Çocukluğumuzda yaşadıklarımız... Kaybolan veya kaybolmaya yüz tutan güzellikler 2
üyük Sekerler Yaylası'nda ve Konya yolunun güney tarafındaki Kıraç yayla bölgesinde yetişen ot niteliğindeki kangal dikeni taze iken soyulur içi taze salatalık gibi çok lezzetlidir. Kangal büyüdüğü zaman başak çıkarır, dikenleri soyularak başağın et kısmı da yenir çok lezzetlidır. Sıyırma ve başağın bağırsağa ve hemoroite iyi geldiği söylenir. Yenikent Kasabası Akhan Yaylası tarafında birkaç defa yolda gelirken sıyırma yoldum bizim bölgenin sıyırmasının lezzetini vermemektedir. Bizim bölgede sıyırma halen bulunabilmektedir.
Eskiden kesilen hayvanların etleri buzdolabı olmadığı için incecik sıyırılarak üzerine un eleği, tülbent konarak sineklerin ete zarar vermesi önlenerek tuzlanmak suretiyle kurutulurdu. Bu kuru et Osmanlının savaş azığını oluşturan gıdalardan birisidir. Bakiye et saçta közlenerek tüketilir fazlası da kavurma (kıyma) yapılarak yemeklere katılır ya da misafir geldiğinde taze et olmadığı için yumurta ve soğan ilave edilerek mıkla isminde güzel bir yemek yapılırdı. Yine köylerde buğday yıkanarak, kaynatılıp kurtulduktan sonra değirmende kırdırılarak yoğurtla karıştırılmak suretiyle hamur haline getirilerek tarhana yapılırdı. Bu tarhana da çok lezzetli ve besleyici olup, Osmanlı askerinin savaş azığı olarak kullandığı çerez tipi bir gıda türü diye anlatılırdı. Nadirde olsa Eskil bölgesinde yine yemelik tarhana (çorbalık değil) yapılmaktadır. Keza, bu bölgede yağlı, yavan, menengişli ve çeteneli çüğçük(düğü) yapılırdı. Biz Çocukken üzümle karıştırarak veya bu cüğcüğü sütle ıslatarak içine üzüm atarak yerdik. Bunlar harika yiyeceklerdi.
Mayıs ayında ekinin başağı oluşup, sütten sertleşmeye dönme aşamasında buğday sapı ile yolunarak ateşte başaklar pişirilerek içinden buğday taneleri temizlenerek ütme yapardık. Çok lezzetli bir yiyecekti. Hatırladığım kadarı ile 1997 yılında olsa gerek Adıyaman’a teftişe gittiğimde fabrika idareciler ile birlikte Nemrut'a giderken yolda kır lokantasında yemek yedik. Lokantanın yanında ki tarlada buğday ekili idi. Lokanta sahibine tarlanın sahibi kim diye sordum, tarla bizim deyince biraz ekin yolsak izniniz olur mu başakları ocakta yakmadan ütebilir misiniz dedim. Lokantacı olur dedi. Pişirilen başakları bir büyük kap içinde getirdi. Kolları sıvadık ateşte kılçıkları yanan ütülmüş başağı elimizin içinde ezerek tanesini kılçığından temizleyerek bir güzel tükettik. Elimiz yüzümüz simsiyah is olmuştu. Benimle birlikte fabrika müdürü başta olmak üzere geziye katılan tüm personelde bu güzel yiyeceği tattı. Garsonlar ütmeyi müfettiş istiyor diye hayretlerini gizleyemediler. Halbuki müfettişte köylü çocuğu idi hayret edecek bir şey yoktu. Bizim ütme bölgede aksülemel yaratarak meşhur olmuştu. Şimdiki tabirle viral olmuştu.
Eskiden Aksaray’da dışarıdan gelen kamu görevlileri hariç herkes yiyeceği ekmeği kendi yapardı. Güz dönemi oldu mu unluk buğday hazırlanır, yıkanır temizlenir ve kurutularak değirmene götürülür, buğday öğütülerek un yapılırdı. Ayrıca, önceleri her mahallede soku taşı denen buğday dövmeye yarayan taşlar vardı. Mahalle halkı kaynattığı bulguru bu soku taşında döverdi. Köylerde ise önceleri bulgur ve düğü el değirmeni ile çekilerek yapılırdı. Daha sonra bulgur ve düğü de değirmende çekilmeye başladı. Her aile komşuları ile yardımlaşarak imece usulu ile kış ekmeği yapardı. Ekmek vs gıdaların konduğu dama bizim köyde gilar veya kayıt damı , Aksaray da kiler denirdi. Ekmek gevrek bir şekilde pişirilir, kullanılmadan önce hafif sulanarak ıslatılarak yumuşatılırdı. Gevrek ekmek bir kış boyu bozulmadan dururdu. Köylerde lavaş türü yumuşak ekmek yapılır bu ekmekte bir hafta kadar bozulmadan kullanılabilirdi. Köyde en geç haftada bir ekmek işi yapılırdı. Aksaray da kış ekmeği yapılacağında bahçelerden gazel denen ağaç yapraklarını toplardık. Yeterli olmadığında marangozlardan ağaç talaşı (yongası )alırdık. Bizim çocukluğumuzda ramazan ayı kış ayına rastladığından kış ekmeği ile birlikte ramazanın vazgeçilmezi olan ince elek ekmeği yapılırdı. İnce elek ekmeğinden ince elek tatlısı yapılırdı. Biz küçükken ince elek tatlısı yiyeceğiz diye sahura kalkardık. Bu nedenle çok küçükken oruç tutmaya başlamıştım.
Çocukken 7 kiremit, Çelik çomak, Sek sek ve topal tilki, misket, aşık, çevirme ve vızıldak oyunu (topaç), bildirbir, saklambaç, hamam kızdı, karatavuk, ceviz ve sırıkla atlama oyunu, ağaçlar arasına koyduğumuz kavak dalları üzerinde yürümeyi sağlayan cambazlık oyunu ve vazgeçilmezimiz olan futbol gibi envayi çeşit oyun oynardık. Zeytinyağı tenekesinden traktör yapardık. Kamış ve ince çıtadan çeşit çeşit araba yapardık. Keza, okçuluk oynardık. Yine hepimizin sapanı olurdu. Biz imkansızlıklar içinde dolu dolu bir çocukluk yaşadık. Şimdiki çocuklar ekrana esir olmuş durumda. Çocukluğumda yaşadığım bu güzellikleri paylaşmak için bu satırları kaleme aldım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.