Hürrem'e gazel yazan Kanuni'yi daha çok sevdim çünkü...

Hürrem'e gazel yazan Kanuni'yi daha çok sevdim çünkü...
Vatan yazarı Reha Muhtar, Muhteşem Yüzyıl tartışmaları sürerken, dizinin ideolojiden sıyrılmış "insani" yönlerini değerlendirdi. İşte o yazı...

Bir televizyon dizisinin tarihten kırpıştırdığı kırıntılar, atalarımızın hayatlarını bizler gibi "insan" gibi yaşadığını gösteriyor...

Viyana kapılarına dayanan, üç kıtaya bayrak diken Muhteşem Süleyman da bizim gibi aşık oluyor...

O da gülüyor...

O da bir kadının cilveleriyle kendinden geçiyor...

Onu elde etmek için de iki kadın savaşıyor...

Onun annesi Valide Sultan da bu savaşta ilk erkek çocuğu Mustafa'nın annesi Mahidevran Sultan'ı tutuyor...

Yeni olan Hürrem'i zindana attırıyor...

***



Çok değerli bir erkek evlat...

Bir anne ve ona çocuk verip aralarında kıyasıya savaşan iki kadın...

Ne kadar bize benzeyen bir öykü bu...

Annesinin "Hürrem'i zindana attığını" öğrendiğinde, ertesi sabah hergün ziyaret ettiği annesini ziyaret etmeyen Kanuni ne kadar gerçek hayatın içinden bir parça...

Ne kadar sevimli...

Aşık bir erkek haliyle ne kadar duyarlı...

***


Osmanlı'nın bu muhteşem imparatorunun, hayatının insani yönleriyle bilinmesinin ve izlenmesinin, onun "muhteşemliğini ve karizmatikliğini zedeleyeceğini" düşünmek, onun anısını rencide edeceğini varsaymak, hayatı yok saymak demek...

Lady Diana'nın ölümünü hatırlayorum şimdi...

Diana, Prens Charles'ın karısıyken, Mısırlı bir işadamının arabasında kaza geçirdi...

Kraliyet ailesi, tıpkı bizde "Kanuni dizisinin yasaklanmasını isteyenler gibi", Diana'yı aforoz ettirmeye çalışıyor, onun cenazesine katılmamayı düşünüyordu...

Günlerce Londra dışındaki şatolarında kaldılar, sırf cenazeye katılmamak için...

Oysa halk, inişli çıkışlı hayatı olan, kendilerine benzettikleri duygusal Diana'yı sevmişti...

***



Diana'nın hayatı İngiliz Kraliyet ailesi için aforoz edilecek bir hayat olabilirdi...

Ne ki, halk çiçeklerle, sevgi seli haline gelen gözyaşlarıyla Diana'yı uğurlamak istiyordu...

Kraliçe Elizabeth'i, İngiliz Başbakanı Tony Blair neredeyse ültimatom vererek ikna edebildi...

Diana kazanmıştı...

Halk kendisi gibi olan kadını, çok sevdiği Kraliçe'ye karşı ezdirmemişti...

Çünkü Diana onlar gibi etten, kemikten, duygudan ve zaaflardan oluşan bir insandı...

***



Viyana kapılarına dayanmış...

Babasının ve dedesinin yapamadığını yapmış Rodos'u almış...

Üç kıtaya Osmanlı'nın bayrağını dikmiş...

Bunlar bir "kahramanın" kahramanlıklarından kesitler...

Ancak o kahraman, bir süpermen değil...

O kahraman bir insan...

Bizim gibi etten, kemikten...

Duygudan, sevgiden...

Onun da aşık olduğu bir kadın var...

Onun için de savaşan bir başka kadın var...

Onun da bir annesi var...

O annenin oğlunun bir ara ortada kaldığı bu gönül savaşında tuttuğu taraf var...

Onun da annesine karşı serzenişleri var...

***


Kanuni'yi sevdim...

Hayatındaki kesitlerden sevdim...

Hürrem'e olan aşkıyla sevdim...

Hürrem'in cilvelerinden, gerçek bir erkek gibi etkilenmesinden haz aldım...

Aşık olduğu Hürrem'i, sarayın hakimi annesine karşı korumasından keyif aldım...

İnsan Kanuni'yi, zafer kazandıran Kanuni'den daha büyük bir ilgiyle izledim...

***



Çünkü kahramanların kahramanlıkları zaten tarih kitaplarında yazıyor...

Oysa kahramanların "insanlıkları, hayatları, cesaretleri, zaafları, iradeleri" bizden olan tarafları daha bir ilginç, daha bir yakın...

Ben iddia edilenin aksine Mustafa filmini de ağır duygusal türbülansların içinden geçerek seyrettim...

O filmi izledikten sonra hiç de bazılarında olduğu gibi, Atatürk gözümde küçülmedi...

Tersine büyüdü...

Yalnızlıkları ve insanlıkları, beni ondan uzaklaştırmadı...

Beni ona yakınlaştırdı...

***



Dün interneti karıştırırken, şair Mustafa Çimen tercümesinden Kanuni'nin büyük aşkı Hürrem'e yazdığı Gazel'i okudum...

***



KANUNİ'NİN HÜRREM'E YAZDIĞI GAZEL

Benim birlikte olduğum,

sevgilim, parıldayan ayım,

Can dostum, en yakınım,

güzellerin şahı sultanım.

Hayatımın, yaşamımın

sebebi Cennetim,

Kevser şarabım,

Baharım, sevincim,

günlerimin anlamı, gönlüme

nakşolmuş resim gibi

sevgilim, benim gülen gülüm,

Sevinç kaynağım, içkimdeki

lezzet, eğlenceli meclisim,

nurlu parlak ışığım,

meş'alem.

Turuncum, narım, narencim,

benim gecelerimin, visal

odamın aydınlığı,

Nebatım, şekerim, hazinem,

cihanda hiç örselenmemiş, el

değmemiş sevgilim.

Gönlümdeki Mısır'ın Sultanı,

Hazret-i Yusuf'um,

varlığımın anlamı,

İstanbul'um, Karaman'ım,

Bütün Anadolu ve Rum

ülkesindeki diyara bedel

sevgilim.

Değerli lal madeninin çıktığı

yer olan Bedahşan'ım ve

Kıpçağım, Bağdad'ım,

Horasan'ım.

Güzel saçlım, yay kaşlım,

gözleri ışıl ışıl fitneler

koparan sevgilim, hastayım!

Eğer ölürsem benim vebalim

senin boynunadır, çünkü

bana eza ederek kanıma sen

girdin, bana imdad et, ey

Müslüman olmayan güzel

sevgilim.

Kapında, devamlı olarak seni

medhederim, seni överim,

sanki hep seni öğmek için

görevlendirilmiş gibiyim.

Yüreğim gam ile,

gözlerim yaşlarla dolu,

ben Muhibbi'yim,

sevgi adamıyım,

Bana bir şeyler

oldu, sarhoş gibiyim.

Bir hoş hale geldim.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.