Devlet sanatın neresinde olmalı?
Gültekin Avcı*Bugün
Devlet sanatın neresinde olmalı?
Sana ne bu konudan, sanatçı mısın" diyen aklı evvellere cevabım hazır.
Ben de bir sanat tüketicisiyim ya.
Sanat, sanatçılar için mi yapılıyor yoksa sanata ilgi duyanlar için mi?
Eleştiri hakkı, sanat eleştirmenlerinden de önce sanatın arz edildiği kitleye aittir.
Sanat, sanat için de, toplum için de yapılsa böyledir.
Bir ülkede "devlet sanatçılığı" kurumu varsa, sanat ve devlet kuşkusuz iç içedir.
Devletin bizzat icracılık yaptığı bu modelde, sanat ve devletin birbirini etkilemesi kaçınılmaz.
Ülkemizde sanata devletçe ayrılan kaynakların çoğu, sanat alıcısı olan kitlenin yerine, idari bürokrasi tarafından tüketilince önemli bir sorun beliriyor.
Protestocular ne diyor?
Başbakan'ın sözleri sanat ve devlet ilişkilerinde kadim 2 düşünceyi hatırlatıyor.
Birinci gruptakilere göre devlet ve sanat iç içedir, devlete ait her türlü imkânla sanat ve sanatçının desteklenmesi gerekir.
İkinci gruptakiler, devlet ve sanatın birbirinden bağımsız olduğu fikrinden hareketle, devletin sanata asla ve hiçbir gerekçeyle müdahale etmemesini savunanlardır.
Teklif edilmesine rağmen hayatı boyunca hiçbir devlet desteğini kabul etmeyen, bunu ahlaki normları ve felsefesiyle bağdaştıramayan Ernest Hemingway gibi sanatçılar var.
Bizde de aralarında Sezen Aksu, Selim İleri, Fikret Otyam, Nilüfer, Gazanfer Özcan ve Müşfik Kenter gibi devlet sanatçılığını reddeden isimler var.
Fotoğraf sanatçısı Ara Güler'in sözleri benim için de çok önemli.
Güler bir röportajında şöyle demişti:
"Ancak komünist ülkelerde devletin sanatçısı olur. Oralarda göğüsleri madalyadan geçilmeyen bir sürü adam görürsünüz sokaklarda." (Yeni Şafak 18.11.2005)
Başbakanı protesto edenler, sanat ve devlet etkileşimleri konusunda bu iki zıt düşünceyi hercümerç edip sanat ve sanatçı lehine korunması gereken farklı bir sistemden yanalar.
Onlara göre devlet, sanat ve sanatçıya tüm imkânlarıyla destek olmalı, ama devlet sanat faaliyetine asla müdahale etmemeli.
Sanata oportünist ve tam ekonomik bir yaklaşımdır bu.
Gölge etme ama parayı da eksik etme.
Sanatın ve sanatçının devletten de halktan da bağımsız olduğu kabul ediliyorsa, devlet ve sanat arasında hiçbir ilişki/destek olmaması beklenir.
Zira tam bağımsız bir sanat ancak bu şekilde üretilebilir.
Devletler, çoğunlukla giydikleri hükümetlerin elbiseleriyle arzı endam ederler.
Her dem hükümete ve dayandığı kitlelere salvolar yapıp da hem devlet desteği hem de bağımsızlık isteyen bir sanat(çı), Bacon'un Atlantis'in de veya Thomas More'un Utopia'sında yer bulabilirse de, hakikat dünyasında imkânsıza talip demektir.
"Devleti eleştirmek sanatın muhalif karakteri gereğidir" diyebilirsiniz.
Fakat sanat devletle dans ettiği sürece, bunun hiçbir zaman hiçbir yerde olmayacağını da sanırım bilirsiniz.
Başbakan haklı mı?
Bence "devlet sanatçılığı" kurumu, sanatı siyasallaştırmanın resmi adıdır.
Sanatın muhalif kimliğiyle ve özgür duruşuyla bağdaşmaz.
"Bu ülkede sanat yapılacaksa onu da biz yaparız" türevi, Nevzat Tandoğan çağrışımlı bir saplantıdır.
Sanatın üniversal olduğunu kabul ediyorsak, devleti, ırkı ve milleti olmadığını da kabul etmeliyiz.
Sonuçta her sanat projesinin ve sanatçının dünya ölçeğinde veya bölgesel ölçekte talibi ve alıcı kitlesi oluşacaktır.
"Devlet Tiyatrosu", "Devlet Opera ve Balesi" gibi kurumlar devlet olmasaydı yaşayamazdı denilebilir.
Halkta yaşamayan sanat, hakikatte ölüdür.
Devlet desteğiyle soluk alıp vermek, makineye bağlanmış talihsiz bir beden gibidir.
Ölmüştür, ama aldığı soluklar sizi aldatır.
Peki, sonuç ne, devlet tiyatroları özelleştirilsin mi?
Usta haklıdır vesselam.
Muhafazakâr sanat bir başka yazıya...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.