Srebrenitsa'da barışa yürüyüş sürüyor
Gezgin Enes Aktaş, Bosna-Hersek’in Srebrenitsa kasabasında gerçekleştirilen Marş Mira Türkçe karşılığıyla Barış Yürüyüşünü kaleme aldı. Dün oldukça güzel bir gün geçirdim, güne Türklerin, Almanların ve Korelilerin bulunduğu 5 gezgin kahvaltı ederek Saraybosna'da başladık. Sonrasında havanın güneşli olmasını fırsat bilerek, Srebrenitsa'ya doğru otostopa başladım ilk hedefim Tuzla'ya varıp geceyi orda geçirmekti. Beni alan Boşnak amca ile bir şekilde iletişim kurmayı başardım ve birlikte yola çıktık. Yolculuğa Kur'an'ı Kerim ile başlayıp Snoop Dogg ile devam ettik sonrasında karısı ile kantaron çiçeği toplayıp birlikte yemek ve dondurma yedik. Ama bütün günümü onlar ile harcamıştım ve sadece Osova'ya kadar gidebilmiştim. Gecenin karanlığında şehir merkezine kadar yürüdüm, şunu rahatça söyleyebilirim ki Bosna'nın en iyi gençleri Osova'da yaşıyor. Benzinlikte tanıştığım arkadaşlar önce bana sohbetlerini sonra da bir sürü yiyeceklerini paylaştılar. Yatabileceğim güzel bir park gösterdiler. Tek temennim bu güzel insanları bir daha görebilmek.
HİÇ TANIMADIĞIM İNSANLAR KÖFTE ISMARLADI
Ertesi sabah 5:30 gibi uyandım ve yola koyuldum. Yürürken bir yandan otostop için yer bakıyor bir yandan da geceden kalma tostumu yiyordum. 3 saatlik otostopun ardından Aliya İzzetbegovic konulu bol börekli bir yolculuk geçirdim, bu arada Balkanlardaki en ucuz ve güzel börekler Bosna Hersek'te. Şimdi ise Tuzla’da kahve içmek ve telefonumu şarj etmek için oturduğum kafede hiç tanımadığım bir insanın bana ısmarladığı köfteyi yerken bunları yazıyorum. Şuna inanıyorum ki bu yaptığım yolculuk sıradan gezilerimden daha büyük bir amaca hizmet ediyor.
SREBRENİTSA BARIŞ YÜRÜYÜŞÜ
İlk Marş Mira yürüyüşü Srebrenitsa soykırımının 10. yılında yani 2005'te yapıldı. Her yıl binlerce katılımcı ile yapılan bu yürüyüşü deneyimlemek ve hissetmek istiyordum. 2 marklık kahvemi içtikten sonra yeniden yola koyuldum, alana varana kadar daha birçok şey ısmarlandı ve cebime para koymaya çalıştılar. Tek sebebi ise Marş Mira’ya gittiğimi söylemiş olmam. Program ayın 8'inde yani iki gün sonra başlıyormuş. O zamana kadar burada kalıp Srebrenitsa hakkında daha çok şey öğrenmeye karar verdim. Tüm gece ekip lideri Edo ile küçük küçük sohbet etmeye çalıştık ama ortak bir dilimizin olmaması bizi kısıtlıyordu ona rağmen güzel bir bağ kurduğumuza inanıyorum. Çadırın içinde 8 erkek, dördü savaş görmüş 4'ü genç yeni edindiğim arkadaşlarım ile geceyi geçirdim. Ertesi sabah internet ve az İngilizcesi ile bana çok büyük yardımda bulunan arkadaşım Opane ile vakit geçirdim. Alanda henüz iletişim kurabildiğim tek insan oydu. 7 Temmuz gününe insanların sıcak gülüşleri ile başlayıp bir şekilde iletişim kurabildik. Bazen hiç konuşmadan anlaşırsınız, yeter ki tebessümü eksik etmeyin.
GÜÇLERİ SİLAHSIZ İNSANLARI ÖLDÜRMEYE YETİYOR
Yapılan onca zulüm yürünen onca ölüm yolu, gördüğüm kadarıyla üstünden yıllar geçmesine rağmen hiç değişmemiş. Bugün bile hala, Srebrenitsa silahlı Sırp polislerin eline bırakılmış durumda. Sanki bunu daha önce onlar yapmamış gibi hala buradalar ve gözlerimizin içine bakıyorlar. Yürüyüş başladığından beri karşılaştığım ilk polise selam verdiğimde Edo tarafından uyarıldım çünkü ben selamın aleyküm demiştim ama polis Sırp'tı ve selamımı almamıştı. Bu olay beni çok şaşırtıyor. Copları ve silahları var ama hala buradalar ve daha önce yaptıkları gibi bir anda silahsız insanları öldürmeye güçleri yetiyor, bunu yapmayacaklar diyebilen kimse yok. Asla ırkçı bir insan olmadım dünyayı paylaşmamız gerektiğine inanıyorum, ama bu adamlara baktığımda aklıma gelen onca yakılmış can, öldürülmüş insanların ardından nefret doluyor içim. Başaramıyorum ne olursan ol gel demeyi. Buraya geldiğimden beri araştırdığım konulardan biri de Aliya İzzetbegovic, çocukluğumun özgürlük savaşçılarından biri hakkında burada birçok bilgiye ulaşma fırsatım oldu yerel insanlara onun hakkında ne düşündüklerini sordum. Aliya İzzetbegovic hakkında ülke resmen ikiye ayrılmış durumda. Bir kesim diyor ki; O Srebrenitsa'yı sattı. Diğer kesim ise onun bir kahraman olduğunu söylüyor. Nezuk köyünde başlayan yürüyüşün ilk günü yerel halkın ikramlarına boğulduk. 40 kilometrelik yol boyunca neredeyse her 5 kilometrede bir kurulan ikram çadırlarında ya da yürüyüşçüler için açılan evlerde, yemek su kahve gibi çeşitli ikramlarda bulunuyorlar. 1.gün yol arkadaşım ayağı sakat 50 yaşındaki savaş gazisi Edo oldu, ekibimiz 14 kişiden oluşuyordu 8 genç, 6 savaş görmüş delikanlı. Edo'nun ayağında sakatlık olmasına rağmen içindeki inatçı keçi onun birçok insandan daha istikrarlı yürümesine sebep oluyordu, onunla yavaş ama istikrarlı bir şekilde sabah 9'da başladığımız yürüyüşü akşam 6 gibi Liplje'de bitirdik.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.