Eşlerden Biri Çocuk İstemiyorsa...

Eşlerden Biri Çocuk İstemiyorsa...
Çocuğu bir sorun yumağının içine değil evde huzur ve mutluluğun hâkim olduğu bir dünyaya getirmeli. Bebeği, ilişkiyi yoluna koymak adına bir mucize niteliğinde düşünmek yalnızca sorunları ertelemeye sebep olabilir...

Hikâyeyi bilirsiniz; zengin bir aile akşamları, komşuları olan fakir ailenin evinden gelen neşe ve mutluluk dolu seslere gıpta eder durur. Fakir aileye nasıl bu kadar mutlu olmayı başarabildiklerini sorduklarında şöyle bir cevap alırlar: “Bizim bir altıntopumuz var; her akşam onunla oynar, gülüp eğleniriz.” Bunun üzerine sabah erkenden kuyumcuya gidip altından bir top ısmarlar evin beyi. Akşam olunca birbirlerine atıp tutmaya çalışırlar bu altın topu, fakat eğlenecekleri yerde topun ağırlığından canları yanar. Ertesi gün komşularına durumu anlattıklarında ise şöyle cevap alırlar:“ A komşum, bizim sarı saçlı, nur yüzlü bir bebeğimiz var; biz altın top diye ona deriz!”

Çocuk, ailenin mutluluk kaynağıdır. Nitekim her çiftin idealidir çocuk sahibi olmaktır. Hatta evlat sahibi olma arzusu birçok insan için yegane evlenme sebebi olabilir. Evlendikten hemen sonra “Bizim de nur topu gibi bir çocuğumuz olsa!” diye kimi çiftler adeta can atarken, bazıları da çeşitli sebepler öne sürerek kaçar durur çocuk sahibi olmaktan. Yahut sürekli ertelerler meseleyi. Bahaneler kişiye göre değişir. Örneğin, eşlerden biri kendisine göre halihazırda bulunan maddi engellerini aştıktan sonra çocuk sahibi olmak istediğini belirtebilir. Bir taraf “Şu borcumuz da bitsin, hadi bir de araba alalım” diye düşlerken, diğeri eşinin bu yanlış düşüncesinden dolayı pembeli-mavili bebek hayallerini erteliyor olmaktan ciddi rahatsızlık duyabilir. Borç sahibi olunsa da doğan her canın rızkını veren Allah’tır çünkü. Bazılarının ise, “Biraz daha birlikte vakit geçirelim, birbirimizi daha iyi tanıyalım, evliliğimiz otursun” talebiyle çocuk fikrinden uzak durması, bebek arzulayan eşte güvensizlik uyandırır. Kimi eşler bir veya daha fazla evladı varken “yeni bir bebeğin ağlamasını” katlanılmaz bulabilir. Çocuklarını göstererek, “Ben unumu eledim, eleğimi astım” deyip çocuk büyütme sezonunu kendince sonlandıran eş, bir çocuk sahibi daha olup aynı zahmeti çekmeye niyetli olmadığını açıkça ortaya koyar. Bu süreçte eşinin ya da yakın çevrenin ısrarları son derece bunaltıcı olabilir.

Gelecek Olan Bebeğin Evliliği Kurtaracağı Ümidi

Çevreleri tarafından mutluluğun formülü olarak sunulur çiftlere mini mini bir bebek, “Bir evladınız olsun, bak nasıl bağlanacaksınız birbirinize” sözleri ile teşvik ederler çiftleri. Oysa bir bebek vesilesiyle aile olmanın mutluluğunu ilk kez deneyimleyen çiftlerin yanı sıra bebeğin gelişiyle birlikte, eşlerin birbirlerinden daha uzaklaşmaları da ihtimal dahilindedir. Zira bakımı oldukça fedakarlık ister bir bebeğin. Yorgunluk, uykusuzluk, kişisel ihtiyaçları karşılayacak vakit bulamamak gibi problemler üst üste geldiğinde, eşler birbirlerine karşı daha da tahammülsüz davranabilirler. Bu da oturmamış olan ilişkilerine bir darbe daha vurabilir. Bu sebeple problemler çocuk sahibi olmadan çözülmeli.

