesine gelecektir.
* Tarım açısından önemli bir konu tarım arazilerinin imar izni verilerek işgal edilmesi. Tarımın geleceği açısından bu durumu nasıl görüyorsunuz?
– Bugün dünya nüfusu 6,5 milyardır. 2050 yılında dünyanın nüfusunun 9,5 milyar seviyelerinde olacağı tahmin ediliyor. Türkiye’de ise şuan ki 70 milyon nüfusun 2050 yılında 100 milyon olacağı tahmin ediliyor. Yani yüzde 357e varan bir nüfus artışı söz konusu olacak. Gelecekte bu nüfusu nasıl besleyeceğimiz düşünmemiz gerekiyor. Onun için tarım alanları yapılaşmaya açılmamalı. Tarım arazilerinin vasfının bozularak başka bir kullanım alanına açılmasına her zaman karşısındayız.
* Çiftçilere verilen tarımsal destekler yeterli mi?
– 2011 yılından itibaren devletin çiftçilere uyguladığı doğrudan gelir desteği adı altında başlayıp bugün ürün desteği olarak verilen bir kısım destekler var. Dünyanın her yerinde genelde eğer siz vatandaşınıza ucuz ekmek, şeker, nohut, mercimek, fasulye, soğan yedirecekseniz mutlaka çiftçi desteklemek mecburiyetindedir. Desteklemezseniz ürünler yüksek ücretten satışa sunulmaktadır. Bugün destekleme çok sınırlı kaldığı için buğday fiyatları pahalı. Avrupa’da çiftçilerin mazotunu yüzde 75 oranında destekliyorlar. Portekiz’e gittiğimde gördüm Çiftçinin aldığı gübreye de destek veriliyor, tohumu da, ilaca da destek veriliyor bu şekilde çiftçi de gidiyor ucuz fiyata ürününü teslim ediyor. Diğer yandan tarım alanına dekar başına 20 Euro destek veriyorlar. Bize ise dekar başına 16 TL veriliyor. Türkiye’de çiftçiye aynı oran da destekler verilsin, çiftçi neredeyse ürününü ücretsiz teslim eder. Fakat bu yapılmıyor, çiftçide ekonomik nedenlerle tarlasını ekemiyor ve buna bağlı olarak Türkiye’de buğday, mısır, pamuk ihtiyacının artmasıyla yurtdışından bu ürünleri ithal ediyor. Artık tarım politikalarının hiçbir zaman hükümet ya da bakan politikası değil devlet politikası haline getirilmesi gerekiyor. Bir zamanlar tarım konusunda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olmasına rağmen yanlış hesaplar yapılması sebebiyle buğdayın bile yurtdışından ithal etmesi aynı zamanda utanılacak bir durumdur.
* Tarımda kullanılan teknik donanıma baktığımız zaman çiftçilerimizin büyük çoğunluğu eski model teknolojiyle çalışıyor. Bu durum aynı zamanda verimi de düşüyor. Çiftçilere teknik donanım konusunda nasıl destekler verilebilinir?
– Hadim, Bozkır Yalıhüyük bölgelerinde tarım arazisinin çok az olması sebebiyle kişi başı arazi büyüklüğü en fazla 50 dekara kadar çıkıyor. Oradaki çiftçi çok dar alana sahip olması sebebiyle son teknolojiye sahip traktör alıp kullanamıyor, pulluk, söküm makinesi alma şansına sahip olamıyor. Çumra, Cihanbeyli, Altınekin, Yunak, Akşehir, Çeltik gibi büyük alanlarına sahip çiftçiler bunu değerlendirebiliyorlar. Teknolojinin en son makinelerine, söküm aletlerini, tarım makinelerini kullanabiliyorlar. Tabii burada çiftçinin bütçesi de çok önemli. Eğer çiftçi ekonomik olarak zor durumdaysa traktörünü, pulluğunu yenileyemiyor. Hollanda’ya gittiğimizde Amsterdam’da hava alanın yanında bir alet parkı var. Bir işletme kurulmuş bu işletmenin içinde son teknoloji 6 sıralı patates söküm makinesi, traktörler, tarım aletleri var. 50–60 metre yeri ilaçlayabilecek pulvazörler var. Çok geniş alana gübre atan aletler var. Ekim yapan aletleri var. “Bunlar ne yapıyorlar” diye sorduk. İşte belli kişilerin 30, 70, 100 dekar gibi arazileri var. Arazi sahiplerinin hepsi farklı mesleklerle ilgileniyor. Bu arazi sahipleri benim tarlama patates, şeker pancarı ekeceksiniz diye alet parkına söylüyor. Bu işletme istenilen ürünü ekiyor, ilaçlanmasını çapasını, hasat zamanı ürünü kaldırıyor ve satıp parasını arazi sahibine getiriyor. Bu noktada Türkiye’de bu tür parkların kurulmasına gidilmelidir. Tekirdağ’da da bir sağım merkezi yapılmış. Köyün sığırlarının tamamı burada sağılıyor. Hepsinin yakasında bir çiple ne kadar süt verdiği, kaliteli olduğunu yazan bir aleti de var. Köylüler bu şekilde anlaştıkları bir firmaya sütlerini 150 lira daha fazlaya satıyor. Kırsal kesimde bunun gibi uygulamalara da gidilebilinir.
