'Beyaz Türkler' çözülmeden ülkede taşlar yerine oturmaz
Sebataistler’in Türk Modernleşmesine Etkileri konusunda ilginç ve çarpıcı açıklamalar da yapan Dr. Mustafa Güçlü, Sille Kültür Evi’nde gerçekleşen sohbetinde, sebataistleri anlamak babında İsrailoğulları’nın tarihini kronolojik sıralamayla özetledi. Kudüs’ün İslâm orduları tarafından 638’de fethedilmesiyle birlikte Yahudilerin, İslâm coğrafyasından çıkıncaya kadar özgür kaldıklarına ve hiçbir zulüm görmediklerine dikkati çeken Güçlü, “Türkiye’de kriptoların, yani “Gizli Yahudiler”in ve Müslüman Türk kökenli görünenlerin meselesini, Cumhuriyet’in dönüşümünü çözmeden hiçbir taşı yerli yerine oturtamayız” dedi.
Yahudi inançları ile kitaplarının neler olduğu hakkında da bilgi veren Dr. Güçlü, konuşmasının ana temasını oluşturan sebataistlerle ilgili olarak 1626’da doğan ve Kabbala düşüncesine bağlı olarak yetişen Sebatay Sevi’ye getirdi. Mesih inancının Yahudi toplumunda mesih inancının yerleşik olduğunu, tarihleri boyunca bir kurtarıcı beklediklerini ifade eden Güçlü, Sebatay Sevi’nin 31 Mayıs 1665’te İzmir’e gelerek Mesihliğini ilân ettiğini ve kendisine inananlar olduğu gibi inanmayanların da çıktığına işaret ederek şunları söyledi: “İzmir hahamları kendisini dönemin padişahı IV. Mehmed’e şikâyet ediyorlar. Sapık düşünceleri ve sahte mesih inancını yaydığı gerekçesiyle idam cezasına çarptırılıyor. Saraydaki Yahudi hekimler, kendisine “Bu cezadan ancak Müslüman olursan, İslâm’ı kabul edersen kurtulursun” diye akıl veriyorlar. O da Müslüman olarak “Mehmet” ismini alıyor. Bu arada, halkın büyük çoğunluğu “Bu da sahtekâr ve yalancı çıktı” diyerek Ortodoks inancına geri dönerken 200 Yahudi ailesi, “Bir hikmeti var. Bir bildiği var. Kendisine inanıyoruz. Bunun yaptığı doğrudur” diyerek Sebatay Sevi gibi din değiştiriyorlar. Onlarda görünüşte Türk ve Müslüman yazdırıyorlar kimliklerini. Ama özlerinde Yahudiliklerini koruyorlar. Onlara biz “Dönme” diyoruz. Batılılar ise “Sebataist”.
SEBATAİSTLER VE DÖNÜŞÜM
Yahudi dönmesi Sebatay Sevi’ye inanan 200 Sebataist ailenin daha sonra Selanik’e yerleştiklerini ve 1689’da bu cemaatin, Sevi’nin vefatından sonra Kapaniler, Karakaşiler ve Yakubiler olmak üzere üçe bölündüklerini anlatan Güçlü, Müslüman ve Türk görünümlü kripto (gizli) Yahudiler ile ilgili şu bilgileri verdi.
