Şükrü Başarıkan

Şükrü Başarıkan

KELİME-İ TEVHİD

KELİME-İ TEVHİD

Soru: İmanın şartının- şartı nedir?

Cevap: İmanın altı şartının bilincine erip gerçek yönünü özümseyip anlamaktır.

Soru: Allah kimden razı olur?

Cevap: Allah’tan razı olandan razı olur. Yani verilen nimetlere hamt ve şükredip başkasına değil sadece Ona ibadet ve taatte kulluk yapmaktır.

Soru: Allah’ın öngördüğü şekilde iman nasıl elde edilir?

Cevap: Tevhitle alakalı, ilim öğrenmekle olur. İlim öğrenmek ise mü’minin idrakini açar.

İman İle Alakalı Hepimizin Müşterek Sorunu,“İmanın ‘bilincine’ ermemektir.”

Soru: İnsanı olgunlaştırıp arındıran, insanı Rabbi Zü’l-Celaline yaklaştırıp nefsanî tutkularından, şeytanın tasallutundan uzaklaştıran, dünya ve ahret huzurunu sağlayan amel nedir?

Cevap: Dört kelimelik kısa bir cümlede bulur bütün manasını.  “LÂ İLÂHE İLLA ALLAH” Bu öyle bir cümle ki, dünyevi ve uhrevi hayatı tamamen kapsar. Alanı ise, son derece geniştir, dünya ve ahrete şamil olan; “Köklü iman (yani ağaç gibi) ve Salih bir amel”dir. Allah (c.c) ve ahrete dosdoğru imanın nefisler ve ruhlar üzerinde müspet tesirleri sayılmayacak kadar çoktur. Eğer bir Müslüman Allah’a gerçek manada inanıyor, Resulünü (s.a.v) tasdik ediyor ve yaşantısının her sahasında onu örnek alıyorsa bunu ikinci bir şıkkı ve alternatifi yoktur. O gerçek Mü’min’dir, Müslüman’dır, onun küfrüne hükmolunmaz, ne kadar büyük günahlar işlesede. Bütün hayırların, iyiliklerin güzel ahlakın kaynağı ancak böylesine köklü bir imandır. İman artma ve eksilme kabul etmez. İman tekdir, iman etmede herkes eşittir, ancak semeresi çeşitlidir, ziyadelik semeresinde olur. (Hanifi’nin görüşüdür el El esmaül-Hüsna. Şahver ÇELİKOĞLU S. 249.)

Aleyhisselatü vesselam Efendimiz. “İman elbisenizin eskiyip yıprandığı gibi eskir, öyleyse imanınızı tazeleyin.” (yani imanı düşünceler eskir onu gözden geçirip tazeleyin)

Mü’min-in gönlünde kök salan, hücrelere işleyen iman, sahibine bütün iyiliklerin, güzelliklerin kapılarını açar. Bunun yolu da eğitim ve öğretimden geçer.

İnsan yaratılış fıtratı itibarı ile, bir şeye inanma ve ibadet etmek vardır, dolayısıyla insan ya hak olan dine, yada batıl olan bir inanç seçer ve ona inanır ve itaat eder. Hz. Âdem’den son nefere kadar, bütün zeminler üzerinde ve zamanlar boyu iki hizip ola gelmiş, ola gidecektir, üçüncü bir hizip bulmanız mümkün değil.

İnsan burada muhayyerdir, Allah Teâlâ insanları cüz iradesini serbest bırakmıştır, ister hak imanı tercih eder, isterse batıl imanı tercih eder, böylece sonuncuna da mecbur katlanır, çünkü her şeyin bir bedeli vardır.

 O halde, bunlardan hak ve batıl olanları anlamaya çalışalım:

Birincisi: Hak İman sahibi olan Hizipler, yani hak İmanı kabul etmiş hizip, topluluk ve cemaat taraftarları,

İkincisi ise: Batıl iman sahibi olan hizbuş şeytan, yani batıl imanı kabul etmiş şeytanın tarafı olan cemaat ve topluluklar. Bu durumda kişi tercihini ya hak tarafına yapar ya da batıl tarafa, üçüncü bir tercih şekli yoktur.

Birinci  şık olan: Kamil iman ve Hak imandan Allah razı olur, kişide bundan dolayı huzur duyar, mutlu olur ve böylece hem dünyasını hem de ahretini kazanır.

İkinci şık olanda: Batıl olan imandan Allah razı olmaz, kişi böylece sıkıntı duyar, huzursuz olur ve ebedi sadet olan ahretini kaybederek cehennemi kazanmış olur.

Hak imanı tercih eden kişi dünyada bu mutluluğu kazanır, bu hak imanı tercih ettiğinden dolayı da ahretini kazanır ve orada sadet bulup mutlu olur. İşte bu inancın temeli Allahtan başka ilah yoktur, hakikatinin yeterli bilgi edinip gönlün tatmin bulmasıyla sonuçlanır. Mutsuz imanın temelinde de Allah yanında sahte ilah edinmek vardır.

