Balkanlar Sanki Bizim İl'lerimiz
Konya Aydınlar Ocağı’nın Salı Sohbeti’nde, “Evlâd-ı Fatihan Yurdu” Balkanlar’a yaptığı seyahat izlenimlerini anlatan Konya İl Özel İdaresi Genel Sekreter Yardımcısı Abdüssettar Yarar, “Balkanlar sanki bizim ‘il’lerimiz! Oraları gezerken bunu hissediyor ve duyuyorsunuz” dedi. Balkan memleketleri Bosna-Hersek, Karadağ, Arnavutluk, Makedonya ve Kosova’ya geçtiğimiz sene kasım ayında resmi olarak ve davet üzerine yaptıkları bir haftalık gezide edindiği intibalarını “DİA Sunumlu” olarak anlatan İl Özel İdaresi Genel Sekreter Yardımcısı Abdüssettar Yarar, daha çok Bosna-Hersek ile Makedonya ve Kosova izlenimlerine yer verdi. Bu intibaları İl Genel Meclisi’ne bir rapor halinde sunduğunu da belirten Yarar, konuşmasına “Evlâd-ı Fatihan, Sultan Fatih’in orada bıraktığı mirası tümüyle ifade eden bir kavramdır. Fatih’lerin soyu anlamına da gelir. Balkanlar’da yaşayanlar bizim kâdim kültürümüzün devamıdırlar” diyerek başladı. Rumeli’ye 1356’da geçen Osmanlı’nın, oralara “balta girmez, çok sık ormanlık” anlamına gelen “Balkan” adını verdiğini kaydeden Yarar, “Bir cihan devleti olarak Osmanlı, Balkanlar’a gittiğinde oralarda yaşayan halka ve toplumlara hiçbir tahakkümde bulunmadı. Bu bölgede yaşayan insanları ve toprakları siyasî, ticarî ve dinî olarak etkilediği gibi sosyal alanda da camileri, köprüleri, han, hamam ve kervansarayları, medreseleri ve evleriyle de büyük tesir bırakmıştır” dedi. Balkanlar’a İslâm’ın 13. Yüzyılda girdiğini ve yayılmasını da tekke ve zaviyelerde teşkilatlanan tasavvufî hareketlerin sağladığı gerçeğini de dile getiren Yarar, “O dönemin sosyal ve kültürel müesseseleri tekke ve zaviyelerdi. Bektaşilik, Halvetilik, Mevlevilik, Melamilik, Rufailik ve Nakşibendilik gibi tasavvufi kuruluşlar dün olduğu gibi bugün de açık olan tekkelerde yaşamakta, insanlara sanat ve zanaat öğretmek suretiyle yaşatılmaktadır. Bosna’daki Blagay Tekkesi, Balkanlar’ın tasavvuf üssüdür” diye konuştu.“İSLAM OLMAZSA BİZ OLMAYIZ”DİA sunumlu konuşmasında daha çok “iyi insanların bölgesi” anlamına gelen Bosna’dan söz eden Yarar, “Bosna’nın 1463’de Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedildikten sonra çıkarılan bir fermanla gerçek Hıristiyanlara dini, sosyal ve kültürel açıdan dokunulmadı. Halbuki Bosna 1992-95 yıllarında yakılıp yıkıldı. 100 bin Boşnak Sırp ve Hırvatlar tarafından şehid edildi. Bosna şimdi de yakılmaktadır. Bir hafta önce Osmanlı yazma eserler ile devlet arşivi ve büyük bir koleksiyonun bulunduğu kütüphane yakıldı. Bosna’daki saldırı ve operasyonların arkasında Hırvatların olduğu ifade ediliyor” dedi. Saraybosna, Mostar, Gorajde, Travnik şehirlerinden de bahseden Yarar, Bosna’nın Türkiye’nin ileri karakolu olduğunu ve Bosna’nın düşmesi durumunda İstanbul’un tehlikeye gireceğine dikkati çekerek bütün camilerin minberlerinde Türk bayrağı ile Osmanlı dönemi bayrağının asılı olduğunu söyledi. Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nin kurucu devlet başkanı Aliya İzzet Begoviç’den de bahseden Yarar, onun “Boşnakları “Boşnak” yapan, Hırvat ve Sıplardan ayıran onların dinidir. O olmazsa biz olmayız” sözünü hatırlattı.Yarar, Bosna’dan sonra Karadağ, Arnavutluk, Kosova ve Makedonya’daki cami, köprü, han, hamam ve diğer tarihî eserler ile Prizien, Priştina, Üsküp, Kalkandelen, Manastır, Resne, Ohri gibi şehirleri tanıtarak sözlerini “Bu şehirlerin sokaklarında gezdiğiniz vakit kendinizi, sanki bir Anadolu şehrini geziyormuş gibi hissediyorsunuz. Bundan dolayı Balkanlar sanki bizim “il”lerimiz” şeklinde tamamladı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.