Yahudilerin ikibin yıllık hedefleri; başkenti Kudüs olmak üzere Kutsal İsrail’i kurmak. İster Mesihci Sionizm olsun, ister Siyasal Sionizm olsun bütün hedefleri aynı. İngilizler ise, Büyük Britanya’yı ayakta tutmak için başlarına büyük dert açan hilafetin kaldırılmasını istiyor. Bunların gerçekleştirilmesi için Osmanlı’nın yıkılıp parçalanması gerekiyor. 1. Dünya Harbi çıkartılarak bu isteğin gerçekleşeceği bir ortam hazırlanıyor. Jön Türkler örgütlendiriliyor. İttihat Terakki bunlarla işbirliği yapıyor. Selanik, bu sebataist dönme devşirme takımının işlerinin tamamen merkezi oluyor. Özellikle Jön Türkler, buralarda örgütleniyor. Mason dernekleri Selanik ve Makedonya’da kuruluyor. İttihat Terakki de, bu arada II. Abdülhamid’i hal ederek iktidara gelip ülkeyi yönetecek. Onların da vatanı, batı prensiplerini uygulayarak bu doğrultuda kurtarmaktan yana bir düşünceleri var. Neticede Batı tipi Türk modernleşmesi veya dönüşümü için bir kahramana ve bir kadroya ihtiyaç vardı. İşte bu kahraman Mustafa Kemal. Mustafa Kemal, Şemsi Efendi’nin okulunda okudu. Şemsi Efendi’nin okulu tamamen sebataist okulu. Orada sebatayist olmayan okumazdı. Ilgaz Zorlu’nun “Evet. Ben bir Selanikli’yim” kitabını okursanız, orada aynen yazar. Mustafa Kemal, bu sebatayist kadroyu Selanik’te iyi tanıdı. Çünkü onlar modern okullar açmışlardı. Batılı gibi giyiniyor ve batılı gibi yaşıyorlardı. Kadın, içki, eğlence hepsi vardı. Dolayısıyla bu dönüşümde Müslüman-Türk ve doğulu bir toplumun Batılı bir Türk toplumu olması için bir kahraman lazımdı. Bu kahraman ve Selanik’teki kadro, batılı hayat tarzını benimsemiş bir kadrodan oluşması gerekiyordu. Onun için 1924’de Batılılaşma dediğimiz Modern Türk Toplumu’nun oluşturulması için mübadele çıkartıldı. Buradan Hıristiyanlar gönderildi, Selanik’ten sebataistler getirildi. Türkiye’ye geldikleri zaman nüfus idareleri, tapu daireleri, askerlik şubelerinde pek çok yerde yangınlar çıktı. Seydişehir’de nüfus idaresi, tapu dairesi ve askerlik şubesi aynı anda yandı. Böylece milletin nüfus kütüğü yok oldu. Harf inkılabı yapıldı. Arkasından herkese yeni bir soyadı verildi. Yanılmıyorsam Cemil Meriç, “bir soysuz muyuz da soyadı kanunu çıkarıyorsunuz? Hepimizin soyu sopu belli” diye karşı çıktı. Sonuçta soysuzlara soy bulundu. Mesela, Konya’da Saray Sineması’nın mülkiyeti Rutkay Aziz’in dedesinin üstüne çıktı. Rutkay Aziz nere, Konya nere. Ülke yeniden tanzim edilirken, tapular mapular yeniden düzenlenirken Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden büyük zenginlikler işte bu kadroya zimmetlendi. Türkiye’nin pek çok yerinde devasa araziler verildi bu ailelere. Osmanlı’nın o boğazdaki yayıları da bu ailelere peşkeş çekildi. Vakıflar, ülkenin bütün yeraltı ve yerüstü zenginlikleri bu ailelere verildi. “Beyaz Türkler” dediğimiz bu kadro paylaştı.
TARİKATLAR VE SEBATAİSTLER
Bu arada Halveti tarikatının Aziz Mahmut Hüdai dergâhından başlayarak Melamilik, Bektaşilik ve Mevlevilik’i ele geçirdiler. Oraların şeyhliğine kadar yükseldiler. Şeyhleri bile bunlardan oldu. Türkiye’de 1950’den sonra yavaş yavaş Anadolu çocukları okumaya başladı. Tabandan tepeye doğru yavaş yavaş tırmanıyoruz. Ama görünen ve görünmeyen tepe hâlâ onların elinde. Komünistler onlardan, Kapitalist onlardan, Libaral onlardan, İslamcı onlardan, Türkçü onlardan, Kemalist onlardan, İttihatçı onlardan.. Yani her türlü fikrin sahibi onlar, kavgasını aşağıda bizimkiler veriyor ve bizimkiler ölüyor. Meselâ Komünist Partisi’nin genel sekreteri bir sebataist. TİP’in başkanı Mehmet Ali Aybar’a bakıyorsunuz sebataist çıkıyor. Dinç Bilgin’e bakıyorsun dedesi bilmem ne mason locasına bağlı bir sebataist.. Bezmen’ler, İpekçi’ler, Şanlı’lar, Mısırlı’lar, Ahmet Emin Yalman’lar, Tansu Çiller’ler hepsi sebataist.Yani Türkiye, bütün bu kriptoların (gizli yahudiler) ve Müslüman Türk kökenli görünenlerin meselesini, Cumhuriyet’in bu dönüşümünü çözmeden hiçbir taşı yerli yerine oturtamayız. Hepsi havada kalır. Her önüne gelen körlerin fili tarifi gibi Türkiye Cumhuriyeti’ni yorumluyor. Tam tanımlayabilmek için artık gözlerimizin fili görmesi lâzım.”Karşılıklı olarak soru-cevap şeklinde iki saate yakın devam eden sohbetin sonunda Güçlü, sözlerine “Sorugulayıcı ve araştırmacı ruha sahip yeni genç nesillerin bunu sağlayacağını ümit ediyorum” şeklinde son verdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.