O bir kişi; bir Çoban…
Çanakkale’nin bir köyünden “çağrı” atmıştı bana. Normalde, cep telefonuma yapılan çağrıları aramak gibi bir adetim yok. Ama o akşam hem zamanım olduğu için, hem de “Bu saatte kim acaba?” diye, merakımdan dönüş yapmıştım çağrıya.
Abisi askere gittiği için, ailesinin geçimine destek olabilmek amacıyla, ilköğretimden sonra okulu bırakıp çobanlık yapıyormuş. Dağa giderken, abisinin okuduğu “Okuyorum o halde varım” adlı kitabımı da yanında götürmüş. Dağlarda benim kitabımı bitirmiş. Cep telefonumu bulup bana çağrı atmış.
Çobanlık yaparken kitap okuyan genç, beni o akşam çok sevindirdi. Adresini alıp, diğer kitap çalışmalarımla beraber biraz dergi gönderdim. Mutlaka, dışarıdan da olsa, lise diploması alması gerektiğini anlattım.
Kitaplarım hakkında gelen eleştiri veya tebriklerin hiçbirisi beni bu kadar umutlandırmamıştı.
O bir kişi; bir Taksi şoförü
Bu olaydan birkaç gün sonra, bir radyoya konuk olmuş, eve dönüyordum. Taksiye biner binmez, şoförün direksiyonun önüne koyduğu kitap dikkatimi çekti. “İlk defa kitap okuyan bir taksi şoförü görüyorum!” dedim kendisine. “Ben okumadan duramam abi!” deyince tebessüm ettim.
Lise yıllarını yaramazlıklarla geçirmiş. Üniversiteyi kazanamayınca askere gitmiş. Kim alıştırmışsa kitap okumaya başlamış. Okuduğu her kitapla beraber kendisine yeni bir hedef seçmiş. Türkiye’de bir yerlere gelmek için, Üniversite diploması almak zorunda olduğunu anlayınca, ders çalışmaya başlamış. Bu sene sınavlara çok ciddi hazırlık yaptığını, hayata dair ideallerini, lise yıllarına dair pişmanlıklarını anlattı yol boyunca.
Hayatımın en keyifli taksi yolculuklarından birisini yaşadım o gün. Bir taksi şoförünün ideallerini dinlemek bana keyif verdi.
O bir kişi için…
Bir Adem’in bir alem kadar değerli olduğunu bilmeyenler, beni ve sevincimi anlayamazlar. Konferanslarımdan sonra defalarca aynı şeyi dinledim. Ümidini kaybeden insanlar, “Hocam! Güzel konuşuyor, önemli konulara temas ediyorsunuz. Bu insanlar evlerine gidince kendi bildiklerini yapmaya devam edecekler.” Bu cümleyi ne zaman duysam, aynı cevabı veriyorum. “Ben bu insanların büyük bir kısmının, evlerine gidince, bildikleri hayatı yaşamaya devam edeceklerini zaten biliyorum. Ancak benim derdim, içlerinden sadece bir kişiyi bile kurtarabilmektir.”
Evet, o bir kişi için değer, binlerce insana konuşma yapmaya.
Yüzlerce konferans verip, gece gündüz yolları aşındırmaya değer, o bir kişi.
O bir kişinin kim olacağını, hiç kimse bilemez.
Salonun en ön tarafında oturan büyüklerin anlamadığı bir gerçeği, bazen konferans salonunun temizlikçisi anlıyor.
En çalışkan öğrencinin kulağına girmeyen bazı öğütler, sınıfın en yaramaz ve en tembel öğrencisinin kulağına küpe olabiliyor.
O bir kişi; bazen dağda bir çoban, bazen şehirde bir taksi şoförü.
O bir kişi; bazen arka sıralarda sessiz bir öğrenci, bazen yerlere paspas yapan bir hizmetli.
O bir kişi; bazen bir çay ocağında ki çaycı, bazen inşaatta çalışan bir işçi.
“Bir kişi için, bin konferans bile verilse, değer” gerçeğini anlamayanlar, “Bunlar için değmez!” diyerek, çalışmaktan yorulduklarını saklamaya çalışırlar. “Pes ettim!” dememek için, “Bunlardan adam olmaz!” diyorlar. Sorun, baktığınız yerde değil, bakışlarınızda. Gözlüğündeki lekeyi görmeyen, her yeri pis görmeye başlıyor.
Böyle bir konu yazılınca, meşhur “deniz yıldızı” öyküsünü yazmamak olmaz.
Bir adam okyanus sahilinde yürüyüş yaparken, denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar. Biraz daha yaklaşınca bu kişinin, sahile vurmuş deniz yıldızlarını denize attığını fark eder ve “Niçin bu deniz yıldızlarını denize atıyorsun ?” diye sorar.
Topladığı deniz yıldızlarını hızla denize atmaya devam eden kişi, “Yaşamaları İçin” yanıtını verince, adama şaşkınlıkla: “İyi ama burada binlerce, yüzbinlerce deniz yıldızı var. Hepsini atmanıza imkan yok. Sizin bunları denize atmanız neyi değiştirecek ki ?” der.
Yerden bir deniz yıldızı daha alıp denize atan kişi, “Bak bunun için çok şey değişti” karşılığını verir.
* * * *
Benim derdim bir deniz yıldızını kurtarmak değil, o bir kişiyi bulabilmektir. Yollarda ve yolculuklarımda tanıştığım, o bir kişilerin kaç bin kişiye bedel olduğunu anlamayanlar, o bir kişi için binlerce kilometre yol kat etmeye değdiğini bilemezler.
Daha yürünecek çok yol, aşılacak çok dağ var…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.