Botokslu Dudaklar Patlasa Ortalık Sel Olur!
Ayaklarım yerden kesiliyor. Öfke nöbetlerim son buluyor. Sanki üstüme yapışıp kalmış örümcek ağlarından teker teker arınıyorum. Detayları es geçerek daha pratik yaşamaya başlıyorum. Ansızın seyahat boyunca bana eşlik eden bavul takılıyor gözüme ve uzun uzun düşünüyorum. İstanbul’ da yaşadığım süre içinde bunca eşyaya ihtiyaç duyarken nasıl oluyor da günler boyunca küçücük bir bavula hayatımı sığdırabiliyorum? Sorumun cevabı da geliyor akabinde…
Demek ki varlığına ihtiyacım olmayan şeyler var etrafımda, onlarla oyalanarak vakit kaybediyorum. ‘Nane şekeri isteyen var mı?’ Bu cümle öyle garibime gidiyor ki dalgın bakışlarımı camdan alarak otobüsün girişine doğru yöneltiyorum. Koyu renk gömlek giymiş esmer tenli adamın elindeki floresan gibi parlayan nane şekeri paketleri çarpıyor gözüme. Tam da içimden ‘Hoppala! Nane şekerinin burada ne işi var yahu?’ diye soracakken, can alıcı açıklamayı kendiliğinden yapıyor bizim satıcı!
‘Midesi bulananlar için nane şekerim var, efendim’ Ve defalarca tekrarlıyor…Benim çok köşeli jeton nihayet düşüyor! Hımm! Tabii ki nane şekeri satışı olmalı çünkü uzun yolculuklarda şikâyetleri bulunan insanlar, ihtiyaç duyuyor.
İnsan, fıtratı gereği ihtiyaçları doğrultusunda hayatını yönlendiren bir varlık. Lâkin toplumsal baskıların devreye girmesiyle ‘pseudo ihtiyaçlar’ ortaya çıkıyor. Örneğin fizyolojik ihtiyacımızı gidermek amacıyla yemek yemeliyiz değil mi? Tamam ama sağlığımız için besin almamızın ötesinde niçin lüks sofralarda gösteriş uğruna garip süsler yapılıyor, üstüne kuşlar böcekler konduruluyor? Niçin, bilmem kaç bin dolarlık havyar servis ediliyor, açık büfelerde gereksiz tüketim almış başını gidiyor? Bir öğün yemeğe israf ölçüsünde para harcanıyor? Çünkü toplumsal baskılar sonucu pseudo ihtiyaçlar ortaya çıkıyor. Ve zihinlerimiz, onlara sahip olmak için şartlanıyor!
Para kazanmaya ihtiyacımız var, çünkü onunla geçimimizi sağlıyoruz değil mi? Peki ama zenginlikleri dillere destan insanların bile daha fazla kazanmak uğruna yaptığı yolsuzluklara ne demeli? Oradan buradan vergi kırpıp, hayali ihracatla uğraşıyorlar. Üstelik onların durumu gayet iyi, paraya ihtiyaçları yok ki! Lâkin paraları tomar tomar biriktirmek, toplumsal baskılar sonucunda oluşan pseudo ihtiyaçlar gereği. Pseudo ihtiyaçlar, parayı öyle bir yerde konumlandırmış ki kardeş kardeşin kanını üç kuruşluk miras için akıtıyor.
‘Dış görüntü’ önemli çünkü sosyal ilişkilerimiz gereği üstümüz başımız derli toplu olmalı değil mi? Peki, bunun ötesinde yaşananlara ne demeli? Botokslar, silikonlar falan… Bir bakıyorum ki yüzü gözü gayet düzgün olan insanlar, güzellik uğruna bıçak altına yatıyor! Çünkü güzel görünüm için pseudo ihtiyaçlar ortaya çıkıyor, toplumsal baskılar sonucu. Ve zihinler şartlanıyor, olmazsa olmaz kurallar yapılanıyor.
Kim ne derse desin ben asla tasvip etmiyorum, botoksla şişirilmiş dudak gördüğümde hipnotize oluyorum ‘Acaba arı sokmuş olabilir mi?’ diye endişeleniyorum. Gelin görün ki onca risk taşımasına rağmen o kadar çok kişi başvuruyor ki bu yönteme, dudaktaki botokslar dökülürse ortalık sel olur.
Melda Bekcan
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.