* Toprak Mahsulleri Ofisi bu yıl bir uygulamaya adım attı ve kalitesine göre buğday aldı. Bu uygulama çiftçiler tarafından tepkiyle karşılandı. Bu tepkiyi nasıl karşılıyorsunuz?
– Daha önce Toprak Mahsulleri Ofisi çok fazla kritere bakmıyordu. Sadece hektolitre ağırlığına ve içindeki yabancı maddelere bakıyordu. Şimdi tabii ki un sanayicilerinin de belli kriterlere ihtiyacı var. Daha önce süneye dâhil bakılmıyordu. Yüzde 4’lerdeki süneli bir buğdayı hiçbir un fabrikası işleyip un haline getiremez. Bunu bilen ve tavsiyelerimize uyan çiftçiler bu noktada gerekli ilaçlanmayı yapıyordu. Bir kısmı da ilaç vesaire hiçbir şey kullanmıyor. Böylece otomatik olarak kalite ve verim düşüyor. Bu kapsamda tarlasına günlük gidenle, sünesinden, hastalığına, gübresine, sulamasına kadar dikkat eden çiftçi ile hiçbir şey yapmayan tarlasının başına uğramayan çiftçi arasında bir farkın olması gerekiyor. Sanayici, üretici arasında ki dengenin de sağlanabilmesi için bu tür kriterlere ihtiyacı var. Kaliteli buğday olmayışından dolayı yurtdışından kaliteli buğday ithal etmek zorunda kaldık. 19,5 milyon ton buğdayın yanında ofisin geçtiğimiz yıl elinde kalan 1 milyon ton gibi bir ürün vardı. 21 milyon ton ihtiyacı karşılıyordu ama kalite yetersizliği sebebiyle ithal buğday edildi. Çiftçi ürünün sulanması gerekiyor sulamıyor, sulanmaması gerekiyor suluyor. Erken veya çok geç harman yapıyor bu da kaliteyi düşürüyor. Geleneksel yöntemlerle çiftçiler yapmaya çalışıyorlar. Fakat ürünlerinde kaliteyi düşürdükleri gibi tarlalarını da öldürüyor.
* Konya çiftçisinin bir diğer sıkıntısı ise MEDAŞ’a olan borçları. Bu noktada bu borçların iyileştirilmesi noktasında neler yapılabilinir?
– Daha önce devlet tarafından yönetilen MEDAŞ, 6 aylık periyotlarda tahsilat yapılıyordu. MEDAŞ’ın satılmasıyla her ay fatura çıkarma yoluna gidildi. Çiftçi aylık bir gelire sahip olmadığı için borçlarını ödeyemez duruma geldi. Bu konuyla alakalı önemli çalışmalar yaptık. İlk iki yıl 6 aydan aya devam etmesi ondan sonraki iki yıl için de 3 aydan 3 aya, ondan sonra ki iki yıl aydan aya tahsilat yapılması konusunda çaba sarf edildi ama bir sonuç alınamadı. Diğer taraftan devlette parasını aydan aya istiyormuş. Bu noktada tarım kesiminden borçların altı aydan altı aya tahsili için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Bunu sık sık vurgulamak gerekiyor. Borçlarla ilgili de şuan da uygulamakta olan kamu alacaklarına yönelik yapılandırma kapsamında tarımsal elektrik borçları da yapılandırılmalı. Bu şekilde hem MEDAŞ alacağını tahsil eder hem de çiftçi mağdur olmamış olur.