Çocuğu bir sorun yumağının içine değil evde huzur ve mutluluğun hakim olduğu bir dünyaya getirmeli. Psikolog Zehra Sancak doğacak olan bebeği, ilişkiyi yoluna koymak adına bir mucize niteliğinde düşünmenin yalnızca sorunları ertelemeye sebep olduğunu belirtiyor ve bunun nedenlerini şöyle detaylandırıyor: “Genellikle ailelerde çocuk sahibi olmak evliliği bağlayıcı ya da bir tür kurtarıcı olarak görülüyor. Kötü giden bir evliliği kurtarma amacıyla çocuk sahibi olmak problemlerin ertelenmesine sebebiyet verebilir. Aradaki anlaşmazlıklar çözülmezse sonuçları daha sıkıntı verici olabilir. Böyle bir durumda çocuk sahibi olmak belki bir süre vicdani baskı oluşturur fakat çok geçmeden eski sorunlar su yüzüne tekrar çıkacaktır. Bu yüzden en önemlisi problemleri birlikte çözmeye çalışmak. Bunun yanı sıra yeni bir doğumla birlikte yeni bir sorumluğu kadın tek başına kaldıramayabilir ve sorun üstüne sorun eklenir. Üstelik kadın, çocuğu eşinin baskısıyla doğurmuşsa, suçlayıcı yaklaşımlarda bulunabilir. Bazı kadınlar çocuğu silah olarak da kullanır; yeni bir bebeğin bakımı ve hamilelik evresinin zorluklarında eşine daha çok yüklenmeye çalışır. Bu birçok ailede daha şiddetli anlaşmazlıklara hatta çocuğu kabullenmeme gibi durumlara sebebiyet verir. Eşlerin çocuğu sahiplenebilmesi için, işin başında iki tarafın da sorumluluğu paylaşmaya istekli olması şart.”

Çocuk Konusundaki Fikir Ayrılıkları Evlilik Öncesi Konuşulmalı

Eşlerin çocuk fikrine sıcak bakmamalarının daha farklı sebepleri de olabilir. Küçük yaşta babasını kaybeden ya da babasından kötü muamele gören bir erkek, evlenip evlat sahibi olacağı zaman bu duruma endişeyle yaklaşabilir. Baba olma fikri kendisinde olumsuz duygular çağrıştırır çünkü. Böyle bir erkeğin baba olmayı benimsemesi ve çocuğu sahiplenmesi son derece güç olabilir. Aynı şekilde, bir kadın iş ya da farklı sebeplerle kendisinden uzakta yaşayan ya da birlikte olsalar da her türlü sorumluluktan kaçan, ilgisiz bir eşe sahipse, eşten çocuk sahibi olmak istemeyebilir. Zira çocuğu, neredeyse tek başına büyütmek zorunda kalacağından korkar.

“Taraflardan biri çocuk sahibi olmaya kendini hazır hissetmiyorsa nedenlerine bakılmalı” diyen Psikolog Zehra Sancak şöyle devam ediyor: “Evliliğinden mi emin değil yahut bir çocuğun sorumluluğunu kaldıramayacak mı? Çocuk sahibi olmaktan kaçan eş kendini sorgulayarak düşüncelerini iyi gözden geçirmeli. Tamamen çocuksuz bir hayat mı geçirmek istiyor yoksa ileriki zamanlarda mı çocuk sahibi olmak istiyor? Ne gibi endişeler duyuluyor çocuk sahibi olmaktan, arka planda farklı bir sorun mu var? Böyle durumlarda iki tarafın da birbirine karşı anlayışlı davranarak, süreci çözüme kavuşturmak için problemleri ortadan kaldırmaya çalışmaları gerekir. Eşlerden birinin çocuk konusunda baskıcı, diğerinin ise isteksiz oluşu çözüm değil sorun oluşturur. O yüzden bireysel bir karardan çok, eşlerin iki taraflı olarak hazır hissedip karar vermeleri en sağlıklı olandır. Taraflardan biri isteksiz olursa çocuğu kabullenme süreci uzayabiliyor hatta sorumluluk almamak için evden uzaklaşma gibi vakalar oluşabiliyor. Eğer kişi, ‘Ben bir çocuk büyütemeyeceğim, bir çocuğun sorumluluğunu alamayacağım’ düşüncesiyle çocuk sahibi olma konusunda aşamadığı bir kaygı yaşıyorsa bir uzmana danışmalıdır.”