İşte sağlam imana nasıl ki, gündüzün bulutsuz berrak bir havada güneşi görüyorsak o gibi hak ve batılı görünceye kadar hak imanı öğrenme çalışmasını yeterli derecede yapmamız gerekir.

İmanı sağlam olmayan kişiler sürekli huzursuz olmaya mahkumdur, çünkü insanın yaratılışı ve doğumu İslam fıtratı üzere yaratılmıştır ve doğan çocuklarda İslam fıtratı üzere doğar, anne/babası onu ya Hıristiyan yada Yahudi olarak yetiştirir. Nasıl ki fiziki olarak bir değişikliğe uğrandığı zaman psikoloji bir rahatsızlık duyarsak, imanı yönde de aynı sıkıntılar yaşanır, yalnız bunun sebebini cahil olan insanlar anlayamazlar. Böylece mutsuzluğu kaybettiği yerde değil, lüzumsuz yerlerde aramaya başlarlar. İnsan bir olan Allah’a kul olmazsa batıl ilahlara kul olmaya başlar, bu durumdan kurtulmak için, “Lâ ilâhe illallah”ın manasını güzel anlamalıyız. Lâ ilâhe İllallah. Allah’tan başka ilah yoktur.

Kelime-i tevhid’in çeşit çeşit manaları vardır; Hakiki mağbut Allah’tır, yaradan, yaşatan, rızkı veren, ulûhiyet sahibi odur, tektir, şeriki nazırı yoktur. Tevhid ehli olmayan kişiler, Lâ ilâhe illallah’ın derin manalarını kavrayamamışlar, bundan dolayı da Allah’tan gayrileri otorite olarak görür, böylece zarar veren, nasibi azaltıp çoğaltanın Allahtan gayrileri olduğuna inanarak çeşitli sıkıntılara düçar olur. Bazıları da tefhidin anlamını tam kavrayıp hakikatine nüfus etmişler ve bunu iç dünyalarında hem de günlük hayatlarının her sahasında yaşarlar, böylece olaylar gelmeden önce hazırlıklı olurlar.

Ayrıca Kelime-i tevhidin derin manaları ve yüksek derecesi vardır bunlar ise, Lâ havle velâ kuvvete illâbillahil aliyyil azım. Bütün güç, kuvvet Allah’tandır. Allah dilemese hiçbir şey olmaz, her şey Allah’ın kudretindedir. “Hakkın emri olmaz ise, sanma bir çöp deprenir,” rüzgâr esmez ise bir çöpde deprenmez, hepsi Allah’ın gücüyledir, musadesi, emri ve yaratmasıyladır. Allah Teala hiçbir şeyi başı boş bırakmamıştır, eğer başı boş olmuş olsaydı uzuvlarımız dengesiz bir şekilde büyür ve her şey birbirine girerdi, dolayısıyla her eklem yerlerimizde bir melek görevlidir.

Yine, Lâhavle velâ guvvete illabillah.. Allahtan başka güç kuvvet yoktur. O’Samettir herkesin ihtiyacını verendir, herkes dua ettiği zaman duasına icabet eden Odur, başkası değil Samed’dir. İşte âlimlerimiz buna gizli tevhid diyorlar. Lâ mağbude illallah, “İman edip sâlih amel işleyenlere ne mutlu! Zaten dönülecek en güzel yer onların (olacak)tır.” (13/Ra'd,29) “Kimki 100. defa “Lâ ilâhe illallah” derse, mahşer yerinde ondan daha fazla nurlu kimse olmaz”

            Resulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Kim Lâ ilâhe illâllah’ın mânâsını bilerek ölürse cennete girer.”  (Müslim, İman: 10.) Yakinî iman: Kelime-i şehadetin şartlarındandır. Manasını bildikten sonra şek ve şüphe içine girmeden kalben inanmak, tastik etmektir. Hiçbir taviz vermeden, inanmak benimsemektir.

                Allahû Teala şöyle buyuruyor; “Kim kendisine doğru yol apaçık belli olduktan sonra Peygambere karşı gelir, mü’minlerin yolundan başkasına uyup giderse, onu döndüğü o yolda bırakırız ve cehenneme atarız. O ne kötü bir dönüş yeridir.” (Nisa: 4/115) Allah’Teala tüm mü’minlere gerçek tevhidi anlayıp kavramakla beraber, islam’ın beş şartından olan namazı samimi olarak kılan ve diğer farzların şartları oluşunca da onları yerine getirenlerden eylesin. Yüce Rabbimiz cehennem azabından korusun. Allah’a emanet olun. (Not: Evlilik üzerine yazılarımız devam edecek)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Şükrü Başarıkan Arşivi