Özkan
Taşpınar kimdir?
1968 Konya Cihanbeyli Taşpınar Doğumlu. İlköğreniminin Altınekin Oğuzeli’nden sonra Mümtaz Koru İlkokulu’nda tamamladı. Ortaokulu Mevlana Ortaokulu’nda, liseyi Konya Lisesi’nde okudu. Erzurum Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü’nü kazandı. 1990 yılında Atatürk Üniversitesi’nden Ziraat Mühendisi olarak mezun oldu. Askeriliğini Tuzla ve Sinop Ayancık Hava Radar Mevzi Komutanlığı’nda bölük komutanı vekili olarak tamamladı. 1993 yılında zirai ilaç bayiliği işine başladı. İç Anadolu Bölgesi’ne toptan dağıtıcılık yapıyor. 1994 yılından 2007 yılına kadar siyaset içinde de yer aldı. Bir siyasi partide ilçe başkan yardımcılığı, ilçe başkanlığı görevlerinde bulundu. Ziraat Mühendisleri Odası Konya Şubesi’nde 3 dönem ikinci başkanlık görevim devam etti. Aralık 2009 seçimlerinde Ziraat Mühendisleri Odası Konya Şubesi başkanlığına getirildi. Taşpınar, bu görevine halen devam etmektedir. Baba mesleği olan çiftçiliği de Cihanbeyli ve Altınekin bölgesinde yapmaya devam ediyor. Evli ve 3 çocuk babasıdır.
SUNUŞ:
Son yıllarda tartışılan en önemli konuyu tarım oluşturmaktadır. Türkiye’de tarım bitiyor mu bitmiyor mu tartışmaları gündemde yerini korumaya devam ederken toplum içinde farklı sesler yükselmeye başlıyor. Çiftçiler ise tarım politikalarının yanlışlığını dile getirmekte ve girdi maliyetlerinin yüksekliğinden dert yanıyor. Bu kapsamda Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Konya Şubesi Başkanı Özkan Taşpınar ile Konya tarımının durumunu konuştuk. Konya tarımının en büyük sorununun su olduğuna dikkat çeken Taşpınar, suyun olmadığı Konya Ovası’nda tarımın bitme noktasına geleceğini kaydetti. Bu noktada alternatif eylem planlarının geliştirilmesi gerektiğini ifade eden Taşpınar, “Erzincan’dan çıkan Karasu Nehrini Kızılırmak vasıtasıyla İrfanlı Barajı’na aktarılarak, böylece Kulu, Cihanbeyli, Altınekin, Yunak, Çeltik, Sarayönü, gibi sulamayan bölgelerin sulanması sağlanabilinir. Bu şekilde su isteyen çeşitli ürünlerinde ekilmesi yapılabilecektir. Çünkü KOP’dan gelen suyu arttırma şansımız yok. 414 milyon metreküp suyun yarısından fazlası Konya’da içme suyunda ve bununla birlikte sanayi de kullanılacak” dedi. Vatandaşa ucuz ekmek, şeker, nohut, mercimek, fasulye, soğan yedirilmek isteniyorsa tarımsal desteklerinin arttırılmasının şart olduğunu aktaran Taşpınar, Avrupa’da çiftçinin aldığı gübreye de, tohumu da, ilaca da destek verildiğini hatta dekar başına da 20 Euro ek destek verildiğini dile getirdi. “Artık tarım politikalarının hiçbir zaman hükümet ya da bakan politikası değil devlet politikası haline getirilmesi gerekiyor” değerlendirmesinde bulunan Taşpınar, “Bir zamanlar tarım konusunda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olmasına rağmen yanlış hesaplar yapılması sebebiyle buğdayın bile yurtdışından ithal etmesi aynı zamanda utanılacak bir durumdur” dedi.
“Artık tarımın hükümet ya da bakan politikası değil devlet politikası haline getirilmesi gerekiyor. Bir zamanlar tarım konusunda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye, yanlış hesaplar yapılması sebebiyle buğdayını bile yurtdışından ithal etmesi utanılacak bir durumdur.”
* Sayın Taşpınar, Konya Türkiye’nin tahıl ambarıdır sözü devamlı olarak dile getirilmektedir. Bu çerçeveden bakarsak Konya’da tarımın durumunu nasıl görüyorsunuz?