Çocuk Büyütmeye Ayrılan Vakit Kayıp Olarak Görülmemeli

Evlenmeden önce bir bebeği kucağına dahi almamış olan bir kadın, eşi çok istediği halde kendisi bir çocuğa nasıl bakacağı hakkında bilinçsiz olduğundan evlat sahibi olmaktan korkabiliyor. Oysa bebek bakımı için çeşitli kaynaklardan, uygulamalı olamasa da teknik bilgi almak için hamilelik süresi yani dokuz ay yeterli bir süredir.

Bununla birlikte, yeni bir bebek yüzünden tüm aktivitelerinden uzaklaşacağını düşünen bir kadın “Bebek doğduktan sonra en az üç sene eve bağlanmam gerekecek” düşüncesiyle kariyer ya da farklı sosyal aktivitelerinden mahrum kalmaktan çekiniyor. Böylece eşini bir şekilde oyalamaya çalışıp, bebek fikrini sürekli erteliyor. Günümüz dünyasında iyi bir çocuk yetiştirmek, bir başarı unsuru olarak kabul edilmiyor maalesef. Oysa Efendimiz (s.a.v), kişinin, yetiştirmiş olduğu hayırlı evladı vesilesiyle, öldükten sonra dahi amel defterinin kapanmayacağını müjdeliyor.

Çocuk Allah’ın Lütfu Olarak Görülmeli

Gazeteci-Yazar Ahmet Taşgetiren bir yazısında eşlere yönelik şu tavsiyelerde bulunuyor: “İş hayatı ve annelik arasında kadının anneliğini koruyacak dengeler kurulmalı. Çocuk, anne baba için bir korku alanı olmaktan çıkmalı. Çocuk, anne baba için bir yük olarak algılanmamalı, Allah’ın lütfu gibi görülmeli. Bu noktada özellikle “anneliğe ne kadar değer verilirse az” olduğu bilinci tüm topluma empoze edilmeli. Çocuğun getirdiği sorumluluk erkek ve kadın tarafından adilane paylaşılmalı...”

Karşılıklı Anlayış Mutluluğun Anahtarı

Kendisiyle evlenmeden önce eşinin bir evlilik yapmış olduğunu ve o evlilikten çocuğu olmadığını belirten Tuba Hanım, ilk evlendiklerinde bir an önce evlat sahibi olabilmeyi arzular. Ancak aynı heyecanı eşinde bulamaz. Tuba Hanım ısrar ettikçe, eşi çocuk sahibi olmayı gereksiz bulduğunu söyleyip konuyu kapatır. Bir zaman sonra eşi, Tuba Hanım’ın üzüntüsünü görüp bir açıklama yapmak zorunda hisseder kendini. Eşi, ilk evliliğinde çok istemelerine rağmen çocukları olmadığını ve bunun kendi sağlık problemlerinden kaynaklandığını, tedavi olma fikri hoş gelmediği için de yeni evliliğinde çocuk düşünmek istemediğini itiraf eder. Durumu öğrenen Tuba Hanım fazla ısrarcı olmayıp, eşine karşı anlayışlı davranmaya çalışır. Eşi belli bir zaman vicdan muhasebesi yaptıktan sonra Tuba Hanım’a haksızlık yaptığını ve anlayış göstermesi gerektiğini düşünür ve sonunda tedavi olmayı kabul eder. Şu an beş yaşında bir evlatları ve çok mutlu bir evlilikleri var.

Ceyda ARIN, Semerkand Aile

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.