Konya'da Ömer Belviranlı'ya vefa gecesi
Konya Aydınlar Ocağı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürü Sanatçı Ömer Faruk Belviranlı’nın doğumunun 60, sanatının 45. Yılı olması münasebetiyle saygı gecesi tertip etti. İl Halk Kütüphanesi Salonunda yapılan Selçuklu Salı Sohbetlerinde hayatı ve hatıralarını anlatan Belviranlı Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu ile musiki de icra etti.
Programın açılış konuşmasını yapan Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü, sanatının 45. yılına erişen Belviranlı’yı tebrik ederek musikini Türk ve İslâm kültüründe önemli bir yere sahip olduğunu anlattı.
Daha sonra kürsüye gelen Sanatçı Ömer Faruk Belviranlı, kendisi için düzenlenen müstesna program için teşekkür ederek söze başladı ve “Hz. Mevlâna’nın dediği gibi, kula vefası olmayanın Hakk’a da vefası olmaz. Vefa gösterip bizi davet ettikleri için Aydınlar Ocağı teşekkür ediyorum. Konya'nın bir evladı olmak hakikaten bir şereftir. Hazreti Mevlâna’nın, Hacıveyiszade’nin, Tahir Büyükkörükçü hocanın memleketinden olmak hakikaten çok büyük bir şeref. İyi ki Konyalıyım” dedi.
Amcası Dr. Ali Kemal Belviranlı’nın Konya ve Türk kültüründeki yerinden de bahseden Belviranlı, “Onun yeğeni olmak da bizim için ayrı bir şeref. O, günümüzün en entelektüel insanıydı. Gittiğimiz pek çok yerde kendisinden güzel sözlerle bahseden insanlarla karşılaşmaktan mutluluk duyuyoruz” diye konutu.
Çocukluk yıllarından bahseden Belviranlı, “Babam ve amcam sayesinde bulunduğum ortamlarda hep musiki ve sohbet vardı. Öyle bir ortamda yetiştik. Babam bizi sömestri tatillerinde umreye götürürdü, orada Ali Ulvi Kurucu ve Ziya Kurucu hocaların evinde kaldık, sohbetlerinden istifade ettik” diyerek sözlerini sürdürdü.
Çocukluk ve gençlik yılların nasıl geçtiğini de anlatan Belviranlı, “Sohbetlerde, zikirlerde ellerimizi dizimize vurup ritim tutarak musikiye aşina olduk. Fevzi Özçimi, Muammer Tolasa, Ahmet Naci kağnıcı, diş hekimi Nuri Yılmazgil, Nuri Baş gibi insanların sohbetlerinde bulundum. Bizim eğlencemiz böyleydi. Televizyonu 20’li yaşlarımızda ancak gördük” dedi.
Eğitim hayatına dair bilgiler de veren Belviranlı, “1964 yılında Konya’da doğdum. Babam beni Konya İmam Hatip Lisesine yazdırdı, oradan mezun oldum. Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğunu 1990 yılında kazanarak oranın sanatkârı oldum. Buna hamd ediyorum. Konya maalesef bu topluluğu çok fazla bilmiyor” diye konuştu.
11 yıldır Ankara’da bulunduğunu kaydederek görevleri hakkında bilgi veren Belvrianlı, “Kendimiz talep etmeden belli mevkilere gelmemiz Allah'ın lütfudur. Dünya mevkileri bizi ilgilendirmiyor. 2002 yılında Ankara’da bir müdürlük görevi verildi. Sonra Güzel Sanatlar Genel müdür yardımcısı oldum. Arkasından Genel Müdürlük görevine geldik ve sizleri orada temsil etmeye gayret ediyoruz. Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü geleneksel kültürün yaşatılmaya çalışıldığı bir kurumdur. Geleneksel unsurlara sahip çıkmaya gayret ediyoruz” diyerek sözlerini sürdürdü.
Merhum hafız Ahmet Kirtiş hoca efendiden ilim talim ettiğini, Hasan Hüseyin Varol ve Tahir Büyükkörükçü hoca efendilerin sohbetlerinde bulunduğunu anlatan Belviranlı, “Bende büyük emekleri var, hepsini rahmetle yâd ediyorum. Konya'yı hiçbir zaman unutmadım. Konyalı olmaktan da gurur ve şeref duyuyorum. Konya'yı temsil etme noktasında da üzerime düşeni yapmaya gayret ediyorum” dedi.
Belviranlı, Şeyh Nazım Efendi ile ilgili bir hatırasını da şöyle anlattı; “ Şeyh Efendi’nin babam ve amcam ile yakın dostluğu vardı. Musiki Topluluğu kurulduktan sonra Mevlâna İhtifalinde Konya’yı ziyaret etmişti. Sanatçıların soyunma odasına geldi. Burada bir kişi, semanın haram mı helal mi olduğunu sorunca, Şeyh efendi, (Evlat, ben o soruyu senin ne için sorduğunu fehmettim. Az önce sema edenleri seyrederken o semazenlerin bazılarının başlarında semaya odaklanan nuru göremedin mi? Eğer göremediysen o gözü atıver, zira o göz göz değildir) dedi. Sonra biri de (Musiki haram mı helal midir?) diye sordu. Ona da, (Oğlum, dinlediği musiki senin belden aşağına hitap ettiyse, sana haramdır. Benim kalbime nüfuz ettiyse, bana helaldir. Hazreti Mevlâna da öyle söylüyor, nereden bakıyorsan gördüğün şey onun içindedir, sen neyi arıyorsan o sensin evladım) karşılığını verdi.
Musikiye dair bilgiler ve veren Belviranlı konuşmasını şu sözlerle sürdürdü; “Türk Musikisi dini musiki ve lâdini musiki diye ikiye ayrılır. Dini musiki de kendi içinde ikiye ayrılır. Bunlar tekke ve cami musikisidir. Aralarındaki ana ayraç; tekke musikisinde sazın olmasıdır. Cami musikisinde saz yoktur. Biz maalesef camilerde cem olamadığımız için, aşkı aşk edemediğimiz için, cemaat şuurunu kaybettik. Toplu salavat ve da tekbir getirirken musikide uyumsuzluklar oluyor. Bakın, burada Salı sohbetlerinde de otuz kırk kişi olabiliyoruz. Biz Avrupa ülkelerine seyahat ettiğimizde camilere gidiyoruz. Orada çoluk, çocuk, aile, arkadaşlar, kadınlar namazı camide topluca kılıyorlar. Yemeği de orada yiyorlar. Hatta çocuklar maçı orada seyrediyor, satrancı orada oynuyor. Düğün yemekleri orada veriliyor ve hemhal oluyorlar. Almanya’da Belçika’da beş vakit namazlarını cemaatle kılan çocukları, gençleri görüyoruz ama biz burada çocuklarımızın ne yaptığını bilmiyoruz. Oysa biz küçüklüğümüzde cemaat şuuruyla yetiştik.”
Ali Kemal Belviranlı konuşmasından sonra Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu mutrıp heyetinin eşliğinde musiki icra ederek programı tamamladı. Program sonunda Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü ve Emekli Müftü Mehmet Emin Parlaktürk doğumunun 60, sanat hayatının 45. Yılı için hazırlanan vefa belgesi ile günün anısı olan kitabı Güzel Sanatlar Genel Müdürü Ömer Faruk Belviranlı’ya birlikte takdim etti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.