— Ülkemiz bir tarım ülkesi ve Konyamız da tarımın başkenti olan bir pozisyondadır. 2. 2 milyon hektarlık tarım arazisine sahip olan Konya sadece 500 bin hektarlık kısmını sulamayabiliyor. 500 bin hektarlık bir kısmı yağmur sularının ve yeraltı su potansiyelimizle sulanıyor. Konya Ovası bir çanak şeklinde olup dışarıdan herhangi bir su kaynağı Konya Ovası’na gelmemekte. Sadece yeraltı su potansiyelimizi kullanıyoruz ve yerüstünde de göletlerimizde birleşen suları ancak değerlendirebiliyoruz. Konya’nın tarım arazilerinin Hollanda’nın üç katına sahip olmasına rağmen dünyada tarım söz sahibi olan Hollanda’nın yerini değil Konya Türkiye olarak bile alamıyoruz. Bir yıl içerisinde Hollanda 50–60 milyar dolar bir tarım ihracatı yaparken Türkiye 5–6 milyar dolarlarda tarım ihracatı yapıyor. Bu nedenle Türkiye’nin tarım politikalarında yeniliklere ihtiyaç var. Çok zor olan işler de değil. Biraz Türkiye’nin şunu diyebilmesi lazım, biz kalkınmamızı tarımdan sağlayıp daha sonra diğer sektörlerde kalkınmayı sağlamak yoluna gitmeliyiz. Sanayileşme her sektörde çok önemlidir. Konya’da tarım ne kadar gelişirse tarımsal sanayi de o oranda gelişecektir. Bu alanda gelişmeler hızla devam ediyor bunu tamamlamamız halinde sanayi devi bir ülke oluruz. Tarım politikaları devlet politikaları haline getirilememiş. Onun için tarım yavaş gelişiyor. 2 adım ileri 1 adım geri gidiyoruz. Bu durumda başta Konya olmak üzere tarımda büyük oranda geri de kalıyoruz, yenilikler gerçekleştiremiyoruz.
* Konya Ovası’nda tarımı gelişmesi noktasında neler yapılmalıdır? Konya sadece buğday ve arpaya mı mahkum edilmeli?
–Konya’daki tarımın yeterince gelişmemesi sulu alanın çok azlığından kaynaklanıyor. Bu sulu alanların arttırılması şarttır. 2. 2 milyon hektarlık tarım arazisine sahip olan Konya Ovası’nın 500 bin hektarlık tarım alanı ancak sulanabiliyor. Tarım arazisinin 1.7, 1.8 milyon hektarlık kısmı sulanabilecek özeliliğe sahip değildir. Bu alanları sularsak o kadar fazla çiftçinin gelir seviyesini yükseltir ülkeye o kadar katma değer sağlarız. GDO’lu GDO’suz dışarıdan hiçbir zaman ithalata ihtiyaç duymayacak hale geliriz. İthalata gerek kalmayıp yurt dışına ihraç edecek pozisyonlara gelebiliriz.
* Bu noktada Devlet Su İşleri (DSİ)’nin tarımsal sulama noktasında kısıtlamaya gitmesini nasıl karşılıyorsunuz?
– DSİ düşüncesi su kuyularındaki pompalara sayaç bağlayıp bu sayaçla sadece 2 kez sulayabilme imkânını sağlamak. Dekara 200 ton civarında su vermek istiyor. Fakat verilen bu 200 ton su ile buğday bitkisi eğer düzenli yağmur ve kar yağmazsa kıt kanaat yetişir ya da istenilen verim alınamaz. Şeker pancarı, mısır, ayçiçeği, kuru fasulye, sebze bitkilerini ekecek olursanız ekeceğiniz alanın yüz dekarlık tarlaysa bunun ancak yarısını sulayabiliyorsunuz. Geri kalan kısmı boşta kalsın, nadasa bırakın gibi bir düşünce ortaya çıkıyor. DSİ bu projeyi gündeme getirebiliyor. Bu proje Konya Ovasının bitişi demektir. Konya’da tarım biterse sanayi de biter çünkü sanayin yüzde 65’ini tarımsal kısım oluşturuyor. Diğer yandan un fabrikaları, tarımsal ürünleri işleyen fabrikalar, bu işten ekmek yiyen nakliyat şirketleri kapanma tehlikesiyle baş başa kalır. En önemlisi ise çiftçiler ekonomik olarak bitme noktasına gelir ki bu durum doğrudan vatandaşa da yansıyacaktır. Onun için bu uygulamaya sokulmamalı. DSİ bu noktada böyle bir projeden geri adım atmalıdır.
