ÇADIRDA HAYAT
Kara çadırların ne kapısı vardır çelikten, ne de alüminyum doğrama pencereleri! Vardır elbet onların da çulu, sitili, keçesi ve ocağından yükselen alevleriyle ortalığı aydınlatan odun ateşi.
Bir de oturgun çuvalı, yüklüğü, orta direği ve karasineği…
Kara çadır is tutmaz, kirlenmez ve yıkanmaz.
Çadırda birçok şey keçi kılından ya da koyunyününden yapılır.
Kara çadırda yanlara perde olarak takılan sitiller, yere oturmak için serilen çullar, elbiseleri koymak için dokunan ala ve oturgun çuvallar, ipler ve eşeğe, ata ya da deveye yük yüklemek için dokunan eğer ve palanlar, hep keçi kılından örülür ya da dokunur. Keçeler, İngiliz kilotu diye adlandırılan pantolonlar, kepenekler, çoraplar, kazaklar ve seccadelerse hep koyunyününden yapılır.
Çadır hayatının büyük bir bölümünde, sürülerin etinden, sütünden, postundan, boynuzundan ve kılından elde edilmiş ürünler hâkimdir.
Er meydanı bulunamazsa, Kırkpınar güreşlerinin antrenman sahasıdır kara çadırlar.
Sevgi, saygı, paylaşma, dertleşme, dövüşme ve barışma aynı çadırda olur, yine aynı çadırda buharlaşır, kaçışıverir aramızdan.
Birlik ve beraberlik bir hayat dersidir orada. Yükler paylaşılır, işler bölüşülür, bazen gülüşülür; ama çoğunlukla ciddiyet hâkimdir hayata.
Akşam olup, yat vakti geldiği zaman önce gaz lambasının ateşi söner. Bu ilk uyarıdır çocuklar için, asıl uyuma vaktinin gelmesi ocak ateşinin tamamen sönmesi ve çadırda yan yana yatan sekiz kardeşin büyük bir kısmının uykusu, anlatacak hikâyelerinin bitmesiyle başlar ve horoz ötümüne kadar devam eder.
Sınırsız dağların sınırlı hayat tarzıdır çadırda hayat.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.