
Mehmet Emin Parlaktürk
"Deli Doktoru" Mazhar Osman'dan ders niteliğinde ibretlik bir nükte
Bakırköy Akıl Hastalıkları Hastanesi'nin unutulmayan Başhekimiydi. "Deli doktoru" dememin sebebi de, herkesin onu böyle tanımış olmasındandır.
İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniği onunla başlamış, alanında Ordinaryüs unvanını alan ender şahsiyetlerden biridir Mazhar Hoca. Prof. Dr. Ayhan Songar, Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay gibi meşhurlar onun öğrencisi ve asistanı idiler.
Ayhan Songar, hocasının ölümüne kadar yanından hiç ayrılmamış, onunla sürekli ilgilenerek büyük bir vefa örneği sergilemiştir. Fakat diğer asistanı Fahrettin Kerim Gökay ise, sonradan çok etkili makamlarda bulunmasına rağmen, bırakınız ilgilenmeyi, hocasını adeta unutmuştur. Gökay'ın hekimliği yanında politikacılığı da vardı, bu sebeple siyasi ve bürokratik nüfûzu da yüksekti. Gökay, önce CHP İstanbul İl Başkanı, daha sonra aynı şehre Vali ve Belediye Başkanı olmuştu.
Tahsili boyunca, öğrenciliğinde, akademik kariyerinde, doktor, doçent ve profesör olmasında büyük emeği geçen Mazhar Osman Hoca, öğrencisi Fahrettin Kerim Gökay'ın kendisini arayıp sormamasına üzülmektedir. Hatta uzun süren hastalığında bile, bir kez olsun hocasını ziyaret etmemiştir.
Mazhar Osman hastanede tedavi görürken ziyarete gelen dostları, bu vefasızlığı bildikleri için hocaya takılırlar:
Yahu Mazhar Hoca, Fahrettin Kerim ziyaretinize geldi mi hiç?
Mazhar Osman onlara gözlüğünün üstünden baktıktan sonra:
Gelmeez... O, Partinin İl Başkanı olacağım dedi, oldu, gelmeez. Vali olacağım dedi, oldu, gelmeez. Belediye Başkanı alacağım dedi, oldu, gelmeez. Yarın Başbakan olacağım der, olur, yine gelmeez... Ama o bununla da yetinmez; ne zaman İngiltere Kralı olacağım der, işte o zaman onu bana getirirler!
Mazhar Osman Hoca, normal zamanlarda ziyaretine gelmeyen öğrencisi Fahrettin Kerim'in, ancak Bakırköylük olacak derecede kafayı yemesi halinde veya akıl sağlığını kaybetmesi durumunda kendisine geleceğini çok nükteli bir şekilde anlatmış ve böylece taşı gediğine koymuştur.
Mazhar Osman'ın dediği gibi, günümüzde de bazı insanlar; hayatları boyunca ve normal zamanlarda camiye gelmeyip ancak can kafesten çıktıktan ve iradeleri yok olduktan sonra ancak camiye gelirler. Ne kadar hazin ve garip değil mi?
İnsan, kendisini yaratan, varlık sebebi olan ve hayatı süresince sayısız emeği ve katkısı bulunan aşkın bir güce (ister Tanrı de, ister Allah) hiç minnet duymaz mı? Hiç medyûn-i şükran olmaz mı? Küçük bir teşekkür için hiç alnını secdeye koymaz mı? Hiç camiye, mescide uğramaz mı?
Allah'ın varlığını kabul ediyorsak eğer; yatay da olsa eninde sonunda mutlaka geleceğimiz cami önüne, neden irademizi kullanarak dikey vaziyette daha öncesinden gelmiyoruz ki? Bunun için akıl sağlığımızı yitirmemiz ya da Bakırköylük olmamız mı gerekiyor?
Örnek Bir Baba
12 Mart 2025 Çarşamba 15:24Borç Zekata Sayılabilir mi?
06 Mart 2025 Perşembe 07:39Diyanet, "dezenformasyonla Mücadele Merkezi" kurmalıdır!
26 Temmuz 2024 Cuma 11:38




Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.