* Konya Ovası’nda diğer taraftan önemli oranda bir su azlığı var. Şuanda çiftçilerin önemli bir kısmı yeraltı sularını kullanıyor. Ovanın su potansiyelini arttırmak için neler yapılmalıdır?
– Öncelikle çiftçileri su konusunda yeterince bilinçlendirmek gerekiyor. Çiftçileri salma sulama sisteminden vazgeçirtebilirsek 1 milyar küplük bir su tasarrufu sağlamış oluyoruz. Konya Ovası Projesi (KOP)’dan 414 milyon metreküp su verilecek fakat damla sulama veya yağmurlama sulamaya geçersek 1 milyar metreküp gibi bir su tasarrufu sağlamış olacağız. Diğer yandan Erzincan’dan çıkan Karasu Nehrini Kızılırmak vasıtasıyla Hirfanlı Barajı’na aktarılarak, böylece Kulu, Cihanbeyli, Altınekin, Yunak, Çeltik, Sarayönü, gibi sulamayan bölgelerin sulanması sağlanabilinir. Bu şekilde su isteyen çeşitli ürünlerinde ekilmesi yapılabilecektir. Çünkü KOP’dan gelen suyu arttırma şansımız yok. 414 milyon metreküp suyun yarısından fazlası Konya’da içme suyunda ve bununla birlikte sanayi de kullanılacak. Geriye kalan su ile sadece 50–60 bin hektarlık bir alanı ancak sulayabiliyoruz. KOP sadece sulama bilen aranı yüzde 10–15 arasında arttırmış olacaktır. Onun haricinde çok fazla katkısı olmayacaktır. Sadece KOP’la birlikte barajların yapılmasıyla iklimde bir kısım değişiklikler yaratacaktır. Ağaçlandırma olayı fazlaşacaktır. İklimde ılımanlaştırma meydana gelecek. Çeşit farklıları artacak. Kıraç alanda nadasa bırakıldığı için iki yılda bir verim alıyor. Bu durumda bile en iyi derecede 100 kilogram verim alıyor bir dekarda. Fakat sulak alanda neredeyse 1 ton civarında verim alma şansınız var. Mısır ekip 1,5 tona yakın mısır alıyorsunuz. 10–15 ton civarında şeker pancarı alabilirsiniz. Mısır ve soya fasulyesini ithal ediyoruz ve onlar da GDO’lu geliyor. İthal ürün almamamız için Konya Ovası’nın sulanabilir pozisyona getirilmesi şarttır.
* Bugüne kadar neden Konya Ovası sulanabilir hale getirilmemiş? Büyük çoğunlukla neden buğday ve arpa gibi hububat ekiminin yapılması sağlanmış?
– Tarımın bu hale gelmesinde yurtdışı bağlantılı şirketler ve siyasetçiler aklıma geliyor. Avrupalılar, “İnsanınız yetiştiremesin biz size ihraç edelim” diyor bu işe alet olacak insanlar da onların dediklerini uyum sağlıyorlar. İster istemez bu pozisyona da geliniyor. Bu nedenle Konya’yı buğday ve arpaya mahkûm etmek istiyorlar. İki yılda bir hububat elde edin size yeter havası var. Konya tarımı Avrupa ve Amerika için de önemli. Uydudan yukarıdan bakıyorlar ne kadardık bir buğday ekilmiş ona göre Avrupa ve Amerika ülkeleri buğday ekimi yapıyor. Konya ülkemizin yüzde 25 şeker pancarını yüzde 11 buğdayını, yüzde 14 arpasını yetiştiren bir şehirdir. Eğer sulak alanlar artarsa bu oranlar değişecek ve ürün çeşitliliği ile Konya gerçekten Türkiye’nin tahıl ambarı değil tarım şehri olma kapasitesine gelecektir.
* Tarım açısından önemli bir konu tarım arazilerinin imar izni verilerek işgal edilmesi. Tarımın geleceği açısından bu durumu nasıl görüyorsunuz?
– Bugün dünya nüfusu 6,5 milyardır. 2050 yılında dünyanın nüfusunun 9,5 milyar seviyelerinde olacağı tahmin ediliyor. Türkiye’de ise şuan ki 70 milyon nüfusun 2050 yılında 100 milyon olacağı tahmin ediliyor. Yani yüzde 357e varan bir nüfus artışı söz konusu olacak. Gelecekte bu nüfusu nasıl besleyeceğimiz düşünmemiz gerekiyor. Onun için tarım alanları yapılaşmaya açılmamalı. Tarım arazilerinin vasfının bozularak başka bir kullanım alanına açılmasına her zaman karşısındayız.
* Çiftçilere verilen tarımsal destekler yeterli mi?
– 2011 yılından itibaren devletin çiftçilere uyguladığı doğrudan gelir desteği adı altında başlayıp bugün ürün desteği olarak verilen bir kısım destekler var. Dünyanın her yerinde genelde eğer siz vatandaşınıza ucuz ekmek, şeker, nohut, mercimek, fasulye, soğan yedirecekseniz mutlaka çiftçi desteklemek mecburiyetindedir. Desteklemezseniz ürünler yüksek ücretten satışa sunulmaktadır. Bugün destekleme çok sınırlı kaldığı için buğday fiyatları pahalı. Avrupa’da çiftçilerin mazotunu yüzde 75 oranında destekliyorlar. Portekiz’e gittiğimde gördüm Çiftçinin aldığı gübreye de destek veriliyor, tohumu da, ilaca da destek veriliyor bu şekilde çiftçi de gidiyor ucuz fiyata ürününü teslim ediyor. Diğer yandan tarım alanına dekar başına 20 Euro destek veriyorlar. Bize ise dekar başına 16 TL veriliyor. Türkiye’de çiftçiye aynı oran da destekler verilsin, çiftçi neredeyse ürününü ücretsiz teslim eder. Fakat bu yapılmıyor, çiftçide ekonomik nedenlerle tarlasını ekemiyor ve buna bağlı olarak Türkiye’de buğday, mısır, pamuk ihtiyacının artmasıyla yurtdışından bu ürünleri ithal ediyor. Artık tarım politikalarının hiçbir zaman hükümet ya da bakan politikası değil devlet politikası haline getirilmesi gerekiyor. Bir zamanlar tarım konusunda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olmasına rağmen yanlış hesaplar yapılması sebebiyle buğdayın bile yurtdışından ithal etmesi aynı zamanda utanılacak bir durumdur.
* Tarımda kullanılan teknik donanıma baktığımız zaman çiftçilerimizin büyük çoğunluğu eski model teknolojiyle çalışıyor. Bu durum aynı zamanda verimi de düşüyor. Çiftçilere teknik donanım konusunda nasıl destekler verilebilinir?
– Hadim, Bozkır Yalıhüyük bölgelerinde tarım arazisinin çok az olması sebebiyle kişi başı arazi büyüklüğü en fazla 50 dekara kadar çıkıyor. Oradaki çiftçi çok dar alana sahip olması sebebiyle son teknolojiye sahip traktör alıp kullanamıyor, pulluk, söküm makinesi alma şansına sahip olamıyor. Çumra, Cihanbeyli, Altınekin, Yunak, Akşehir, Çeltik gibi büyük alanlarına sahip çiftçiler bunu değerlendirebiliyorlar. Teknolojinin en son makinelerine, söküm aletlerini, tarım makinelerini kullanabiliyorlar. Tabii burada çiftçinin bütçesi de çok önemli. Eğer çiftçi ekonomik olarak zor durumdaysa traktörünü, pulluğunu yenileyemiyor. Hollanda’ya gittiğimizde Amsterdam’da hava alanın yanında bir alet parkı var. Bir işletme kurulmuş bu işletmenin içinde son teknoloji 6 sıralı patates söküm makinesi, traktörler, tarım aletleri var. 50–60 metre yeri ilaçlayabilecek pulvazörler var. Çok geniş alana gübre atan aletler var. Ekim yapan aletleri var. “Bunlar ne yapıyorlar” diye sorduk. İşte belli kişilerin 30, 70, 100 dekar gibi arazileri var. Arazi sahiplerinin hepsi farklı mesleklerle ilgileniyor. Bu arazi sahipleri benim tarlama patates, şeker pancarı ekeceksiniz diye alet parkına söylüyor. Bu işletme istenilen ürünü ekiyor, ilaçlanmasını çapasını, hasat zamanı ürünü kaldırıyor ve satıp parasını arazi sahibine getiriyor. Bu noktada Türkiye’de bu tür parkların kurulmasına gidilmelidir. Tekirdağ’da da bir sağım merkezi yapılmış. Köyün sığırlarının tamamı burada sağılıyor. Hepsinin yakasında bir çiple ne kadar süt verdiği, kaliteli olduğunu yazan bir aleti de var. Köylüler bu şekilde anlaştıkları bir firmaya sütlerini 150 lira daha fazlaya satıyor. Kırsal kesimde bunun gibi uygulamalara da gidilebilinir.
* Toprak Mahsulleri Ofisi bu yıl bir uygulamaya adım attı ve kalitesine göre buğday aldı. Bu uygulama çiftçiler tarafından tepkiyle karşılandı. Bu tepkiyi nasıl karşılıyorsunuz?
– Daha önce Toprak Mahsulleri Ofisi çok fazla kritere bakmıyordu. Sadece hektolitre ağırlığına ve içindeki yabancı maddelere bakıyordu. Şimdi tabii ki un sanayicilerinin de belli kriterlere ihtiyacı var. Daha önce süneye dâhil bakılmıyordu. Yüzde 4’lerdeki süneli bir buğdayı hiçbir un fabrikası işleyip un haline getiremez. Bunu bilen ve tavsiyelerimize uyan çiftçiler bu noktada gerekli ilaçlanmayı yapıyordu. Bir kısmı da ilaç vesaire hiçbir şey kullanmıyor. Böylece otomatik olarak kalite ve verim düşüyor. Bu kapsamda tarlasına günlük gidenle, sünesinden, hastalığına, gübresine, sulamasına kadar dikkat eden çiftçi ile hiçbir şey yapmayan tarlasının başına uğramayan çiftçi arasında bir farkın olması gerekiyor. Sanayici, üretici arasında ki dengenin de sağlanabilmesi için bu tür kriterlere ihtiyacı var. Kaliteli buğday olmayışından dolayı yurtdışından kaliteli buğday ithal etmek zorunda kaldık. 19,5 milyon ton buğdayın yanında ofisin geçtiğimiz yıl elinde kalan 1 milyon ton gibi bir ürün vardı. 21 milyon ton ihtiyacı karşılıyordu ama kalite yetersizliği sebebiyle ithal buğday edildi. Çiftçi ürünün sulanması gerekiyor sulamıyor, sulanmaması gerekiyor suluyor. Erken veya çok geç harman yapıyor bu da kaliteyi düşürüyor. Geleneksel yöntemlerle çiftçiler yapmaya çalışıyorlar. Fakat ürünlerinde kaliteyi düşürdükleri gibi tarlalarını da öldürüyor.
* Konya çiftçisinin bir diğer sıkıntısı ise MEDAŞ’a olan borçları. Bu noktada bu borçların iyileştirilmesi noktasında neler yapılabilinir?
– Daha önce devlet tarafından yönetilen MEDAŞ, 6 aylık periyotlarda tahsilat yapılıyordu. MEDAŞ’ın satılmasıyla her ay fatura çıkarma yoluna gidildi. Çiftçi aylık bir gelire sahip olmadığı için borçlarını ödeyemez duruma geldi. Bu konuyla alakalı önemli çalışmalar yaptık. İlk iki yıl 6 aydan aya devam etmesi ondan sonraki iki yıl için de 3 aydan 3 aya, ondan sonra ki iki yıl aydan aya tahsilat yapılması konusunda çaba sarf edildi ama bir sonuç alınamadı. Diğer taraftan devlette parasını aydan aya istiyormuş. Bu noktada tarım kesiminden borçların altı aydan altı aya tahsili için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Bunu sık sık vurgulamak gerekiyor. Borçlarla ilgili de şuan da uygulamakta olan kamu alacaklarına yönelik yapılandırma kapsamında tarımsal elektrik borçları da yapılandırılmalı. Bu şekilde hem MEDAŞ alacağını tahsil eder hem de çiftçi mağdur olmamış olur.
Merhaba
Tarım-Hayvancılık
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.